Siyasî taassup...
Ahmet Sevgi 01 Ocak 1970
"Bugün Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike nedir?" diye sorsam eminim çoğunuzun vereceği cevap ya "terör belası" olacaktır ya da "ekonomik kriz..." Oysa ben Türkiye'yi "bekâ sorunu" ile karşı karşıya getiren devâsâ tehlikenin "siyasî taassup" olduğunu düşünüyorum.
Günümüzde daha çok "fanatizm" kelimesiyle karşılanan ve "Bir din, bir düşünce veya bir partiye aşırı derecede ve körü körüne bağlanma" demek olan taassup, "göz" ile "gerçek"ler arasına çekilmiş bir perdedir. Dolayısıyla fanatikler (mutaassıp) kördürler, doğruları göremezler. Esasen bir şeyi -o şey ne olursa olsun- aşırı sevmek insanı kör eder. "Aşkın gözü kördür" deyişimiz de bundandır.
Düşünce taassubu, ırk taassubu, mezhep taassubu gibi ifadelerden de anlaşılacağı üzere taassup illetine farklı sahalarda rastlamak mümkündür. Ancak şu iki alandaki taassup çok tehlikelidir:
1- Dînî taassup.
2- Siyasî taassup.
İster dînî taassup olsun, ister siyasî taassup, bunlardan hergangi biri bile milleti tek başına bölüp parçalamaya yeter... Bir de bu ikisinin iç içe girerek eski tabirle imtizaç ederek kanserli bir ur misali toplum bünyesini sardığını düşünün... Maalesef bugün yaşadığımız durum tam da budur.
Din adına yola çıkan mutaassıplara hep şüphe ile bakmışımdır, ne yapacakları belli olmaz. (15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü bizi haklı çıkardı.) Çünkü fanatik bir adam cihat yaptığına inanarak yola çıkarsa etrafa bakmaz olur. Baksa bile gerçekleri görmez olur. Bir de bu cahil mücahidimizin kulağına açıkgözün biri eğilir ve "Dine hizmet etmenin yolu siyasetten geçer, boşuna iğne ile kuyu kazmaya çalışma" diyerek onu siyaset çukuruna iter, ardından da "Türkiye dârulharptir, şeriat kanunlarının tatbik edilmediği yerde çalıp çırpmak mübahtır" derse söz konusu mücahidimiz hemen müteahhit olur, dînî taassup ile siyasî taassup birleşir. Gece gündüz partiye çalışmaya başlar, parti de ona... Alan memnun, satan memnun.
Fırka taassubu gözlerini bürüdüğü için fanatikler "vatan sevgisi"nin "parti sevgisi"ne, "vatandaş sevgisi"nin "partidaş sevgisi"ne dönüştüğünü göremez daha doğrusu görmez olurlar. Müritlerin "fenâ fî'ş-şeyh" (Müridin kendi şahsî irade ve arzularını yok edip yerine şeyhinin irade ve arzularını koyması, şeyhinin hatasını kendi isabetli fikrine tercih edecek derecede ona uyması) olmaları hesabı her şeyin en iyisini parti liderinin bildiğine, liderleri yanlış yapsa bile o hatanın altında kendilerinin bilmediği nice gizli hikmetlerin bulunacağına inanırlar. Artık "fenâ fî'ş-şeyhi'l-fırka" olmuşlardır. Kim tutabilir onları?
Ülkeyi bölse, parçalasa bile, liderin bir bildiği vardır, bizim aklımız ermez, diyen bir topluluk ancak dînî taassup ile siyasî taassubun izdivacından doğar. Yazık ki böyle bir izdivaç yaşandı, ekseriyet de bu izdivaca alkışlarla şahitlik yaptı. Daha ne söyleyelim. Kendi düşen ağlamazmış...
Son söz şairin:
"Unutmayın, dînî taassup bir illettir, kör eder güzü//Siyasetle birleşirse habis bir ur olur sarar özü." (Li-müellifihi)