Hayır'ın anlamı `artık yeter`...
Adnan İslamoğulları 01 Ocak 1970
Sayın Cumhurbaşkanının "Ne istediler de vermedik" sorusunun cevabı 15 Temmuz'da verildi.
Neler verdiğini tamamen bilmiyoruz ama 15 Temmuz'da kendisini istediler ve millet kendisini canı pahasına vermedi. Cumhurbaşkanının kabul etmesi gereken gerçek budur, millet topyekûn 15 Temmuz denilen kalkışmanın karşısında devletin yanında topyekûn durdu, parti ayrımı yapmaksızın darbenin karşısında millet vardı yalnızca partilileri değil. Ve cumhurbaşkanının millete minnet borcu vardır bu sebeple.
Şimdi bir referandum sürecindeyiz. Öznesi yine Cumhurbaşkanı Erdoğan bu referandumun.
Ve Cumhurbaşkanı yine bildik üslûbuyla Başkanlık istiyor, hükümetle birlikte.
Cumhurbaşkanı "Hayır diyenleri 15 Temmuzcuların yanına koyarım" diyor, bu söylem partililerinde "Hayır diyenlere ne yapacağız?" diyerek dereye şarjör boşaltmak olarak karşılık buluyor.
Başbakan, "Hayır diyenler teröristtir" diyor, bu sözler partililerinde bir özel okulu kundaklamak olarak yansıyor ve kundakçı "Vatan duygularıyla yaptım" diyor.
Cumhurbaşkanı "15 Temmuz'da ölenler evet'çiydi, F 16'lar ile bomba yağdıranlar bugünün hayırcıları" diyor.
Bu sözlerin nasıl yansıyacağını henüz bilmiyoruz, çünkü sözlerin dumanı üzerinde daha, taze.
Oysa gerçek bu değil.
15 Temmuz'da ölenlerin evet'çi olduğu kendisinin bir varsayımı.
Üstelik F16'larla milletin üzerine ve milletin Meclisi'ine, Özel Harekât'çı polislerimizin üzerine, MİT'in üzerine bomba yağdıranları 'hayır'cılar terfi ettirmedi, hayır'cılar onlara sınav sorusu vermedi, hayır'cılar onlar için "alnı secdeli çocuklar" demedi, hayır'cılar "Pensilvanya'ya teşekkürler" etmedi, hayır'cılar parsel parsel satmadı, hayır'cılar Türkçe Olimpiyatları denen alternatif devlet yapılanmalarında en önde oturup ağlaşmadı, hayır'cılar yurt dışında yuvalanan okulların açılışlarına koşturmadı, hayır'cılar Ergenekon ve Balyoz gibi dâvâlarda savcılık yapmadı, hayır'cılar TSK'nın komutanları, subayları düzmece delillerle Silivri'ye tıkılırken dâvâların savcılarına, hâkimlerine zırhlı araçlar yollamadı, kozmik odaya girerken bunları hayır'cılar desteklemedi, hayır'cılar 2010 referandumunda mezarlardan oy istemediler...
Şimdi neyin bedelini ödüyor 'hayır' diyecek olanlar.
Nihayetinde bir referandum. 'Evet' diyecek olanlar da 'hayır' diyecek olanlar da bu ülkenin vatandaşı, vergilerini veriyorlar, askerliklerini yapıyorlar ve siyasî görüşleri var. Oylarını kullanacaklar ve evlerine çekilecekler. 'Evet' çıkarsa hem başkanlık sisteminiz hayata geçecek hem de güvenoyu almış olacaksınız. 'Hayır' çıkarsa anayasal yetkilerinize geri döneceksiniz ve Başkanlık için güvenoyu alamamış olacaksınız.
Aynı toplum, aynı millet, aynı seçmen kitleleri sizi üç dönem iktidar yaparken de, Cumhurbaşkanı yaparken de bir fikir ve tercih sahibiydi, şimdi referandumda da bir fikir ve tercih sahibi.
Bu referandumu kırk katır mı kırk satır mı tercihine dönüştürmek ve milleti terörle tehdit etmek 3 dönem iktidar olmuş ve ardından halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçilmiş bir devlet adamına yakışmıyor doğrusu.
Milletin önüne yalnızca 'evet'i dayatmak ve bunu da güçlendirilmiş demokrasi olarak sunmak,'hayır'ı düşman ilan etmek devlet aklı değil. 'Hayır' diyecek olanların da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, 'evet' diyecek olanların da.
Ülkede bir yandan 'hayır' toplantıları sabote edilirken diğer yandan Almanya'ya demokrasi dersi vermek ironik ve nevi şahsına mahsus bir demokrasi türü, demokrasi literatüründe karşılığı yok.
Cumhurbaşkanının, hükümetin ve bürokrasisinin gerginliği aslında bir yorgunluk, iktidar yorgunluğu, siyasal yorgunluk. Hiçbir devir ve hiçbir iktidar ilânihâye olmayacağına göre, sonun başlangıcı gibi bu yorgunluk.
Cumhurbaşkanının ve hükümetin gerginlik stratejisine aynı gerginlikle cevap vermeyen CHP ve Almanya'daki programını iptal eden Deniz Baykal takdir ve bir teşekkürü hak ediyor, Türk demokrasisi adına 'hayır'lı bir tavır olarak geçti tarihe...