KEMAL TAHİR (1910-1973)
Kemal Kahraman 01 Ocak 1970
Tarihî ve sosyal muhtevalı romanlarıyla tanınan Cumhuriyet devri yazarı ve fikir adamı.
13 Mart 1910’da İstanbul’da Vezneciler semtinde doğdu, asıl adı İsmail Kemalettin’dir. Önceleri Tipi ve Benerci soyadlarını da kullandı, 1950’den sonra Demir’de karar kıldı. Babası, alaylı deniz yüzbaşısı ve II. Abdülhamid’in yaverlerinden Şebinkarahisarlı Tâhir Bey, Yıldız Sarayı marangozhanesindeki özel çalışmalarında zaman zaman padişaha yardımcılık yapmıştır. Adapazarlı bir Abaza ailesinin kızı olan annesi Nûriye Hanım küçük yaşta saraya alınarak Nâile Sultan vasıtasıyla Tâhir Bey’le evlendirildi. Tâhir Bey, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânını takip eden günlerde padişaha yakınlığı dolayısıyla İttihatçılar tarafından rütbesi mülâzımlığa indirilerek emekliye sevkedildi. Balkan ve I. Dünya savaşlarında yeniden askere alındı. Çanakkale’de savaşırken yaralanınca geri hizmete verildi.
Kemal Tahir’in çocukluğu seferberlik ve Millî Mücadele yıllarında geçti. İlk öğrenimini babasıyla birlikte bulunduğu çeşitli şehirlerde tamamladı. Mütareke’den sonra ailesi İstanbul’a dönünce Kasımpaşa’daki Cezayirli Hasan Paşa Rüşdiyesi’ne girdi. 1923’te burayı bitirerek Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’ne kaydoldu. Onuncu sınıfta iken annesinin ölümü üzerine okuldan ve evden ayrılarak hayata atıldı. Avukat kâtipliği ve Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde ambar memurluğunun (1928-1932) ardından İstanbul’a dönerek gazeteciliğe başladı. Vakit, Haber ve Son Posta gazetelerinde musahhihlik, röportaj yazarlığı ve tercümanlık yaptı. Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreter, Karagöz gazetesinde başyazar (1935-1936), Tan gazetesinde yazı işleri müdürü oldu. 1937’de Fatma İrfan’la evlendi.
19 Mayıs 1938’de Yavuz zırhlısındaki isyan teşebbüsü üzerine açılan Bahriye davasında Nazım Hikmet’le birlikte askeri isyana teşvik etmekten suçlu bulunarak on beş yıl ağır hapse mahkûm edildi. Çeşitli hapishanelerde yattıktan sonra 1950 genel affıyla serbest bırakıldı. 1955’teki 6-7 Eylül olayları sırasında halkı isyana teşvik suçlamasıyla altı ay tutuklu kaldı. Bir süre İzmir Ticaret Gazetesi’nin İstanbul temsilciliğini yaptı, telif ve çeviri yazılar yayımladı. Osmanlı padişahlarını anlatan bir kitap dizisinin neşrini başlattı. 1957’de Aziz Nesin’le birlikte kurduğu Düşün Yayınevi’nde birkaç romanının yayımlanmasının ardından bu ortaklık on dört ayda bitti. Kemal Tahir bundan sonra edebiyat çalışmalarıyla yetindi. 1968’de Sovyet Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak Sovyetler Birliği’ni ziyaret etti. 1970’te yakalandığı kanser sonucu 21 Nisan 1973’te İstanbul’da öldü ve Sahrayıcedid Mezarlığı’na gömüldü.
Başlangıçta Yahya Kemal hayranı olan ve yazı hayatına şiirle başlayan Kemal Tahir’in ilk şiirleri Abdullah Cevdet’in neşrettiği İctihad mecmuasında çıktı (1931). Edebiyat dünyasına ciddi olarak girişi ise Yakup Sabri, Ertuğrul Şevket, İsmail Safa ve Arif Nihat Asya ile birlikte çıkardıkları Geçit dergisiyle oldu (1933-1934). Varlık’ta ve Ses’te (Cemalettin Mahir ve İsmail Kemalettin imzalarıyla) sosyal içerikli şiirler yazdı. Daha sonra şiiri bıraktı. 1929’da Nazım Hikmet’le tanıştıktan sonra fikirlerinde ve sanat anlayışında önemli ölçüde değişiklikler oldu. Romancılığa doğru ilk adımı adaptasyonlarla attı (1935-1940). Bu sırada yayımladığı Namık Kemal İçin Diyorlar ki (İstanbul 1936) adlı kitabı ilgiyle karşılandı. 1938’de başlayan ve yazarlığı için verimli olan hapishane hayatı boyunca romanlarına önemli malzeme topladı.
İlk hikâyeleri 1941’de Tan gazetesinde Cemalettin Mahir imzasıyla çıktı. Bunlar Göl İnsanları (İstanbul 1955) adıyla kitap haline getirildi, daha sonra yazdığı bütün hikâyelerini de aynı kitabın sonraki basımında topladı (1969). Sağırdere’yi Son Posta ve Esir Şehrin İnsanları’nı Yeni İstanbul gazetelerinde tefrika ettirdi. Bu arada bir dizi dedektif ve macera romanı yazdı veya çevirdi. Çeşitli takma adlar kullanan yazar, kendisine asıl şöhret kazandıran romanlarını 1955’ten sonra ve Kemal Tahir adıyla yayımlamaya başladı.
Kendisinden önceki Türk romanını Batı kopyacılığı ve yerlilikten kopuk olmakla suçlayan Kemal Tahir Sağırdere’den başka Körduman (İstanbul 1957), Yedi Çınar Yaylası (İstanbul 1958), Köyün Kamburu (İstanbul 1959) ve Kelleci Mehmet (İstanbul 1962) gibi romanlarında Anadolu insan tipini kendi yaşantısı ve özgün hayat felsefesi içinde yansıtmaya çalışmıştır. Rahmet Yolları Kesti’de (İstanbul 1957) eşkıyalık konusu çevresinde halk kahramanlığı motifini işlemiş; Esir Şehrin İnsanları (İstanbul 1956), Esir Şehrin Mahpusu (İstanbul 1962) ve Yorgun Savaşçı’da (İstanbul 1965) Millî Mücadele döneminde halk ile ordu mensuplarının ilişkileri, millî bilinç ve milliyetçilik anlayışı konularını irdelemiştir. Bozkırdaki Çekirdek (İstanbul 1967) ve Kurt Kanunu (İstanbul 1969) adlı romanlarında Cumhuriyet Halk Partisi idaresinin eğitim ve ekonomi politikaları eleştirilmiştir. Yine Kurt Kanunu ve Yol Ayrımı’nda (İstanbul 1971) Batılılaşma olgusuyla tabu haline getirilen iç ve dış kandırmalar, dönemin siyasî mücadeleleri, devrimlerin amaçları ve bunların yerleşmesinde bürokrasinin takındığı tutum ele alınmış, Türk aydınının taşıdığı sorumluluk vurgulanmıştır. En fazla üzerinde durulan romanlarından Devlet Ana*da (İstanbul 1967) feodal bir yapıya sahip olmamakla Batı’dan ayrılan Osmanlı toplumunun yapısal ve idarî özgünlüğü gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Üslûp ve anlatımda da yerliliğe önem veren yazar özellikle Devlet Ana’da destan, masal ve halk hikâyelerinden gelen bazı anlatım kalıplarını kullanmış, Dede Korkut ve Evliya Çelebi üslûbundan yararlanmıştır. Yorgun Savaşçı’ya 1967-1968 Yunus Nadi ödülü, Devlet Ana’ya 1968 Türk Dil Kurumu ödülü verilmiştir. Diğer romanları da şunlardır: Büyük Mal (1970), Namusçular (1974), Karılar Koğuşu (1974), Haremde Dört Kadın (senaryo, 1974), Hür Şehrin İnsanları (1976), Dam Ağası (1977).
Kemal Tahir, düşünce yapısı bakımından esas olarak Marksist çevrelerdeki yerlileşme çabalarını temsil etmektedir. Önce Nazım Hikmet’in Sovyet modeline yakındı, daha sonra 1960’lı yılların ortalarında Fransa’da Marksist çevrelerce benimsenen Asya Tipi Üretim Tarzı tartışmalarından büyük ölçüde etkilendi. Fakat onlardan farklı şekilde âdeta birsosyal bilimci gibi yoğun araştırmalar yaparak kendi bağımsız düşünce sistemini kurmaya çalıştı. Başlangıcından itibaren Osmanlı tarihi boyunca Anadolu’nun sosyal ve ekonomik yapısını Asya Tipi Üretim Tarzı modelinden faydalanarak değerlendirirken yer yer onu eleştirmekten de çekinmedi. Yaygın tarih görüşünün dışında kalan bazı önemli fikir adamlarının eserlerini dikkatle inceledi. Hayatı boyunca tepeden inme bir Batıcılığa karşı çıkarak bunun üst yapıyla halkın arasını açtığını söyledi ve rastgele Batılılaşma hareketleriyle kendi tarihimizden uzaklaşmayı sert biçimde eleştirdi. Yerli düşünceye yönelmekle beraber tahlillerinde din olgusuna hemen hiç önem vermedi. Eserlerinde dinî kurumları, özellikle dejenere olmuş din adamlarını olumsuz bir faktör olarak gösterdi. Ancak gerek bir kısım romanlarında ve çeşitli yazılarında gerekse sohbetlerinde Türkiye’nin yıllardır bir nevi tabu haline getirilmiş, tartışılmaktan sakınılan Osmanlı tarihi, Türkiye’nin Batılılaşma macerası, Cumhuriyet’in doğruları ve yanlışları, halkçılık meselesi gibi birtakım tarihî ve sosyal meselelerini cesaretle tartışma ortamına getirmiştir. Bu davranışıyla Kemal Tahir bazı çevrelerce aşırı şekilde övülmüş, bazılarınca da sert biçimde eleştirilmiştir.
Ölümünden uzun bir süre sonra yayımına başlanan ve sohbetleriyle kitap haline getirilmemiş notlarından hazırlanan on beş cilt hacmindeki “Notlar” dizisinde Sanat Edebiyat (I, II, III, 1989; IV, 1990); 1950 Öncesi (I, II, 1990); Roman Notları (I, 1990; II, III, 1991); Osmanlılık/Bizans (1992); Batılılaşma (1992); Çöküntü (1992); Sosyalizm, Toplum ve Gerçek (1992); Kitap Notları (1993); Mektuplar (1993) adlı kitaplar çıkmıştır.