« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 May

2017

Abdülbâki Baykara Efendi

Ahmet Cahit Haksever 01 Ocak 1970

Makalemizde yer verdiğimiz bir diğer önemli isim, Yenikapı Mevlevihanesi postnişini Abdülbâki Efendi’dir. Kökeni itibariyle Timur’dan kaçıp Kütahya’ya yerleşen Pir Baba Sultan-ı Horasani’nin soyundan gelen Ebubekir Dede ailesine mensup olup Abdülbâki Efendi, 15 Ramazan 1300/ 20 Temmuz 1883’de doğmuştur.

Abdülbâki Dede’nin doğup yetiştiği Yenikapı Mevlevihanesi, Galata Mevlevîhanesi’nden sonra kurulan İstanbul’daki ikinci Mevlevihane olup (Recep 1006/ Şubat 1598) zamanla tarikatın İstanbul’daki en büyük merkezi haline gelmiştir. Tasavvuf kültür ve düşüncesi yanında, dönemin siyasi gelişmeleri açısından da ayrı bir öneme sahip olan dergâhın XIX. asrın sonlarındaki müdavimleri arasında, tanzimatın iki büyük sadrazamı Keçecizade Fuad Paşa ile Âli Paşa yanında Kamil Paşa, eski şeyhülislamlardan Saadeddin ve Refik Efendiler, Şeyhülislam Sâhib Molla, Midhat Paşa gibi isimler sayılabilir. Ayrıca XIX. asırda II. Mahmut, Abdülmecid, Abdülaziz, II. Abdülhamid ve Mehmet Reşad da Mevlevîhanenin ziyaretçileri arasında olup Sultan Reşad, Abdülbâki Baykara’nın Dedesi Osman Selahaddin Dede’ye müntesiptir. 1285/1868’de kurulan Meclis-i Meşayıh’ın ilk başkanı olan Osman Selahaddin Dede, bu görevini 1297/1880’e kadar sürdürmüş, onun siyasilerle kurduğu yakın ilişki, mevlevihaneyi II. Abdülhamid döneminde özgürlük fikirlerinin tartışılabildiği başlıca merkezlerden biri haline getirmiştir.

Abdülbâki Baykara’nın babası Mehmed Celâleddin Efendi, 1277/1861’den itibaren babası Osman Selahaddin Efendi’ye vekâlet etmiş, Osman Selahaddin Dede’nin 18 Cemaziyelahir 1304 / 14 Mart 1887’de vefatından sonra da postnişin olmuştur. Mehmet Celaleddin Efendi’nin Mevlevilik yanında Şazeliyye, Çeştiyye ve Kadiriye tarikatlarından da icazeti vardır. 16 sene vekâleten 21 sene de asaleten postnişinlik yapan Mehmet Celaleddin Dede 30 Rebaiülahir 1326 / 18 Mayıs 1908’de vefat etmiş, dergâhta babasının yanına defnedilmiştir. Cenazenin yıkanması esnasında hazır bulunanlar arasında Bahâriye Dergâhı şeyhi ve Celaleddin Efendi’nin eniştesi Hüseyin Fahreddin Dede ile Veled Çelebi de bulunmuş, müritleri arasında yer alan Ahmed Remzi Dede, Tahirü’l-Mevlevî gibi dönemin önemli isimleri tarafından birçok tarih düşürülmüştür.
Mevlevîhane, Osman Selahaddin Dede gibi Celaleddin Efendi’nin meşihati döneminde de sürekli kontrol altında tutulmuştur. Celaleddin Dede’nin, pederinin vefatı dolayısıyla düzenleyeceği mevlid kandilinde bile alınan sıkı tedbirler, Abdülbaki Efendi’nin düğününde birçok hafiyenin bulunması söz konusu kontrolün boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.

Celaleddin Dede’nin 1301/1884–1303/1886 yılları arasında Meclis-i Meşayıh nazırlığı yapması, şeyh çocuklarının eğitilmesinin amaçlandığı Medresetü’l-Meşayıh’ın kurulması fikrini ortaya atması ve yetiştirdiği şahsiyetler, onun teşkilatçı ve aktif karakterinin tezahürü olsa gerektir. Döneminin ulema ve sufilerinin takdirini kazanan Celaleddin Efendi, tarikat usul ve adabını muhafazadaki gayreti dolayısıyla Mehmet Ziya’nın; “Dervişliği laubalilik, tarikat usul ve adabını kalenderlikten ibaret sayan derviş taslakları” olarak nitelendirdiği kesim tarafından tarikatı Halidiliğe benzetmekle suçlanmıştır. Kaynaklarda bilhassa sohbetlerinin tesirine değinilmekte, dini konularda, edebiyatta, özelliklede tasavvuf ile musikideki ihtisasına vurgu yapılmaktadır. Yetiştirdiği talebeler arasında Rauf Yekta, Subhi Ezgi, A. Avni Konuk, H. Saadettin Arel, Tahirü’l-Mevlevî, Ahmet Remzi Akyürek gibi isimler bulunmaktadır.

Celaleddin Dede dönemindeki en üzücü hadiselerden birisi 14 Kasım 1906’da dergâhın geçirdiği yangın olup, Mevlevilik ve tarihi bakımından önemli ve tek nüsha eserlerin de yer aldığı dergâh kütüphanesi tamamen yanmıştır.

Yetişmesi

Abdülbâki Efendi’nin ilk hocası dört yaşında kendisinden ders gördüğü dedesi Osman Selahaddin Efendi’dir. Mevlevihane civarındaki Kur’an kursunda altı yaşına kadar Kur’an-ı Kerim ve tecvid okumuş, sonrasında Daru’t-tahsil isimli özel bir okula devam etmiş, 1314/1896’da Davudpaşa Rüştiyesi’ni bitirmiştir. Rüştiye’den sonra babasından Mesnevi, Demircili Ahmed Fuad Efendi’den sarf, nahiv ve mantık; Beyazıt Kütüphanesi’nde hafız-ı kütüb İsmail Efendi’den meâni, kelâm, akâid ve şifâ-i şerif; İsmail Efendi’den Buhari-i Şerif, Selanikli Mehmed Esad Dede Efendi (öl. 1319/1901)’den Zevrâ risalesi, Sütlüce Sa’dî Dergâhı şeyhi ve Meclis-i Meşâayıh reisi Hasirîzade Mehmed Elif Efendi’den Mesnevî ve tasavvuf okuyarak 1906’da Mesnevî’den icazet almıştır. Bunun yanında haftalık olarak yapılan Mevlevî âyinleri, Mevlevihaneyi ziyarete gelen dönemin önde gelen ilmiye, devlet erkanı, edip ve şairlerinin kendisinde önemli bir müktesebat oluşturduğu muhakkaktır.

Abdülbâki Efendi’nin Mevlevîlik yanında Hamzaviliğin son temsilcilerinden Seyyid Abdülkadir Belhi’nin oğlu Seyyid Ahmed Muhtar’a (öl. 1933) da intisabının olduğu hattâ bunun kendi delâletiyle gerçekleştiği Abdülbâki Gölpınarlı tarafından nakledilmektedir. Hamzavîlerle ilişki, Osman Selahaddin Dede ve Mehmed Celaleddin Efendi döneminde de söz konusudur.

Yenikapı Mevlevîhanesi’ne Postnişin oluşu

Abdülbâki Dede’nin Yenikapı Mevlevîhanesi’ndeki postnişinliği 1320/1903’e kadar uzanır. 1877’den itibaren rahatsızlığı artmaya başlayan Celaleddin Dede akciğer ve gırtlak ve rahatsızlığı sebebiyle âyinleri icra edemeyecek konuma gelmiş, babası tarafından Konya’ya yapılan müracaat üzerine Abdülvahid Çelebi’den destar giyerek Mevlevihane’de 1903’den itibaren vekaleten İsm-i Celâl ve mukabeleye başlamıştır.

Celaleddin Dede’nin Rebiulahir 1326/ Mayıs 1908’de vefatı sonrası, Osmanlı Arşivleri’ndeki 15 Cemaziyelevvel 1326/15 Haziran 1908 tarihli: “Dergah-ı Mevlana Postnişini Abdülhalim'in münhal olan Yenikapı Mevlevihanesi Meşihatlığı'na tayin edilmesi için izin verilmesi” şeklindeki müracaatta göre Abdulhalim Çelebi, bu göreve talip olmuş, ancak bu talebin kabul görmemesi ve II. Meşrutiyetin ilanıyla Abdülbaki Baykara, “pederinin vefatından yetmiş iki gün sonra, Temmuzun yirmi dördüncü pazartesi günü” postnişin olmuştur. Meşihatname Yenikapı Mevlevihanesi’nin semahanesinde geniş bir davetli grubunun huzurunda Bahariye Mevlevihanesi postnişini Hüseyin Fahreddin Dede tarafından okunmuş, Abdülbâki Efendi’nin hocası ve Meclis-i Meşayıh Reisi Elif Efendi tarafından edilen dua ve fatihadan sonra Mübarek Bâd gülbanki eski usûl üzere yapılmıştır. Ahmet Remzi Dede’nin, şeyhinin vefatına ve Abdülbâki Dede’nin postnişin oluşuna dair düşürdüğü tarih şöyledir:

Semiyy-i mefhari sâdât ibn-i Şeyh Selâhaddin
Nümâyân idi zâtında Cenâb-ı Pîr’in ahlâkı
Yenikapı’da feth-i bâb-ı irşâd eyledi haylî
Olup dil-teşnegân-ı feyze âb-ı aşkdan sâkî
İdince tekye-i dârü’s-selâm-ı vuslata rıhlet
Firâkı eşk-bâr-ı mâtem etdi cümle uşşâkı
Fakat necl-i necîbi Hazret-i Bâkî Efendi’de
Bulurlar ba’d-ez-în talib olanlar feyz-i Hallâk’ı
Şu bir mısra’da Remzî münderic geldi iki târîh
Celâleddin Muhammed gitdi ammâ sırrıdır Bâkî
1326

Abdülbâki Efendi, postnişinliğe tayininden sonra 1327/1909 Meclis-i Meşayıh azalığına seçilmiş bu görevi 1336/1917’de azledilinceye kadar dokuz yıl sürmüştür.

1906’daki yangında harap duruma gelen Mevlevihanenin yeniden inşası, şehzadeliği sırasında Selahaddin Dede’ye intisap eden Sultan Reşad’ın tahta çıkmasıyla gerçekleşmiştir. 1328/1910’da mimar Kemaleddin Bey’in başkanlığındaki heyet, inşaata başlamış ve yaklaşık bir yıl sonraki, açılış törenine Sultan V. Mehmet Reşad da katılmıştır.

Savaş Yılları ve Gönüllü Mevlevi Alayı

Yenikapı Mevlevîhanesi, Mevleviliğin İstanbul’daki en önemli kurumlarından biri olması yanında savaş yıllarında da ihtiyaca binaen Balkan ve Çanakkale savaşlarında hastane olarak kullanılmıştır.

Abdülbâki Dede, I. Dünya Savaşı’nın başladığı dönemlerde uzun süreli bir savaştan yeni çıkmış olması hasebiyle halkın içinde bulunduğu konumu Sultan Reşad’a iletmiş ve yeni bir savaşa girilmemesi hususunda telkinde bulunmuştur. Ancak padişah, ona: “Oğlum, bu harbin iki neticesi vardır. Galibiyet ve mağlubiyet... Eğer galip gelirsek bizim menfaatimizedir, milletin menfaatine mani olmak ise hıyanettir. Mağlup da olabiliriz. Fakat bu deliler (yani İttihatçılar) bir defa karar vermişler ve girmişler. Mani olmanın imkânı yok. Önlerine geçerek mani olmaya çalışsam beni mahvederler. Bu ise büsbütün delilik olur” şeklinde karşılık vermiştir.

Abdülbâki Dede, orduya moral için teşkil olunan Mücahidin-i Mevleviyye Alayı’na binbaşı rütbesiyle katılmıştır. İstanbul’da yapılan merasimde Veled Çelebi’ye vekâlet ederek Mevlevi gülbangı okumuş ve alay sancağını Veled Çelebi’ye teslim etmek üzere Konya’ya doğru yola çıkmıştır. Başlarında sikkeleri ve dervişane kıyafetleriyle Konya’dan Ankara’ya gelen alay, hükümet meydanında bir merasim yapmış, sonrasında Şam’a hareket etmiştir.

Tahir Olgun, Saadettin Nüzhet Ergun’a gönderdiği mektubunda Bâkî Dede’nin askerlik dönemiyle ilgili şu ifadeleri yer almaktadır: “Baki Efendi Mevlevi alayına binbaşı tayin edilmişti. Bir gün askeri kıyafetiyle kendisini gördüm. Başında destarlı sikke, arkasında derviş hırkasının kolsuzu denilebilecek bir pelerin, bacaklarında diz kapaklarını epeyce geçmiş çizmeler vardı. Sağ elinde bir kamçı bulunuyor, sol eliyle kayışı hamâyil olarak asılmış, eski redif yüzbaşılarının taktıkları gibi tahta kınlı bir kılıcı tutuyordu.”

Abdülbâki Dede, alayla birlikte Şam’a gitmiş, hastalığı sebebiyle bir süre sonra geri dönmek zorunda kalmıştır. Abdülbâki Dede’ye çalışma ve gayretleri sebebiyle Harbiye Nezareti tarafından padişah adına takdir belgesi verilmiştir.

Tekkelerin Kapatılması

Postnişinliği 1925 yılına kadar süren Abdülbâki Dede, tekkelerin kapatılması sonrası diğer Mevlevi tekkelerde olduğu gibi burada da kayd-ı hayat şartıyla postnişinin ikametine izin verilmiştir. Ancak, vakıf gelirleri kesilen Abdülbâki Dede geçim sıkıntısı çekmiştir. Farklı yerlerde çalışan Bâki Dede, bir süre Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu üyeliğinde bulunmuş, İstanbul Türk Ocağı Müdürlüğü, Halk Fırkası’nda memurluk, Fuad Köprülü’nün delaletiyle Edebiyat Fakültesi Farsça hocalığı gibi görevlerde bulunmuştur. Darülfünun’un üniversite olmasından bir yıl sonra görevine son verilen Bâki Dede farklı kurumlara müracaatta bulunmuş olup son görev yeri Bakırköy Ermeni Lisesi Edebiyat öğretmenliğidir.

Tekkelerin kapanmasıyla birçok şeyh gibi toplum nezdindeki konumunu kaybedip maddi zorluklarla karşılaşan Abdülbâki Dede’nin, söz konusu değişimi anlattığı “Oldum” redifli bir şiiri vardır. Ahmet Remzi Dede Abdülbâki Dede’nin vefatına düşürdüğü tarihde, onun yaşadığı fakr u zarurete dikkat çeker mahiyette:

Hâtıra gelmezdi böyle nâz-perver şeyh-i pâk
İhtiyac-âlûde olsun hasbünallahu’s-Samed

ifadelerine yer vermektedir.

Tekkelerin kapatılmasıyla semahanesi ve türbesi mühürlenen mevlevihanenin Şeyh dairesi, Cumhuriyet döneminde uzun süre öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır. 9 Eylül 1961’de hünkâr mahfilinin altında çıkan bir yangın sonucu semahane, şerbethane ve türbesi tamamıyla yanmıştır. Günümüzde Zeytinburnu ilçesi Merkez Efendi Mahallesi’nde bulunan Mevlevihanenin yeniden inşa edilmesi için alınan karar, bugüne kadar uygulanamamıştır.

Vefatı

Bakırköy Ermeni Lisesi’nde iki ay kadar görev yapan Abdülbâki Baykara 24 zilka’de 1353/28 Şubat 1935’de elli iki yaşında vefat etmiştir. Perşembe günü vefat eden Baykara’nın cenazesi ertesi gün tekkesine götürülmüş, cumartesi günü Merkez Efendi Camii’nde öğleyi müteakip kılınan cenaze namazı sonrası Mevlevihane’nin bitişiğindeki Hamuşân Mezarlığı’nda, Mevlevihanenin ilk postnişini Kemal Ahmed Dede (öl. 1009/1601)’nin yanına defnedilmiştir. Defnin ardından gazellerine nazire de yazmış olan yakın dostu Ahmet Remzi Dede, Mevlevî Gülbangi okumuş ve

Ced-be-ced şeyh-i celîl-i tekye-i bâb-ı cedîd
Râz-dân-ı “bişnev ez ney çün hikâyet mî-koned”

diye başlayan beş beyitlik bir tarih düşürmüştür. Mazıoğlu’nun hazırladığı divanda yer almayan bir diğer tarih ise

Celâleddin Efendi-zâde şeyh-i şâb iken el-hak
Verirdi neş’e eş’ârı Neşâtî’ye Mezâkî’ye

mısralarıyla başlamaktadır. Dede’nin erken denebilecek yaşta vefatında, çileli bir yaşam sürmesinin de etkisi olsa gerektir.

Kişiliği

Yenikapı Mevlevihanesi’nin dînî hükümlerine bağlılıktaki hassasiyeti dolayısıyla Halidilikle vasıflandırıldığı bir ortamda yetişmiş olması hasebiyle Abdülbâki Dede’nin de aynı hassasiyeti hayatında tatbik ettiği söylenebilir. Aşağıdaki rubaisi de her halde bunun bir tezahürüdür.

Allah’a şükür ki müslümanım ben
Bir dîni bütün, sahib-i irfanım ben
Kur’an’a muhalif sözü almak gûşa
Ser-tâ-be-kadem bende-i Kur’ân’ım ben

Abdülbâki Baykara’nın yakın dostu Gölpınarlı, onun vefatı üzerine kaleme aldığı yazısında nazik, hoş sohbet ve nüktedan yönüne vurgu yapması yanında bir çocuk safiyetine de sahip olduğunu belirtir. Edebî yönünü tahlil etmek için büyük bir kitap yazmak gerektiğini belirten Gölpınarlı, onun için; “Bâkî, en büyük şair değilse bile en büyük şairlerdendir” ifadesine yer verirken, Mehmed Ziya da yaratılıştan gelen bu kabiliyetine dikkat çekmektedir. Kaleme aldığı manzum eserlerde klasik edebiyatın ağırlığı hissedilen Abdülbâki Dede, Erdoğan’ın ifadesiyle “klasik şiir içinde açılmış yenilik ve yerlilik yolunda ilerlemeye çalışmıştır”.

Ahmet Remzi Dede, Abdülbâki Efendi’nin vefatı üzerine düşürdüğü tarihde geçen:

Şair-i mutlak edîb-i nüktedân Bâkî Dede
Yüz çevirdi nâgehân dâr-ı fenâdan tâ ebed

İfadeleri de onun edebî ve nüktedan yönüne vurgu yapmaktadır.

Yine Remzi Dede’nin, gazellerine de nazirelerde bulunduğu kişiler arasında, yakın arkadaşı Bâkî Efendi de vardır. Remzi Dede’nin,

Tâhir ü Bâkî’ye pey-revliktedir Remzî bekâ
Vakt olur derler cihânda nükte-gûhlar var idi

mısralarıyla biten manzumesi Tahirü’l-Mevlevî ve Abdülbaki Dede ile olan yakın ilişkisine işaret etmektedir.

Abdülbâki Baykara, Yenikapı Mevlevihanesi’nde Ali Nutkî Dede’den itibaren tutulmaya başlayıp bir gelenek halinde sonraki postnişinler tarafından da tarih düşülen ikinci Defter-i Dervişân’a kendi döneminin dergâh ve Mevlevilik çerçevesindeki önemli olaylarını kaydetmiştir. Tuhfetu’s-sâimîn, Târîh-i Beyhâkî Tercümesi gibi mensur eserleri de bulunan Dede’nin makaleleri Mahfel ve Darülfünun İlahiyat Fakültesi dergilerinde yayımlanmıştır.

Daha ziyade manzum tarzda yazan Abdülbâki Dede’nin tahmis, taştir, murabbâ, muhammes, müseddes, muaşşer, müstezâd, kıt’a, nazm ve rubaileri yanında Farsça na’tları, rubaileri ve yüze yakın gazeli olup, klasik edebiyat alanında varlık göstermiştir. Ebced hesabı ile manzum tarih düşürmede önde gelen isimlerdendir. Ebussuudzâde Mehmed Suud Yavsî (öl. 1948), Abdülbâki Baykara’nın bu şiirlerini toplamış, Enfâs-ı Bâkî adıyla Millet Kütüphanesi’ne hediye etmiştir.

Musîkî yönü de olan Abdülbâki Dede’nin, babası Celaleddin Dede gibi bazı manzumeleri bestelenmiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 83467

ulkucudunya@ulkucudunya.com