Türk milliyetçiliği demokrasi sınavında
Kürşad Zorlu 01 Ocak 1970
16 Nisan Referandumu Türk milliyetçiliğinin gelecek yönelimi ve doğu-batı eksenindeki konumlanması açısından büyük önem taşıyor. Türk milliyetçilerinin siyasal zeminde demokrasi (bireysel özgürlükler, sivil siyaset, serbest piyasa vb.) ile yakınlaşması Türkiye'nin geniş kesimlerini bir araya getirebilecek büyük bir potansiyeli barındırıyor. Nitekim Peter Alter'e göre krizler, toplumsal tehdit ve ayrışmalar yaşandığında modern anlamda milliyetçilik en önemli tutunma ve birleştirme araçlarından birisi haline geliyor. Bunun bir de siyasal katılım ve etki gücü boyutu var.
Şöyle ki...
Öncelikle ister demokratik ister otoriter/totaliter sistemler olsun iktidarın halka dayandırılması hedefi ilk çağlardan itibaren yönetim ve siyaset alanının başlıca inceleme konuları arasındadır. Dar ve oligarşik kadronun kırılarak geniş halk kitlelerinin yönetime katılması süreci hükümdarın ya da kralın başındaki tacın zamanla millete giydirildiği egemenlik teorileriyle de eşzamanlıdır. Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancı ya da Mısır'da, Çin'de görülen Tanrı-Kral yaklaşımı toplumların ihtiyaçlarıyla birlikte hükümdar/kralın yeryüzündeki temsilciliğine dönüşmüştür. Özellikle Orta Çağ dogmatizminin etkileriyle alt yapısı hazırlanan 18. yüzyıl demokrasi hareketi tek-mutlak-devredilemez iktidarın halka geçişini hızlandırmıştır. Bugün ise modern yönetim düşüncesi halkın kendi kendisini yönetmesini esas alan ve siyasal katılımı önceleyen bir muhtevaya sahiptir.
Bu açıdan bakıldığında iktidarlar ya da iktidara talip olanlar bunu halka dayandırmak veya en azından böyle bir izlenim meydana getirmek için uğraşırlar. Demokrasinin kapsam itibariyle sadece seçimlerde oy kullanmak anlamında değerlendirilmediği sistemlerde vatandaşlar; partiler, sosyal örgütlenmeler aracılığı ile iktidarın kararlarına ortak olma, etkileme imkanı bulurlar. Elbette dünyada halka dayanma konusunda tam bir demokratik sistemden söz edilemez. Zaten Rousseau'nun "Tanrılardan oluşan bir toplum olsaydı, bu toplum kendini demokrasi ile yönetirdi" sözü hatırlanacak olursa en ideal demokrasiyi bulmak güçleşecektir. Yine de insanların tercihlerinin kısıtlanmadığı, oy verme iradelerinin engellenmediği bir sistemde demokrasi arayışı için gerekli zemin hâlâ var demektir.
Ancak bu durum otoriterden totaliter sistemlere olan geçişte mümkün değildir. Çünkü buradaki yaklaşım vatandaşları bir karara ortak etme değil, geniş kitleleri alternatifi olmayan bir kararı onaylatmaya dönüktür. Bu geniş kitleler liderler ekseninde tek tip ideoloji etrafında homojenleştirilmeye çalışılır. Özellikle halkın bilmediği, anlamasının güç olduğu teknik hususlarda siyasal katılımın liderlerin iki dudağı arasından çıkacak söze baktığı aşikardır. Üstelik siyasal katılım süreci kitle iletişim araçlarındaki ambargo/kısıtlama sebebiyle kesintiye uğruyorsa ortaya çıkacak neticenin meşruluk sorunu gündeme gelecektir.
***
İktidarın meşruluk temelinde yer alan siyasal katılma ise bir merakla başlayan, yoğun ve örgütlü bir eyleme kadar uzanan geniş bir yelpazedir. Türkiye'de bu yelpaze maalesef geriye doğru işliyor. Siyaset yapma ya da siyasal katılma süreçlerinde güç mesafesi artmakta, yani güçlüyle güçsüz arasındaki mesafe açılmakta, eğitim seviyesi yüksek olan seçmenlerle düşük olanlar arasında katılım motivasyonu anlamsızlaşıyor.
Bu temel tespitlerle Türkiye'de olan bitenler bir arada değerlendirildiğinde Türk milliyetçilerinin 16 Nisan Referandumu'nda önemi ve etkisi giderek artıyor. Bir defa bu seçim ilkesel olarak bir parti ya da güven oylaması değil. Kabul ya da reddedilecek 18 madde ve ekleri var. Her ne kadar bilgiye erişim ve anlatma hürriyeti kısıtlansa da Türk milliyetçilerinin konunun önemini kavrama alanı genişliyor. Olağanüstü Hal sürecinde farklı saiklerle evet ve hayır kararını açıklamak istemeyen belirleyici bir kitle olduğu görülüyor. Araştırmalar bunun içinde Türk milliyetçilerinden de bir kesim olduğunu söylüyor. Fakat herkesin sandığa giderek siyasal katılım sürecini işletmesi ve oyunu mutlaka kullanması gerekiyor. Asıl önemlisi dünyanın gözünü diktiği bu referandum ve çıkacak neticede Türk milliyetçiliğinin üstleneceği rol, dikkatle takip ediliyor. Bu duruşla çıkacak netice 16 Nisan sonrasında Türk milliyetçiliği alanında farklı bir demokratik inanış meydana getireceği gibi dünyanın Türk Milliyetçilerine daha fazla odaklanacağının işaretlerini veriyor.