Referandumda iki faktör
Güneri Civaoğlu 01 Ocak 1970
Türkiye’nin demokrasi tarihinde iktidar sadece 2 kez kaybetti.
Her ikisinde de merhum Turgut Özal başbakandı.
***
Birincisi, 12 Eylül darbesi sonrasında “seçilme hakları” Anayasa referandumu ile yasaklanan parti liderleri Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve onların kurmayları için düzenlenmişti.
“Yasakları kalksın; EVET... Kalkmasın; HAYIR...”
Referandum “onların siyasi partilere üye/yönetici olmak yasağının kalkmasını da kapsıyordu.”
Bu referandum isteği kimden gelmişti dersiniz?
.....................
12 Eylül ihtilalinin lideri, Demirel ve diğerlerine “seçilme yasağı” getiren 1982 Anayasası ile birlikte Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren’den...
Özal elbette, Evren’in bastırmasından hiç hoşlanmamıştı ama “askeri vesayet” hâlâ sürmekteydi.
Gönülsüz de olsa bu referandum kararını almak zorunda kaldı.
Meydan meydan dolaşarak “HAYIR” propagandası yapıyordu.
“Negatif” propagandaydı.
“Bunlara yeniden siyaset yapmak ve seçilmek hakkı verilirse, Türkiye tekrar 1980 öncesinin siyaset kavgalarına geri döner. Onların siyasetten anladıkları -biliyorsunuz- kavgadır.”
Yani...
Özal bir bakıma “tehdit” ediyordu.
Bu strateji tutmadı.
.....................
Özal’ın kaybettiği ikinci referandum ise sadece “kapristi.”
“Mart ayında yapılacak yerel seçimi durup dururken 3 ay önceye almak” içindi.
Burada “negatif” ya da “pozitif” kampanyaya gerek yoktu.
Düpedüz “şımarıklık” gibi algılandı.
CHP “Özal’a bir ders verin” kampanyasıyla, sandıklardan “HAYIR” çoğunluğunu çıkartmada öncü oldu.
.....................
16 Nisan 2017 referandumu için bu iki deneyim ışığında “düşünce jimnastiği” yapalım.
1- “Negatif” söylemin referandumlarda “etki katsayısı” yüksek değil.
- “EVET” blokunun “sandıklardan hayır çıkarsa iç savaş” gibi söylemleri şanslı görünmüyor.
Referandumdan sonra sistemde değişen bir şey olmayacak. Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım Başbakan olarak görevlerini sürdürecek.
Bakanlar Kurulu, 1982 Anayasası hükümleri gereği gene Meclis denetimine tabi olacak.
O halde sistem 2019’da seçim sandıkları kurulana kadar, 2 buçuk yıl daha aynen devam edecekse, neden “iç savaş?” (Örnek, AK Parti Manisa İl 2. Başkanı’nın medyaya yansıyan söylemi.)
- “HAYIR” blokunun “16 Nisan’da sandıklardan EVET çıkarsa, diktatörlük gelir” söylemi de “şanslı” görünmüyor.
Sistem 2 buçuk yıl daha aynen devam edecekse, 2019’da kurulacak seçim sandıklarından kimin ve hangi partinin çıkacağı -en azından teorik olarak- bilinmiyorsa, muhalefetin işaret parmağıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatör diye göstermek kampanyası havada kalır.
2- Özal döneminin her iki referandumu da “iktidarı değiştirecek” değildi.
Seçmen “istikrarın bozulmayacağını” görüyordu.
İktidarın isteğine karşı oy kullanırken toplum “yaşamlarında değişim getirecek bir risk” görmüyordu.
Bu kez de seçmenin psikolojisi aynı.
Buna karşılık referandumda “HAYIR” çıkarsa, iktidardaki AK Parti’nin artık “tek başına milli iradenin çoğunluğunu temsil etmediği” algısı oluşacaktır.
AK Parti -hiç de az olmayan bir ihtimalle- “erken seçime” gidebilir.
Yani...
Referandumda HAYIR’ın erken seçime gitme olasılığı, seçmenin “iktidar değişmeyecek, daha 2 buçuk yıl istikrar sürecek” algısında büyük soru işaretleri ve “kaygı” üretebilir.
.......................
Kısacası...
Sertleşmeden, toplumu germeden, akılcı ve sağduyulu kampanyalarla tarafların kazanım sağlaması mümkün.