« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Nis

2017

KEMENTLE UÇAK DÜŞÜREN ADAM, OSMAN BATUR HAN

Necati AYDIN 01 Ocak 1970

 “30 Haziran 2013 günü Çin'in Sincan Uygur?Özerk Bölgesi’nde çıkan olaylarda?en?az?35 kişinin öldüğü açıklandı. Olayların ardından güvenlik önlemlerini artıran Çin, bölgeye üst düzey 2 yetkili gönderdi. Çinli yetkililerin verdiği bilgiye göre olaylar, bir mensuplarının tutuklanmasını protesto eden bir çetenin dükkânlara, karakollara, resmi binalara saldırmasıyla başladı. Uygur kaynaklara göre ise çatışmalar, bir Çinli polisin 8 yaşındaki Uygur kızı tecavüz ederek öldürmesi üzerine başladı.” (Dünya basını) Sömürgeci ülkelerin yaptıkları zulüm zaten hep bu veya buna benzer olaylardır. Ama bu caniliklerini hepte başka nedene bağlamak isterler. Ne yazık ki; Doğu Türkistan’da Çin’in katliamları şu an devam ediyor. Ben bu satırları yazdığım saatlerde şehit sayısı 80’i bulmuştu. Ülkemin Çin ile arası bozulmasın diye geri duran insan hakları savunucusu ülkeler neredesiniz. Ey Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri, kardeşlerin boğazlanıyor seni “soykırımcı” olarak suçlayan devletlere Çin’in nasıl “soykırımı yaptığını Birleşmiş Milletler örgütünde duyursana! İskoçya’nın “özgürlük Savaşçısı” William Wallace’ı, Che Guevara’yı, Türkiye karşıtı Nelson Mandela’yı birçoğunuz bilirsiniz. Ama Asya’da Çin egemenliğine karşı “Özgürlük Savaşı” verirken, aynen William Wallace’ın akıbetine uğrayan Osman Batur Han’ı acaba kaç kişi hatırlar. Peki, Kimdir bu Osman Batur? O, Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği en büyük kahramandır, 20. Yüzyılda Çin’e karşı en büyük mücadeleyi vermiş bir efsanedir. Asıl adı Silamulı Ospan (İslamoğlu Osman) idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır. Ölüme giderken bile milletini düşünen, “Ben can verebilirim; milletim, dünya durdukça mücadeleye devam edecektir.” diyebilen ender dava adamlarından biriydi. 1911 yılında (henüz 12 yaşındadır) Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman bütün Altay topraklarının ve Doğu Türkistan’ın Çinlilerden ve Ruslardan kurtarılmasını amaç edinmişti. Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde Kazakların büyük kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti. Böke Batur O’nu himayesine aldı. İyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. II. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Türkistan topraklarındaki Türklere yönelik baskıların kuvvetlenmesi ile birlikte tepki hareketleri de kuvvet kazanmış ve Osman Batur’un yükselmesine zemin hazırlamıştı. 1940 ‘lı yıllarda Çin baskı ve zulmü iyice yoğunlaşmıştı. Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türklerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bazı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Batur, “Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar!” dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir ordu oluştu. Osman Batur'un anası Ayça Hanım'da, "Bizim canımız, bizden önce hayatını, bu dava uğruna feda edenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için bizler de canımızı vermeye hazırız." diyerek yaptığı konuşmalar ile hem oğluna destek oluyor hem de Müslümanları cihada davet ediyordu. Mücadele 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. Hatta bir çatışma sırasında alçakta uçan düşman uçağını kementle yakalayıp düşürdüğü dilden dile anlatıla gelmiştir. O, efsanesini peşinden sürükleyen bir kahramandı. 22 Temmuz 1943’te Altaylar Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Bulgun’da yapılan bir törende Osman Batur Altay Kazak Türklerinin Han’ı ilân edildi. Han, mücadelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 - 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyinde bulunan Doğu Türkistan’daki Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin istilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan hükümetinin askerî ve mülkî âmiri olarak vali sıfatıyla görev yaptı. Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi olarak görev yaptı. Kızıl Çinliler, Doğu Türkistan’ı bugün de olduğu gibi asıl sahiplerine asla bırakmak niyetinde değillerdi. Mücadele yeniden kızıştı. Çinliler on kat fazla asker, silah ve cephaneyle saldırıyorlardı. Osman Batur ve beraberindeki mücahidiler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. 1949 yılında Osman Batur daracık bir dağ bölgesine sıkışmıştı. Başlangıçta 30 bin savaşçı olan kuvveti 1950’de kadın ve çocuklar dâhil 3-4 bine inmişti. Son sığındığı yer Gez Kurt bölgesiydi. Karakışta hayvanlar dağlarda barınamıyor, eteklere inmeye mecbur oluyorlardı. 1951 Şubat’ında komünistler yine bir baskın hücumu yaptılar. Kazakların büyük bir kısmı yine baskından kurtuldu. Osman Batur’un kızı Azapay’la birlikte birçok kadın-kız Çinlilerin eline düştü. Osman Batur onları kurtarmak için bir geçitte 200 kişilik bir düşman birliğine tek başına hücuma geçti. Çok sayıda düşmanı öldürdü. Ancak cephanesi bittikten sonra Kamambal Dağı’nda yakalandı. Osman Batur, Kanambal’da 17-18 Şubat 1951 gecesi Çin askerleri tarafından yakalandığı gün. Tung-Huang şehrine götürüldü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çeşitli işkencelerden sonra bir atın üzerine bindirilip “Doğu Türkistan’ı, Çinlilerden kurtaracağım diyen adamın hâline bakın” diyerek sokak sokak dolaştırdılar. Bu hâlde bile bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meşale idi. Osman Batur her sokakta “Ben ölebilirim ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırdı. Kuşkusuz, galiplerin adaleti kendincedir. Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme, önceden verilmiş kararı, 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam...” Karar, 29 Nisan 1951 tarihinde infaz edildi: Urumçi’de önce kulaklarını, sonra kollarını kestiler, Çinliler nişan almış bekliyorlardı. Osman Batur, "Allahü Ekber" dedi ve ardından kurşun sesleri geldi. Sanki namaz kılıyordu; önce dizüstü düştü, sonra alnı secdeye vardı. Bir rütbe daha kazanmıştı; şehitlik... Daha sonraki günlerde kestikleri her organını Doğu Türkistan’ın başka başka şehirlerindeki meydanlarda teşhir ettiler. 20. yüzyılın en anlamlı mücadelelerinden birinin kahramanı olan Osman Batur Doğu Türkistan’ın Milli Kahramanı olarak bugünlere önemli izler bıraktı. İşte bugün bu mücadelede yıllar önce Böke Batur’un dediği gibi: “Bir gün biz, kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü'ndeki kum taneleri kadar olsa bile." İnanıyorum ki; Türk Milleti’nin en eski devleti olan “Doğu Türkistan” bir bağımsız olacaktır. Çinliler kum tanesi gibi çok olsalar bile! Bir gün Kürşat’ın ruhu Çini yenecektir.

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 84206

ulkucudunya@ulkucudunya.com