Küresel ve yerel ABD
Yakup Kepenek 01 Ocak 1970
Amerika Birleşik Devletleri-ABD, içe kapanıyor. Yeni başkan Trump Amerika’yı daha büyük yapacağız derken, elbette tüm kıtayı değil, sadece ABD’yi kastediyor.
Adaylığı sırasında ABD’nin kapılarını özellikle de Müslümanlara ve Meksikalı göçmenlere kapatacağını açıklayan Başkan, işbaşına gelir gelmez bir taraftan Meksika sınırına duvar yapılması için harekete geçerken, bir taraftan da halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan yedi ülkenin yurttaşlarına vize yasağı getirdi.
Küreselleşme, sosyalizmin sonunu getiren Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlamıştı. Çeyrek yüz yıl sonra bugün en büyük küresel güç, ABD kapitalizmi, kendini bir duvarla korumaya alıyor. Başkan, içeride de ABD halkına Amerikan malı satın alın; ABD sermayesine de Amerikalıyı işe alın diyor. Bizim yerli malı kullanmalı diyenlerle alay eden, ancak içi boş biçimde halk dalkavukluğu bayraktarlığı yapanlar, bu sözlerden bir şey anlar mı?
Küresel ekonomi ve siyaset, 10 büyüklüğünde bir deprem geçiriyor. Başta Avrupa Birliği, Çin ve Rusya olmak üzere ülkeler, bu büyük yıkımın sonuçlarına göre yer tutmaya çalışıyor.
Kurtuluş Savaşı’na, Lozan Barış Antlaşması’na ve Atatürk’ün kurduğu ulusal bağımsızlığına kıskançlıkla bağlı olan Cumhuriyet’e, ABD, 1945’e dek hiç sıcak bakmadı; çünkü uydusu yapamazdı. Ancak ABD, bu tarihten sonra birdenbire Türkiye sevgilisi oldu; Türkiye’yi tam bir ileri karakol yaptı; bu ülkenin yalnız iktidarlarını değil, muhalefetini vede FETÖ türü süreçlerini de belirledi.
Göz ucuyla bakılsa bile görülür ki, ABD, komünizm karşıtlığında, bu ülkenin İslamcı ve aşırı milliyetçilerini vurucu gücü olarak kullandı. Yer yer güvenlik güçlerinin de desteklediği, içlerinde bugünkü AKP’nin ve MHP’nin kimi önde gelenlerinin bile yer aldığı o saldırılarda, bu ülkenin onlarca ABD karşıtı yurtsever insanı öldürüldü; işkenceden geçirildi; yok edildi. O ABD gerçeği halktan ustalıkla saklandı.
Bu ülkenin yaşadığı o karabasan yılları ayrıca anlatılmalı. İşte bir ipucu: Geçen günlerde ABD Merkezi Haberalma Örgütü-CIA, Türkiye’nin kanlı iç çatışma ortamına sürüklenmesinin başlangıç tarihi olan 12 Mart 1971 ile ilgili gizli belgelerini yayımladı. Belgelerde CIA’nın, 12 Mart’ı bir gün önce haber verdiği görülüyor; ancak, ordunun müdahalesinin şekli ve alınacak önlemlerle ilgili noktalar silinmiş; metinde yok (HaberTürk gazetesi, 21 Ocak). ABD 45 sene önceki cinayetinin ayrıntılarını bugün bile açıklamıyor; tıpkı, 27 Mayıs sonrasında, özellikle Menderes ve iki bakanın idamıyla ilgili olarak neler yaptığını sakladığı gibi!
Peki, Türkiye’nin o çok parlak tarihçileri saray şarlatanlığından başka ne yapıyor?
Adı ‘Cum-baş’ olsun!
Türkiye’nin siyasal rejimini kökten değiştiren AKP, getirdiği düzenin adını bir türlü koyamıyor; partililer ve destekçiler arasında büyük şaşkınlık yaşanıyordu. Geçen hafta Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilmesi ağırlık kazandı. Bunun kısaltması CHS olur; Allah korusun, başka çağrışımlar yapabilir!
Oysa şaşkınlığa gerek yok, doğması istenen tek organlı çocuk, cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sistemlerinin birleşmesi gibi bir şey olduğuna göre, adı da bu kelimelerin ilk hecelerinden bulunabilir: cum-baş.
Cum-baş denilirse, cumhur ile başı çok daha yakınlaşır; giderek bütünleşir. Gelecekte eğer gerekirse bunun sağdan sola doğru okunması da kolay: baş-cum.
Böylece, tümüyle yerli malı, İslam-Türk sentezinin ürünü ve dünyada eşi-benzeri bulunmayan bir yönetim ucubesinin adı da doğru konmuş olur. Geçmişte dolmuş ve gecekondu gibi buluşlarıyla ünlenen Türkiye, cum-baş/baş-cum ile çok anlamlı ve diğer ülkelere örnek olabilecek bir buluşa da imza atar!
Hem ABD 15 yıl önce AKP ılımlı İslamı ile Türkiye’nin bir örnek ülke olmasını istemiyor muydu?