Hani Haçlı seferleri savaş değildi?..
Ahmet Takan 01 Ocak 1970
29 Ekim 2004'te Haçlı seferlerini başlatan Papa hazretlerinin heykelinin önünde AB Haçlı anayasasına imzayı çaktıktan sonra vites büyüttüler. Tam gaz gittiler. 17/25 Aralık'ın milat olacağı hayal bile edilemezdi o günlerde. Yan bakanın canına okuyorlardı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Diyalogculardı netekim!..
İlk paket anayasa değişikliğini 12 Eylül 2010 referandumunda tereyağından kıl çekercesine geçirdiler. Tek kale maç yapıyorlardı!.. AB rüzgarı alabildiğine arkalarındaydı.. Türkiye sürükleniyordu. Nereye?.. Bugünlere...
BOP eş başkanı dur durak bilmiyordu. Takvim yaprakları 13 Nisan 2011'i gösterdiği gün Müslüman Türk Başbakan, tarihin ezberlerini bozacak bir hamle yaptı!.. Erdoğan, Avrupa Konseyi binasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na konuştu. Bugün hakaretler savurduğu Avrupalı parlamenterleri bile ters köşe etti!.. Hıristiyan aleminin cesaret edemediği Haçlı seferlerinin tanımını değiştirdi. Erdoğan sözlerine, "Bu parlamentoda, bundan 5 yıl önce, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi konusunda sizlere hitap etmiştim. Bugün de 'Kültürler Arası Diyaloğun Dini Boyutu' konulu raporun ele alındığı bir ortamda sizlere hitap ediyorum. Türkiye ile İspanya'nın Birleşmiş Milletler çatısı altında başlattıkları 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, çok kısa bir süre içinde 100'den fazla ülkenin, Dostluk Grubu'na üye olmasıyla küresel ölçekte büyük ilgi gördü. Esasen, 'Medeniyetler İttifakı' girişimi, bugün dünyamızın ihtiyacını hissettiği, daha doğrusu, açlığını hissettiği bir boşluğu doldurma noktasında önemli bir girişim haline geldi" diye başladı.
Haçlı seferleri savaş değilmişti!..
Gözlerimizle görmesek kulaklarımızla işitmesek, "kürsüde herhalde Hollanda Başbakanı var" diyecek durumdaydık. Ama o, R. Erdoğan'ın ta kendisiydi. Şöyle hitap ediyordu tüm Avrupa'ya:
"Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur. Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide, günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-içme kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur. Bugün, Batı medeniyetinin temellerinde de Doğu medeniyetinin temellerinde de bu karşılaşmanın etkisini hiç kimse inkar edemez.
Haçlı Seferleri tarihi, sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir. Nitekim, birbiriyle savaşan ordular, savaşın hemen ardından ticari faaliyetlere başlamışlar, malların mübadelesi süreciyle birlikte kültürlerin mübadelesi sürecini de başlatmışlardır."
"Bu esasında UEFA süper lig maçlarının atası"dır diyecek kıvamda bırakmıştı işi Erdoğan.
Konuşmasının ardından Avrupalı parlamenterlerin sorularına yanıt verirken yarınlara ışık tutuyordu!.. "Dini azınlıklarla" ilgili bir soruya aynen şu cevabı veriyordu;
Lozan'ın çiğnenmesine garanti verilmişti
''Ortodoks Patriği seçilmesi Lozan Anlaşmasına göre Sensinot Meclisi'nde yapılır. Sensinot Meclisi, Lozan Anlaşması'na göre T.C. vatandaşı olmak durumundadır. T.C. vatandaşı olmadığı halde şu andaki Ortodoks Patriğinin seçimine biz göz yumduk...
Bununla kalmadık. Dediler ki 'Sümela Manastırı'nda ayin yapmak istiyoruz'. 'Hay hay' dedim. Geçen yıl Sümela Manastırı'na gittiler Sayın Patrik, tüm heyetiyle beraber, yaklaşık 3 bin kişi filan orada ayinlerini yaptılar. Aynı şekilde Tarsus'ta Alman dostlarımız bizden ricada bulundular. 'Her yıl burada ayinlerinizi yapabilirsiniz' dedik. Onların bu şekilde önünü açtık, onlar orada ayinlerini yapıyorlar. Aynı şekilde Van'da Ermeni Ortodoks Kilisesi yıkılmak üzereydi. O kiliseyi kendi kasamızdan restorasyonunu yaptırmak suretiyle orayı da ibadete açtık. Daha başka örnek vereyim mi? Ülkemizde bulunan ne kadar farklı dini azınlık varsa hepsinin ibadetini yapma noktasında garantisi benim, sigortası benim."
Bu kadarla mı kalınıldı?.. Olur mu canıım!..
"Türkiye kendi başına ve başkalarıyla iş birliği içinde Orta Doğu'da demokrasiyi hangi adımlarla gerçekleştirecektir?'' sorusu üzerine, şunları söylüyordu:
"Son referandum olayıyla 12 Eylül 2010, biz bir söylemi öne çıkardık, bu da ileri demokrasi söylemiydi. İleri demokrasi için de Türkiye atılması gereken adımları önce 26 maddede yapmış olduğu anayasa değişikliği ile atmış bulunuyor. Fakat bu yeterli değil. Etnik milliyetçiliğe karşıyız, bölgesel milliyetçiliğe karşıyız, dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Dönemimizde, şu 8, 8.5 yıllık iktidarımızda bunu gerçekleştirmenin de mutluluğu içerisindeyiz. Türkiye bu değişimi bu dönüşümü yaşıyor."
Şimdi de Almanya, Hollanda, Avusturya ile güya Türk milliyetçiliği ve Haçlı zihniyeti kavgası. Öyle mi?..
Bir talimatla Rotterdam'ın kardeş şehirliğine son verilmesi mi?.. Gülmekten yarılası geliyor insanın!..
O gün orada şöyle diyordu Erdoğan:
''Şehirlerimizi marka şehirler haline getirmek için kentsel dönüşüm değişimleri yaparken insanımızı öne çıkaran devleti arka plana alan bir anlayışla bu süreci işletirken eğitimi, sağlığı, adaleti, emniyeti öncelikli adımlarımız olarak gördük. Bu süreçte de gerek Orta Doğu ülkeleriyle gerek Balkanlar'da bu adımları atıp tabii ki dayanışma içerisinde olmamız gereken ülkeler var. Onlarla da bu dayanışmaları zaman zaman gerçekleştiriyoruz. Bu konuda da herhangi bir kesinlikle ön yargımız yok. Yeri geldiğinde Amerika'yla yeri geldiğinde Rusya'yla yeri geldiğinde İngiltere'siyle, Hollanda'sıyla aklınıza ne gelirse..."
Aklınızla alay edilmesine daha fazla müsaade etmeye devam edecek misiniz?..
Cevabınız "evet" ise, kayıkçı kavgasının değirmenine iki kova daha su atın!..