AHMED ŞEHİD
Rıza Kurtuluş 01 Ocak 1970
Seyyid Ahmed b. Muhammed İrfân-ı Birîlvî
(ö. 1246/1831)
Hindistan’da İngilizler’e ve Sihler’e karşı verilen mücadelede önemli rol oynayan Tarîkat-ı Muhammediyye hareketinin kurucusu.
Hz. Hüseyin soyundandır. 6 Safer 1201’de (28 Kasım 1786) Hindistan’ın Utar Pradeş eyaletinin Ray Bereylî (??? ????? - Rai Bareilly) şehrinde doğdu. İlk öğrenimini burada gördü. Gençlik yıllarında ilmî çalışmalara ilgi duymuyordu. Fakat daha sonra meşhur âlim Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin oğlu Abdülaziz’den ders almaya karar verdi ve bu maksatla Delhi’ye giderek ondan Nakşibendiyye, Kadiriyye, Çiştiyye, Sühreverdiyye icâzetlerini aldı. Ayrıca Abdülazîz ed-Dihlevî’nin kardeşi Şah Abdülkadir’den de kıraat okudu ve hadis derslerini takip etti. Tahsilini tamamladıktan sonra Ray Bereylî’ye döndü (1809). Daha sonra cihad aşkıyla Racpûtana’ya giderek Tonk Devleti’nin kurucusu Emîr Han’ın ordusuna katıldı. Altı yıl boyunca onun emrinde çalıştı. Ancak önde gelen subayı Feyzullah Han’ın İngilizler’in safına geçmesi üzerine Emîr Han onlarla anlaşmak zorunda kalınca oradan ayrılarak Delhi’ye gitti (15 Aralık 1817). Kendisini Abdülazîz ed-Dihlevî’nin hizmetine adadı ve onun teşvikiyle Tarîkat-ı Muhammediyye adıyla bilinen cihad harekâtını başlattı.
Selef akîdesini ihya gayesiyle başlatılmış olan bu hareket daha sonra sosyopolitik bir karakter kazandı. Mensupları Hz. Peygamber’in sünnetinin yaşatılması, toplumdaki şirk ve bid‘atların temizlenmesi, ictihad müessesesinin canlandırılması ve İslâm topraklarını işgal eden gayri müslimlere karşı cihad açılması gibi gayelerle çok geniş bir sahada faaliyet gösterdiler. Seyyid Ahmed de çalışmalarını daha çok Kur’an ve Sünnet’in öğretilmesi üzerine yoğunlaştırdı. Hareketin esaslarını anlatmaya çalıştığı Delhi ve Utar-Pradeş’te halk tarafından ilgiyle karşılandı; etrafına binlerce mürid toplandı. İki önemli talebesi ve arkadaşı Abdülhay b. Hibetullah ile Şah İsmâil b. Abdülganî ed-Dihlevî İslâmiyet’i yaymak üzere ona biat ederek hareketin yayılmasında önemli rol oynadılar.
Seyyid Ahmed Ağustos 1821’de birçok müridi ile birlikte hacca gitmek üzere yola çıktı. Kalküta-Bengal-Bihâr yoluyla Bombay’a geldi. Şubat 1822’de Bombay’dan deniz yoluyla Cidde’ye hareket etti. Arabistan’da yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra aynı yolla geri döndü.
O sıralarda Hindistan’da Bâbürlüler’in hiçbir nüfuzu kalmamış, İngilizler ülkeye hâkim olmuştu. Seyyid Ahmed, ülkeyi işgal etmiş olan yabancılara karşı büyük bir cihad harekâtı başlatmak üzere Hint, Sind ve Horasan’da yoğun bir propaganda faaliyetine girişti. Onu cihada sevkeden sebeplerden biri de Sihler’in Pencap’taki zulüm ve katliamlarıydı. Tonk emîrinden sağladığı yardımla Afganistan üzerinden Sind’e ulaştı. Sind emîri ile Belûcistan’da bir kabile reisi olan Mihrâb Han da onu destekledi. Daha sonra Kandehar, Gazne ve Kâbil’i dolaştı. Bu arada bazı sebepler yüzünden araları açık olan Afgan emîrlerini barıştırmaya çalıştı. 1826’da Peşâver’e vardı ve Nevşere’ye (Nowşera) yerleşti. Buradan Sih yöneticilerine bir mesaj göndererek yaptıkları zulümlere son vermelerini istedi. Ancak Sih yöneticilerinin kayıtsız tavırları karşısında onlarla savaşmaktan başka çare kalmadığını anladı. 21 Aralık 1826’da Akûre’de (Akora) Sihler’e karşı başarı ile sonuçlanan bir hücumda bulundu, daha sonra Hazro’daki çatışmada da onları püskürttü. Bu başarıları sayesinde bölgeye hâkim oldu.
Ocak 1827’de yapılan bir toplantıda Seyyid Ahmed ittifakla imam* kabul edildi. Bu arada Yâr Muhammed Han ve diğer Peşâver reisleri de Sihler’e karşı Seyyid Ahmed’in safında yer aldılar. Aslında bu bir tuzaktan başka bir şey değildi. Seyyid Ahmed’e bağlı kuvvetler Atûk (Attock) Kalesi’ni almayı planlarken Sihler Akûre yakınlarında Yâr Muhammed’in gizli yardımıyla binlerce müslümanı öldürdüler.
Bu yenilgiden sonra Seyyid Ahmed Hindistan’ın kuzeybatı sınırındaki Yûsufzay bölgesine yardım için bir gezi düzenlerken talebesi Şah İsmâil de aynı görevle Hezâre’ye gitti. Yâr Muhammed’in düşmanca tutumuna rağmen hareket Dürrânîler ve mahallî hükümetler tarafından destekleniyordu. 1830’da Peşâver’i ele geçiren Seyyid Ahmed Keşmir’e doğru ilerlerken Bâlâkot’ta tekrar Sihler’le karşı karşıya geldi. Çok güçlü bir orduya sahip olan Sihler’le yapılan şiddetli savaşta Seyyid Ahmed, yardımcısı Şah İsmâil ve çok sayıda taraftarı şehid edildiler (24 Zilkade 1246 / 6 Mayıs 1831). Sihler Seyyid Ahmed’in cesedini yaktılar. Bu savaştan sonra her iki mücahid de “şehid” lakabıyla meşhur oldu. Onların izinden gidenler çeşitli imkânsızlıklara rağmen İngilizler’e karşı cihada devam ettiler.
Mücadelelerle dolu hayatı boyunca bazı eserler de kaleme almış olan Ahmed Şehid’in Farsça yazılmış başlıca eser ve risâleleri şunlardır: Tenbîhü’l-gafilîn (Delhi 1285/1868); Risâle-i Namâz; Risâle der Nikâh-ı Biyûgân. Ayrıca henüz yayımlanmamış Farsça mektupları vardır.
Yakın arkadaşı Şah İsmâil Urduca Takviyetü’l-îmân ve ayrıca Şeyh Abdülhay ile birlikte yazdığı Farsça Sırât-ı Müstakım adlı eserlerinde Ahmed Şehid’in İslâmî düşünceleri ve Tarîkat-ı Muhammediyye hareketi hakkında bilgi verir. Bunun yanı sıra, Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî Sîret-i Seyyid Ahmed Şehîd, Gulâm Resûl Mihr Seyyid Ahmed Şehîd, Şeyh Ca‘fer Ali el-Bestevî Manzûratü’s-sü?adâ?, Şeyh Muhammed Ali b. Abdüssübhân Mahzeni Ahmedî, Muhammed Ca‘fer et-Tehânîserî Sevânihi Ahmedî, Müftî İlâhîbahş el-Kandehlevî el-Mülhemâtü’l-Ahmediyye, Şeyh Muhammed Ali de el-Veka?iu’l-Ahmediyye adıyla eserler kaleme almışlardır (bk. Abdülhay el-Hasenî, VII, 31-32; UDMİ, II, 142-143).