Çin İmparatoriçesi Türkçe biliyor muydu?
Ahmet B. Ercilasun 01 Ocak 1970
İkide bir bağımsız Kürdistan'dan dem vuran Barzani'nin Türkiye'de en yüksek makamlar tarafından kabul edilmesi ve bağımsız bir devletin başkanıymış gibi bayrağının İstanbul ve Ankara'da göndere çekilmesi "millî ve yerli" olan herkesi üzdü. "Millî ve yerli" olan herkesin yüzü kızardı. 28 Şubat 2017 tarihli Sözcü'de Emin Çölaşan ile Yılmaz Özdil'in yazıları millî infiali o kadar açık ve keskin bir şekilde ortaya koydu ki onların üstüne benim yazı yazmama gerek kalmadı.
Ülkenin üzerinde dolaşan karabasandan bugünlük kurtulalım ve biraz tarihin derinliklerine dalalım diye düşündüm.
682 yılında Türkleri bağımsızlığa kavuşturan İlteriş Kağan ile Bilge Tunyukuk hemen Çin üzerine akınlar yapmaya başlarlar. 682'de 1, 683'te 5, 684'te 1, 686'da 2, 687'de 2 akın. Hemen hepsinde orduyu sevk eden komutanlar İlteriş ve Tunyukuk'tur. Sadece 684 ve 686 akınlarında İlteriş tek başına ordulara komutanlık etmiştir.
Çin tarihinde sadece bir kadın hükümdar vardır: İmparatoriçe Wu Ze-tien. Kısaca Wu diyelim. Bin bir türlü entrikayla İmparator Gao-zong'a eş olmuş, 683'te imparator ölünce fiilen idareyi ele almış, 690'da da resmen imparatoriçe olmuştu. Zalim ve gasıp bir hükümdardı. Çin'i demir yumrukla idare ediyordu. Türk akınlarına karşı görevlendirdiği komutanlar arka arkaya bozguna uğruyordu.
İlteriş ile Tunyukuk yılın bir gününde Pekin yakınlarında görünürken bir başka gün Sarıırmak'ı geçerek Ordos'a giriyor, orada bulunan eyaletleri yağmalıyordu. İmparatoriçe Wu iyice bunalmıştı. Türk akınlarını püskürtsün diye görevlendirdiği komutanlardan biri 13.000 askerle Türk atlılarını takip ederek onları tamamen yok etme hevesine kapıldı. Fakat ağır bir yenilgiye uğradı. İmparatoriçe küplere bindi. Bir yandan sarayının taht odasında hırsla dolaşıyor, bir yandan da öfkeyle söyleniyordu: Bu-zu-lu, bu-zu-lu!..
1958'de Almanya'da yayımlanan eserinde (Türkçesi: Ersel Kayaoğlu - Deniz Banoğlu, Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, 2006, İstanbul, Selenge Yayınları) Liu Mau-Tsai, bu-zu-lu kelimesini "mutluluğunu tadamadan ölsün" diye açıklıyor. Gülnar Kara ve Cahide Baysal ile birlikte Eski Tang tarihini yayımlayan (Çin Kaynaklarında Türkler - Eski T'ang Tarihi, 2006, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları) İsenbike Togan ise kelimeyi "bahtına erişememe" olarak açıklıyor ve "Bahtsız ol!" diye çeviriyor. Bu kargış (lanetleme) kelimesini belki de Türkçe kargış kalıbında "bahtı batasıca" diye çevirmek daha uygundur.
Bilindiği gibi İlteriş Kağan'ın tam adı İlteriş Kutlug'dur. Kutlug kelimesi de "bahtlı, talihli" anlamına gelir. Çinlilerin kutlug kelimesini telaffuz etmelerine imkân yoktu. Çünkü dillerinde n ve ng ünsüzleri dışında bir ünsüzle hece kapanmazdı. Başka bir deyişle bütün Çince kelimelerin bütün heceleri açık idi. Bu sebeple kutlug kelimesini de ancak ku-tu-lu şeklinde söyleyebiliyorlardı.
İsenbike Togan Ku-tu-lu ile bu-zu-lu arasındaki kafiyeye dikkat çekmişti. Fakat kafiye dışında bir şey daha vardı: Kutlug kelimesinin manasına telmih. Kutlug'un Türkçede "bahtlı" anlamına geldiğini tekrarlayalım. Yani öfkesinden küplere binmiş İmparatoriçe Wu, "ne bahtlısı, bahtsız, bahtsız!" demek istiyordu.
İmparatoriçenin bu telmihi yapabilmesi için Türkçeyi, en azından ku-tu-lu kelimesinin anlamını bilmiş olması gerekir. Esasen 630-682 arasında Çin başkenti Çang-an'da on binlerce Köktürk yaşamıştır. Bunların da önemli bir kısmı asilzade idi ve Çin ordusunda komutanlık yapmışlardı. İlteriş de, Tunyukuk da Çin'de doğup büyümüşlerdi ve muhakkak ki Çince biliyorlardı. Çin ileri gelenlerinin bir kısmının da onların dilini bildiğini düşünebiliriz. Köktürklerin güçlü zamanlarında pek çok Çinli de Türk ülkesinde yaşamıştır. İki toplum arasında dil ilişkileri olduğu muhakkaktır.
İmparatoriçe Wu'nun da, Kutlug'un (Ku-tu-lu'nun) hem ses yapısını çağrıştırarak (kafiye yaparak) hem de kelimenin anlamına telmihte bulunarak öfkesini dile getirdiği anlaşılıyor.