Bilgi ve önyargı
Taha Akyol 01 Ocak 1970
MUSTAFA Kemal Paşa 24 Nisan 1920 günü yapılan Meclis Başkanlığı seçimlerini “bir tek oy farkla” kazanmış! Dün bir TV kanalı gün boyu bu haberi döndü durdu.
Belli ki amaç, evet-hayır farkının az olmasını, “Mustafa Kemal de 1 oyla seçilmişti” diyerek izah etmek.
İkincisi, Ertuğrul Özkök’te okudum, bir Yeni Akit yazarı Ege Bölgesi’nin Milli Mücadele’de Yunan işgalini sineye çektiğini yazmış. Birinci Dünya Savaşı’nda da Ruslar Sivas’a yani İç Anadolu’ya kadar gelmiş, fakat İç Anadolu’nun oluşturduğu “milli duvar”ı geçip Sivas’ı işgale cesaret edememişler.
Bu da İç Anadolu’da yüksek oranlı “evet”, Ege’den de yüksek oran “hayır” çıkmasının izahı!!!
Şimdi tarihi gerçeklere bakalım.
MUSTAFA KEMAL’İN SEÇİLMESİ
Meclis zabıtlarında açıkça yazılıdır: 24 Nisan 1920 Cumartesi günü öğleden sonra Meclis 120 milletvekili ile oturuma başladı. Bir “Meclis Birinci Başkanı” seçilecektir. Bir de ondan ayrı “Meclis İkinci Başkanı” seçilecektir.
İki tane de divan kâtibi...
Elle yazmak suretiyle müşterek oy pusulası kullanılmaktadır.
Kürsüde divan kâtibi Muhiddin Baha Bey oylama sonuçlarını açıklıyor:
“Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Birinci Başkan, 110 oy ile (alkışlar)
Celaleddin Arif Beyefendi İkinci Başkan, 109 oy ile (alkışlar).”
Oylamaya katılan 110 milletvekili oybirliğiyle Mustafa Kemal’i Meclis Başkanı seçmiştir.
Celaleddin Arif Bey ise 109 oyla ikinci başkanlığa seçilmiştir.
Fakat bir profesör ise, iki ayrı makama seçim yapıldığını ya bilmiyor ya bilmezden geliyor, Mustafa Kemal’in tek bir oy farkıyla seçildiğini söylüyor!
İki ayrı makam için seçim yapıldığı zabıtlarda açıkça yazılıdır. Kaldı ki, profesörün dediği gibi olsaydı, oylamaya katılan milletvekili sayısının 219 olması gerekirdi. Ancak o zaman “bir oy farkıyla” seçilmiş olabilirdi!
Hayır, Mustafa Kemal Paşa 110 milletvekilinin tamamının oylarıyla seçilmiştir.
TARİHTEKİ GERÇEKLER
Gelelim Birinci Dünya Savaşı meselesine. Bolşevik ihtilali patladığı için Rus ordusu 1917’de çözülmeye başladığı gibi işgal ettiği yerlerden de çekilmişti, bu bir.
İkincisi, 1915’te İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan gizli Sykes-Picot Anlaşması’nda Doğu Anadolu Rusya’ya, Sivas ve aşağısı, Antalya ve Suriye dahil Fransızlara ayrılmıştı.
Rusya Fransa’yla çatışamazdı.
Dahası İngiltere ve Fransa Rusya’ya yardım için Çanakkale’ye saldırıyordu.
O talihsiz satırların yazarı Doğu Anadolu’yu, Karadeniz’i, Van’ı nasıl “milli duvar” dışında görür!
Üstelik siyasi propaganda uğruna!
Öte yanda, Atatürk Samsun’a geçmeden önce Ermeni işgali ihtimaline karşı Doğu’da, Yunan işgali ihtimaline karşı Ege’de ve Trakya’da milli direniş cemiyetleri kurulmuş, “Kongreler” başlamıştı.
Bu konuda merhum Bülent Tanör’ün “Kongre İktidarları” adlı kitabını okumak lazım. (Yapı Kredi Yay.)
BİLİM ZİHNİYETİ
Zihnimizdeki şablonlarla, ideolojik ve siyasi önyargılarla, zihnimizin dışındaki gerçekler ne kadar farklı olabilir, görüyor musunuz?
Sorun, maddi bilgi yetersizliği değildir. Sorun, zihnimizin içindeki önyargıları, şablonları zihnimizin dışındaki tarihi ya da güncel olaylara yamamak şeklindeki düşünce biçimidir.
Bilim zihniyetinden uzaktır.
Meşrutiyet İslamcılarının büyük ve saygın isimlerinden Sait Halim Paşa, Doğu milletlerinin geri kalmasındaki en önemli sebeplerden biri olarak bu düşünce biçimini göstermiş, “zihnimiz eşyaya yansıyor, eşya zihnimize yansımıyor” diye yazarak yakınmıştı.
Hele de 21. yüzyılda! Hele de siyaset uğruna!
Kuran-ı Kerim ne diyor? “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?!”