Bahçeli’nin günahları
M. Ali KIŞLALI 16 Temmuz 2008
Ülkenin sık görülmeyen bir bunalım dönemi yaşadığını söyleyen MHP Genel Başkanı Bahçeli, kendisinden beklemeye alıştığımız, yanlış siyasi değerlendirme hataları dizisinin neticelerini görmekten dehşete düşmüş. Bozulan düzeni düzeltebileceğini sandığı kesimlere ve şahıslara panik mesajları gönderiyor. ‘Fetret Devri’nden söz ederek, orijinal buluşuyla gazetelerde yer almaya çalışıyor. Oysa şu son on yıllık siyasi yaşamında yaptığı hatalar, işlediği günahlar şimdi ciddiye alınmasını çok güçleştiriyor.
Bahçeli dosyasını açıp, unutulmaz günahları hatırlatmaya nereden başlamalı?
Ekonomik bunalımlı bir zor dönemi geride bıraktıktan sonra, işler düzelirken, daha bir yıl iktidarda kalma olanağı varken, Ecevit ve Yılmaz ile kurduğu koalisyonu bozup iktidarı AKP’ye sunmasından mı?
22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra, TBMM içinde oluşturulacak bir uzlaşmaya, AKP lideri tüm kapıları açmışken takındığı tavırla, sorunlara odak noktası olacağı açıkça görülen Gül’e Çankaya kapısını açacak formülü keşfetmesinden mi?
Sergilediği bu hata ile cumhurbaşkanlığını Cumhuriyet’in birleştirici unsuru olma yerine, bölünmesinde rol oynayacak bir makam haline getirmesini hâlâ fark etmeyerek ‘Gül tarafları birleştirmeli’ demesinden mi başlamalı?
Yoksa TBMM’deki kadrosunu güçlendirmek için davet ettiği iki değeri; Gündüz Aktan ile Bölükbaşı’nın ön plana çıkmasını engellemesinin neticeleri üzerinde mi durmalı?
Son genel seçimlerden önce çok yazıldı. AKP’ye karşı muhalefetin CHP etrafında toplanmasının gerekli olduğu, ancak Deniz Baykal’ın liderliği etrafında birlik yaratılma-
sının zorlukları çok vurgulandı. İşte o ortamdaki formül, ‘CHP’ye oy veremiyorsan, oyunu MHP’ye ver’ olmuştu.
MHP bu kampanyadan da yararlanarak Meclis’e 70 milletvekili soktu. Ama daha ilk toplantı bile yapılmadan Bahçeli’nin, ne akla hizmet ettiği hâlâ anlaşılmayan cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’te hazır bulunma fikri işte Türkiye’yi bu günlere getiren olayların başlangıcını oluşturdu.
Erdoğan kamuoyuna verdiği ‘uzlaşma ile cumhurbaşkanı adayı seçme’ vaadinden Gül’ün de emrivakisi ve baskısıyla vazgeçmek zorunda kaldı.
Gül’ün, bırakın bilinen geçmişi ve düşüncelerinin muhalefet üzerindeki etkisini, sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Çankaya’da işgal edeceği makam dolayısıyla, başkomutanlık yapma durumunda kalacağından, yadırganacağı bilinmiyor muydu?
Gül’ün bütün Türklerin cumhurbaşkanı olamayacağını düşünmemiş miydi?
Bahçeli, Gül’ün seçimine katkı yapmakla, işlediği günahın neticelerinin farkında olmamalı ki, ülkenin içinde bulunduğu karmaşada katalizör rolü oynayacağını, sözünün dinleneceğini sandı. Tarafların Gül etrafında toplanmasını önerdi. Bu önerisinin yarattığı şaşkınlık ve ciddiye alınmama karşısında da sesini yükseltmeye karar vermiş göründü.
Hemen her gün, çeşitli vesileyle hazırladığı mesajlarda, bir yandan içinde bulunulan koşulların daha tehlikeli olduğunu vurgularken, diğer yandan da ciddiye alınmamanın sinirliliğini sergiliyor. Sonunda Türkiye’deki durumu 1400’lü yılların yöneticisiz kalmış imparatorluk dönemine benzeterek ‘Bahçeli neden söz ediyor?’ denilerek gazete sütunlarında yer almayı sağlayabiliyor.
Şimdi AKP’yi kapatma davasında da suçlular arasında yer alan Gül, kendine bir nebze TSK çevrelerinde dinlenilirlik sağlayacak bir adım deniyor. Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü Çankaya’ya yemeğe davet ediyor.
Hilmi Paşa görevi sırasında AKP siyasi iktidarıyla ilişkilerinin gerilmesine izin vermedi. Ama hep ‘Bunlar benim kırmızı çizgilerim’ dediği anayasal rejimin korunması, TSK’ya da görev olarak bırakılmış temel konulara sahip çıkmıştı. Şimdi o bağlamda bağdaşamayacağı açık olan Gül’e nasıl destek olacağını, Bahçeli’nin geçersiz formülünü nasıl toparlayacağını göreceğiz