« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Nis

2017

Geleceğimiz için hayır

Agah Oktay Güner 01 Ocak 1970

Referandum günü yaklaştıkça evet'i savunan Cumhurbaşkanı ve Başbakanın ellerindeki bütün devlet imkanlarıyla konuya sarıldıklarını görüyoruz. Uyguladıkları strateji "hayır" diyenlerin terörist örgütlerle beraber oldukları yolunda bir kanaat oluşturmaktır. FETÖ'cüler, PKK'lılar "Hayır" diyor Hayırcılar bunlarla aynı safta ve aynı zihniyettedir propagandasını yaymak istiyorlar. Hayırcılar ise ana tez olarak Türkiye'de Meclis'in, yargının, icranın bütün yetkilerinin tek adamda toplanmasının meydana getireceği hataları, yanlışları, tehlikeleri anlatıyor ve evet kazanırsa bunun sonu felakettir diyorlar. Bu arada pek çok soru kamuoyunda dolaşıyor. Bu hafta bunların bir bölümüne cevap vermeye çalışacağım. Madde 101'de: Cumhurbaşkanının partili olmasını doğru buluyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı devletin en üst kurumudur. Birleştirici ve ortak değerlerde buluşturucu bir kimliğe sahip olması gerekir. Bir siyasi partinin genel başkanı olması O'nun diğer siyasi görüşlerden ayrılması demektir. Böylesine bir bölünmeden gelen Cumhurbaşkanının birleştirici olması düşünülemez.

Adalet hayal olur...

Madde 106'da ise; Cumhurbaşkanının eşini, oğlunu, damadını ya da seçilmemiş herhangi bir kişiyi sayı sınırlaması olmaksızın yardımcı veya bakan olarak atayabilmesi mümkün hale gelmektedir. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Cumhurbaşkanlığı zirvedeki kurumdur. Buradaki hukuksuzluk aşağı kademelere hızla sirayet eder ve kokuşmuşluğu yayar. Madde 106; aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamının hastalık, yurt dışına çıkış veya ölüm gibi sebeplerle boşalması durumunda halkın seçmediği bir Cumhurbaşkanı Yardımcısının ülkenin başına geçerek tüm yetkileri kullanmasına imkan vermektedir. Böyle bir yetkiyi böyle bir şahsa vermek doğru olabilir mi? Elbette ki Hayır! Günümüzdeki sistem Cumhurbaşkanının yukarıdaki mazeretlerle gaybubeti halinde kendisine Meclis Başkanı'nın vekalet etmesini öngörmektedir.

Cumhurbaşkanının kendisini yargılama yetkisine sahip tek mahkeme olan; Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 12'sini bizzat atamasını, 3 üyeyi de Genel Başkanı olduğu parti aracılığı ile Meclis'e seçtirmesini doğru bulur musunuz? Madde 159'un bu açık hükmüne bütün gücümle "Hayır" diyorum. Böyle bir durumun gerçekleşmesi ülkeyi Anayasa Mahkemesi'nin emir erleri topluluğu olduğu bir felakete götürür.

Anayasanın teklif edilen 159'ncu maddesine göre: Aynı zamanda bir parti lideri Cumhurbaşkanının hakim ve savcıları atayan, görevden alan, görev yerini değiştiren HSYK'nın 13 üyesinden 6'sını doğrudan kendisinin atamasını, 7'sini ise partisinin çoğunluğu elinde bulundurduğu TBMM'ye seçtirmesini nasıl değerlendirirsiniz? Yüksek yargının bu ölçüde partizan kılınması tek kelimeyle hukuk devletinin bitmesidir. Fevkalade yanlıştır.

Madde 101,104 ve 159'u bir arada okuduğumuz zaman; Cumhurbaşkanının hem partisinin il başkanını, hem valiyi hem de mahkeme heyetini atama gücüne kavuştuğunu görüyoruz. Böyle bir gelişme doğru mudur? Elbette ki Hayır! Bu hükümler diktatörlüğün sistem olarak güçlenmesini sağlayan ve demokrasiyi bitiren işlerdir.

Bir partinin üyesi, tarafı olan Cumhurbaşkanının tayin ettiği hakim ve savcıların; onların uygulayacağı adaletin bağımsız ve tarafsız olması mümkün müdür? Tabii ki Hayır! Bu şartlarda adaletten bahsetmek hayaldir.

Temeldeki yanlışlık...

Gelelim son günlerde çetin restleşmelere konu olan 156. maddeye; %51 ile seçilmiş cumhurbaşkanının %100 oyla seçilmiş Meclis'i feshedebilmesi doğru olabilir mi? Şüphesiz Hayır! Meclis'i feshetme yetkisine sahip olmak diktatörlüğün son çivisini çakmak demektir. Aynı şekilde 119. maddede Cumhurbaşkanının tek başına OHAL ilan edebilmesi, OHAL süresince ülkeyi kararnamelerle yönetmesi ve Cumhurbaşkanı istemedikçe Meclis'in toplanamaması doğru mudur? Elbette ki Hayır! Demokrasiler bütün vatandaşların ortak aklına dayanır. Onları yok sayan, tek bir insanı herkesten üstün kabul eden bir zihniyet ve onun kuracağı düzende ülkenin huzur şartlarına kavuşması mümkün değildir.

Madde 161 ise; halktan toplanan vergilerden oluşan bütçenin nerelere harcanacağına Cumhurbaşkanının tek başına karar vermesini hükme bağlıyor. Bu fevkalade hatalı, modern bütçe anlayışı ile bağdaşması mümkün olmayan bir keyfiliktir. Hukuksuzluktur.

Aziz ve güzel insanlarımızı meşgul eden sorular hiç şüphesiz ki bunlarla sınırlı değil. Ancak temeldeki yanlışlık çatıda gülünç hal alır. Ülkenin dağlar gibi sorunları çözüm bekliyor. Keyfiliğe, hukuksuzluğa, tek adamın iradesine teslim olmaya "Hayır" diyenler sadece kendilerini değil milletin onurunu, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini kurtaran saygıya layık şahsiyetlerdir.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 11410

ulkucudunya@ulkucudunya.com