Pankartların dili!
Melih Aşık 01 Ocak 1970
’e yan yana dev pankartlar asılmış... Birinde tarafsız Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmi ve yanında şu slogan:
“EVET söz de karar da milletin”
Yanında şu pankart:
“Milletin seçtiği Meclis hükümeti denetliyor”
Meclis’i milletin seçtiği doğru. Ama hükümet yok ki o sistemde..
Hükümet dediğiniz organın bakanlar kurulu bulunur, başbakanı bulunur.
Oysa yeni sistemde ne başbakan ne bakanlar kurulu var
Bakanları cumhurbaşkanı Meclis dışından atıyor. O bakanlar Meclis’e değil cumhurbaşkanına karşı sorumlu...
Meclis’in o sistemde güvenoyu, gensoru gibi hükümeti denetim mekanizmaları mevcut değil. Meclis sadece bakanlara yazılı soru sorabilir. Aldığı cevapla yetinir.
Cumhurbaşkanı o sistemde bugünkü Başbakan’dan çok daha yetkili olduğu halde ne Meclis, ne bir başka organ cumhurbaşkanına soru sorabilir. Onun karar ve atamalarına hiç kimse müdahale edemez.
Cumhurbaşkanı seçimiyle Meclis seçimi aynı gün yapılır.
Cumhurbaşkanı milletvekili adaylarını bizzat saptar. Devlet gücünü de kullanarak Meclis’te partisine çoğunluğu sağlar.
Meclis’in teoride cumhurbaşkanı ve bakanları Yüce Divan’a gönderme yetkisi vardır. Ama 400 milletvekili gibi imkansız bir rakamı bulursa...
Üstelik Yüce Divan görevi yapan Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini de cumhurbaşkanı atıyor. O Divan çalışır mı?
Sonuçta Meclis’in yönetimi denetlemesi teorik olarak mümkündür. Pratikte mümkün değildir. Çünkü Meclis de cumhurbaşkanının emrinde bir organdır.
İnkâr ve itiraf
Başbakan Binali Yıldırım önceki gün Sivas’ta konuşurken 16 Nisan’da “evet” çıkması halinde ne gibi değişiklikler olacağını anlattı. Anlatırken kimi zaman farkında olmayarak bazı itiraflarda bulundu, kimi zaman gerçeklerle alakası olmayan şeyler söyledi.
Örneğin... “İki sandık var, birinde cumhurbaşkanı birinde vekillerini seçiyorsunuz” diyerek milletvekillerini cumhurbaşkanı vekili yaptı.
Daha sonra “5 yıl kulağınız rahat. Zırt pırt seçim yok” sözleriyle millet yanlış bir seçim yaptığına inandığında 5 yıl boyunca o yanlışı düzeltecek hiçbir hakka, imkâna sahip olmadığını... Yaptığı yanlışın ceremesini beş yıl çekmek zorunda kalacağını ağzından kaçırdı. “Yeni sistemde seçim olunca mutlaka tek başına güçlü bir hükümet çıkıyor” diyerek koalisyon da çıkabileceği gerçeğini yok saydı. “Meclis kanun yapıp hükümeti denetleyecek” derken sadece kanun yaparak nasıl denetleyeceğine açıklık getirmedi. “Bu sistem babayı oğula düşman eder” diye konuşarak mevcut sistemin Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sorunlar yarattığını söyledi. Ancak kendisinin bu sistemde cumhurbaşkanı ile nasıl “güzel güzel geçinebildiğini”... Düşman olmak bir yana, “Düşman çatlatacak” kadar
dost kalabildiklerini açıklamadı.
KEM
Kemal Bey Hürriyet’te yayımlanan röportajda diyor ki:
- TRT Genel Müdürü’nün bizi ne zaman ekrana çıkartacağını bekliyoruz. TRT Genel Müdürü’ne telefon edildi.
Devletin televizyonuna bakanlar çıkıyor, Başbakan çıkıyor, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor, 15 Temmuz’dan beri bir defa TRT’ye çıktık.
Çiğdem Toker Cumhu-riyet’te yazdı.
Kemal Bey aynı şikâyeti Denizli’de konuşurken de yapmış.
Bir işadamı çıkmış demiş ki:
- Siz ana muhalefet liderisiniz,
bizi çıkar-mıyorlar diye yakınmak yerine, yurttaşları TRT kapısı önüne yığmanız gerekmez mi?
Oysa Kemal Bey’i bir kez TRT’ye çıkarsalar bütün dertleri halledilecek
gibi!
İHBAR
Geçen hafta göze çarpan haberlerden ikisi...
Aralarında Sahil Güvenlik Karadeniz Bölge Komutanı Albay Özer’in de bulunduğu 21 kişi (1 binbaşı, 5 yüzbaşı 6 üsteğmen) tutuklandı.
Bir başka haber; 202 yargıç ve savcı meslekten ihraç edildi...
İlginç olan... 15 Temmuz darbesinden bu yana 8 ay geçtiği halde bu kişilerin darbe girişimi ile ilgilerinin yeni tespit edilmiş olması... Ve bu kişilerden büyük bölümünün halen görevde bulunması...
Bu garipliği sorduğumuz
bir dostumuz dedi ki:
“Şu sırada büyük bir ihbar mekanizması çalışıyor. Suçlama altındaki birçok kişi kendini kurtarmak için aslı olsun olmasın bazı isimleri ihbar ediyor. Yeni ihraç ve tutuklamalar da ihbarcıların kurbanı kişiler olabilir.”
Eğer böyleyse...
Vay halimize!