‘Absürdistan’
Ergin Yıldızoğlu 01 Ocak 1970
Absürdistan gerçek bir sözcük değil ama, AKP liderliğinde Siyasal İslamın 15 yılda ülkeyi getirdiği yeri tanımlamak için daha uygun bir ifade bulamadım. Ülkeye, fiili olarak dayatılmış bir tek adam rejimini yasallaştırmak için referanduma gidiyoruz. Sünni Başbakan, evet oyunu arttırmak için şamanist, hatta satanist el hareketleri yapabiliyor. Absürtisdan işte...
Referandumda ‘esas mesele...’
Peki, bu anayasaya “evet” dememizi isteyen Siyasal İslam, AKP ve Saray, karşılığında ne vaat ediyor? Ekonomik refah, özgürlük, demokrasi mi? AKP’nin liderine göre, esas mesele kesinlikle bunlar değil, “Türkiye’nin, Türkmilletinin asırlardır süren beka sorunudur”. Asırlar öncesine giden bir “bekasorunu” söz konusu olunca da bir ortaçağ nostaljisi, monarşi hevesi canlanıyor.
“Evet” oyunun, eğer çıkarsa, en fazla yüzde 50’lerde kalacağı bir referandum böyle tanımlandığında, “hayır” diyenler, seçmenin yarısına yakını, ülkenin bekasına karşı çıkan “vatan hainleri” oluyorlar. “Hayır” diyenleri, “PKK, HDP, CHP, FETÖ, DHKP-C, IŞİD” çorbası olarak sunan İslamcı kafa, absürt duruma bir de grotesk bir boyut ekliyor.
Eğer “hayır”cılar böyleyse, “evet” çıkarsa, bundan sonra rahat ve huzur için, 200 yıl sonra yeniden ele geçirdikleri ülkenin bekası için, hainleri cezalandırmak, hatta hainlerden kurtulmak gerekecektir. Yok “hayır” çıkarsa, hainlerin ülkeyi yıkıma sürüklemesini önlemek için bir iç savaşa hazır olmak gerekecektir. Absüdistan işte...
‘Evet’e OHAL güvencesi
Referandumda “Evet” çıkmasını isteyen, bunu bir beka sorunu olarak görenlerin kontrol ettiği bir OHAL altına giriyoruz. Diğer bir deyişle, kanun kuvvetinde kararname çıkartma yetkisi, polisi harekete geçirme, “hayır”cı “hainleri” susturma, etkisizleştirme gücü, “evet”i ülkenin beka sorunu olarak görenlerin elinde. OHAL nedeniyle toplanmak, afiş asmak, broşür dağıtmak, yürüyüş yapmak da yasak. Kısacası neden “hayır” demek gerektiğini anlatmak yasak. Absürdistan işte...
OHAL, “Allah’ın lütfu” olan, belki de bu yüzden hâlâ esrarını korumaya devam eden bir darbe girişiminin ardından ilan edildi. OHAL uygulamalarıyla yaklaşık 130 bin kişi işinden atıldı, demek ki en az 400-500 bin kişi mağdur edildi; yaklaşık 92 bin kişi tutuklandı, 45 bin kişi gözaltında; 7 bin 316 akademisyen işinden atıldı, 4 bin savcı ve hâkim meslekten ihraç edildi, 149 medya organı kapatıldı, 162 gazeteci tutuklandı. AKP önderliğindeki Siyasal İslam daha şimdiden, bürokrasinin, eğitim kurumlarının içini temizlemeye, potansiyel “hayır”cıları cezalandırmaya, sokaklarda da güvenlik güçleri, kimi yerde de siyasal İslamın taraftarları, “hayır”cılara saldırmaya başladı bile.
Ancak belli ki bunlar yeterli değil. Kimi AKP’liler bir iç savaşa hazırlanmaktan söz ediyor, kimi belediyeler zabıtayı silahlandırıyor, siyasal İslamın liderinin dünürü, örgüt kurup silahlanıyor, sokaklarda “Halk Özel Harekât” yaftalı milis heveslileri dolaşmaya başlıyor.
Büyük sermayenin bir sözcüsü, “evet” için yapılan popülist harcamalar, “referandumdan sonra halka büyük bir fatura yükleyecek” diyor. Bu sırada, ekonomi nereden geldiği belli olmayan dolarlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Yalanlanmayan söylentilere göre iki belediye başkanına, yurtdışından toplam bir milyar doları ülkeye getirmesini “rica eden” MİT bu parayı nereden buldunuz diye sormuyor. Peki, “büyük sermaye” bu absürt durumlara ne diyor?
Bir iktidarın bekası sorunu, ülkenin bekası olarak satılırken bu referandum Münih Güvenlik Konferansı’nda, 2017’de dünya düzenine yönelik 10 güvenlik tehdidinden biri olarak betimleniyor.
Bu absürdistan’a biraz olsun akıl getirmeye başlayabilme için de sandıktan mutlaka “hayır” çıkması gerekiyor.