‘Evet’in promosyonu: İdam!..
Aydın Engin 01 Ocak 1970
Tarafsız kalacağına yemin ederek düşlerindeki koltuğa oturan CumhurumunBaşkanı meydanlara çıktı ve parlamentodaki iki (sadece iki) partinin birlikte pişirip sadece birinin adıyla fırına sürüp Meclis’ten çıkardığı anayasa değişikliğini önce referanduma yolladı, ardından da meydanlara çıkıp seçmenlerin pusulaya “evet” mührü basması için kükremeye başladı.
Kâh suratından ve sesinden nefret fışkırtarak “hayır” diyeceklere verip veriştiriyor, kâh “evet” demeleri için terörist ilan ettiği HDP seçmeni Kürtlere “HDP’li kardeşlerim”; terör yardakçısı ilan ettiği CHP’lilere “CHP’li kardeşlerim” diye olta atıyor...
Besbelli ki yetmiyor.
Sonunda sadece anayasayı çiğnemekle yetinmedi, insanlığın ve evrensel hukukun binlerce yıldır, demokrasinin yüzlerce yıldır biriktirdiği ve ulaştığı düzeyi de ayağının altına alıp çiğnemeye başladı.
Önceki gün Manisa’da konuştu. Aynen alıntılıyorum:
“İdam talebi parlamentoya gelecek. Temennim odur ki parlamentodan geçtiği anda bana geldiğinde ben bunu onaylarım. Fakat bir sıkıntı anayasa değişikliği gerektiriyor. Gerekirse bunun için de bir referandum yolu açabiliriz. Eğer parlamentodan bu çıkmıyorsa bir referandum talebini şimdiden hatırlatıyorum. Onun için de gene millete gideriz. Millet idam diyorsa mesele bitmiştir.”
Osmanlı “Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür” diye bir özlü söz üretmişti. Peki “Bu kadar ilkel bir siyaset ve demokrasi kültürü” acep neyle mümkündür?
Millet deyince herhangi bir oylamada yüzde 50’nin mek parmak üstünde oy verenleri anlıyor. Nitekim daha önceleri de “Demokrasi sandıktır” diye bir inci savurmuştu.
Türkiye’nin altında imzası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirgesi gibi uluslararası kabul görmüş ve bağlayıcı bir geçerlik kazanmış kural ve ilkeler ya umurunda değil, ya onlardan haberi yok.
“Millet idam diyorsa mesele bitmiştir” diyebilen bir mantık hiç zorlanmadan, “Millet dünya dönmüyor derse mesele bitmiştir” diyebilir.
Keza “Millet yasalar geriye doğru da işletilir” gibi bir zırvaya “evet” derse hukukun “yasalar makable şamil olamaz” yani yasa çıkmadan öncesini kapsayamaz temel ilkesi çöpe atılır, dolayısıyla bizimki de “mesele bitmiştir” diye kükreyebilir...
Kuzey Kore, Çin gibi Asya despotizmi ile tek parti diktatoryasının buluştuğu ülkelerde ve ABD’nin ırkçılığın defteri bilinçlerde henüz dürülmemiş güney eyaletlerinde idam cezasının olması şu ana kadar Cumhurumun Başkanı’nın ileri sürebildiği tek gerekçe. O gerekçeye onun pek sevdiği, sık tekrarladığı bir deyişle cevap verilmeli:
“Sui misal misal değildir.” (Gençler için çevirisi: Kötü örnek, örnek alınmaz)
***
Yine de Tayyip Erdoğan’daki bu idam tutkusu açıklanmaya muhtaç.
Tutku dedim, çünkü idam cezasını sahiden de çok istiyor; ısrarla istiyor; ısıtıp ısıtıp kitlelerin önüne sürüyor; bilinçleri körelmiş yandaş kalabalıklarını “İdam, idam” diye böğürtüyor; ardından sırıtarak “Millet idam diyorsa mesele bitmiştir” buyuruyor.
Neden?
Kan kültürü gibi ilkel ve çağdışı geleneklere bağlılığından mı?
İslam hukukunun “kısasa kısas” kuralını içtenlikle benimsediğinden ve istediğinden mi?
Kürt sorununu yağlı ilmekle çözeceğini umduğundan mı?
Kendisine boyun eğmeyenleri, biat etmeyenleri, itiraz edenleri idam cezası ile korkutup susturmak gibi bir siyasal bezirgânlık hesabından mı?
İlkel, çok ilkel dürtülerle beslenen bazı seçmen kesimlerini kendine iyice bağlamak için mi?
Miting meydanlarında idam ipi dolandıran MHP’nin tepesine kapalı kapılar ardından verilmiş bir sözü olduğundan mı?
Galiba bunların hepsi...