« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

11 Tem

2006

GÜÇLÜNÜN ZAYIF YANI

Mahir KAYNAK - Star Gazetesi 11 Temmuz 2006

Gazetenin patronu çok sevdiği, güne yazılarını okuyarak başladığı yazarın, genel yayın yönetmeni tarafından işten atıldığını duyunca kızmakla üzülmek arasında bocaladı. Genel yayın yönetmenine bunu hiç beklemediğini söyledi ama o, gazetenin yayın politikasını ve tirajını düşünerek bunu yapmak zorunda kaldığı cevabını verdi. Patronluğunun sınırlarını bir kere daha hissetti. Herkesin bir hükümdar kadar güçlü sandığı patron, önüne konulanı kabul etmek zorundaydı. Yanlış bir davranışı tüm varlığını tehlikeye sokabilirdi ve olan biteni sineye çekti. Tüm yapıda onun adı vardı ama yetkileri görünmez bir güç tarafından paylaşılıyordu. Üstelik kendi payı da belirleyici değildi.

Yukarıdaki olay gerçek değildir ve herhangi somut bir durumu yansıtmamaktadır. Genel bir tabloyu anlatmak için bir senaryo olarak düşünülmüştür.

Benzer bir durum her yerde görülebilir. Özellikle siyasi partilerde mutlak egemen olduğu sanılan liderler, çoğu zaman, bir sembol niteliğindedir ve kendisinden bekleneni yaptığı sürece ayakta kalmasına izin verilir ama kendisini gerçek bir patron zannettiği gün önüne veremeyeceği bir sürü hesap çıkarılır. Bu nedenle uzaklaştırması halinde daha güçlü hale geleceği birçok insana katlanmak zorunda kalır ya da istediği, birlikteliğinden büyük fayda sağlayacağını düşündüğü kimselerle bir araya gelemez. Önüne bir liste konulur ve burada kimlerin dışlanacağı yazılıdır.

Hiçbir olay yazdığım ölçüde net değildir. Çoğu zaman sadece hissedilen bu çerçeve, yazıda ancak bu şekilde ifade edilebileceği için, keskin çizgilerle yansıtılmaktadır. Gerçekte her şey daha nazik, sisler arkasında görülebilen bir şekilde cereyan eder.

Benzer durumları herhangi bir işletmede de görebilirsiniz. İşletmeye kredi veren, teknolojik destek sağlayan kişi ve kurumlar oraya bir siyasi komiser benzeri birini yerleştirirler ve onun vesayetini kabul etmeyenler bu imkanlardan yararlanamazlar. Yani veren dışarıda alan içeride değildir, ikisi iç içedir.

Birçok özel eğitim kurumunun tek patronu gibi gözüken kişilerin gerçekte bu işi yapacak kaynaklarının olmadığını herkes bilir ama onu ön planda tutan gerçek yöneticilerin kim olduğu merak edilmez.

Durum ne bir tiyatro gibidir ve ön plandakiler sadece birer aktördür, ne de bu kişiler sandığımız gibi tüm gücü ellerinde tutan, seyrettiğimiz hayatı yaşayan insanlardır. Tüm yaşamlar, yediğimiz sebze ve meyveler gibi, melezleşmiştir.

Soyut ve mutlak bağımsızlığın mümkün olmadığını şüphesiz biliyorum ama anlattığım yapı şartlara göre kendisi karar veren insanları değil vesayet altında hareket edenleri anlatıyor ve bu durum giderek tüm kişi ve kurumlar için geçerli hale geliyor.

Her insanın hayatında hatırlamak bile istemediği olaylar vardır. Eğer birisi bunların çetelesini tutuyor ve istediği zaman bir şantaj unsuru olarak kullanıyorsa ve kitleleri yönlendiriyorsa bir gün en büyük, en dürüst saydığınızı yarın yerin dibine batırabiliyorsa sizi o kontrol ediyor demektir. Bu nedenle insanların ne olduğunu, geçmişte ne yaptığıyla değil ne yapacağıyla değerlendirdiğimizi söylememiz gerekir. Vesayet altında olduğunu anladığımız kişi ve kurumları kötülemek yerine onları bu durumdan çıkaracak tedbirler almalıyız. Üniversiteye kaynak sağlayarak, firmalara kredi ve teknoloji vererek kendi kararlarını oluşturacak duruma getirmeliyiz.

Bunun ilk şartı 'biz' diyebileceğimiz bir aktörün olmasıdır ve bu yoktur. 'Biz' olmanın ilk şartı da zenginlik ya da silahı olmak değildir. Önce düşünce vardır ve onu gerçekleştirecek araçlar daha sonra bulunur. Düşünce olmadan onu ne ile gerçekleştireceğinizi zaten bilemezsiniz ya da silahınız var ama düşünceniz yoksa onu düşünenler kullanır, siz de basit bir araç olmaktan başka bir şey yapamazsınız.

Ziyaret -> Toplam : 125,04 M - Bugn : 64264

ulkucudunya@ulkucudunya.com