Gün Sazak ( 26.03.1932)- (27.05.1980)
01 Ocak 1970
Siyaset adamı
26 Mart 1932 tarihinde Ankara'da doğdu. Babası Eskişehir'in Mıhalıççık ilçesinin Sazak köyünden Emin Sazak Bey, annesi Kayı köyünden Ayşe Hanım'dır. İlk, orta ve lise tahsilini Ankara'da yaptı. Ankara Maarif Koleji'nden mezun oldu. California State Polytekhnic'de eğitim gördü.
1971 yılında Milliyetçi Hareket Partisi'nde görev aldı. 1977 seçimlerinden sonra kurulan üçlü koalisyon hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanı oldu. Kaçakçılıkla mücadele etti. 27 Mayıs 1980 tarihinde teröristler tarafından şehit edildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 12 Eylül mahkemelerinde o dönemlerin Hergün Gazetesi'nin misyonunu anlatırken Gün Sazak hakkında şu ifadeleri kullanmıştı: "Partimizin Genel Başkan Yardımcısı merhum Gün Sazak, Hergün Gazetecilik A.Ş.'nin de idare meclisi başkanlığını yapmaktaydı. Gümrük ve Tekel Bakanı bulunduğu sırada, yolsuzluklara ve kaçakçılığa karşı geniş tedbirler almış ve sıkı bir mücadele açmıştı.
Rahmetli Gün Sazak, Hergün Gazetesi A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı sıfatı ile gazeteyi geliştirmeye çalışıyordu. Bu maksatla gazete için Türkiye sathında muhabirlikler kurmaya girişti. Kontrolör olarak olarak hazırlamış olduğu kadroyu bu iş için görevlendirmeyi teklif etti. Adı geçen kontrolörler, bulundukları bölgelerde hem Hergün Gazetesi'nin muhabirliğini yapacaklar hem de partiye yardımcı olacaklardı. MHP'lilerin, kışkırtıcı ajanların telkini ile anarşik olaylara karışmalarını önlemeye çalışacaklardı.. Bu maksatla bulundukları yerde konferanslar, seminerler vererek parti program ve tüzüğü hakkında aydınlatıcı bilgiler sunarak, daima kanun yolundan hukuk yolundan gidilmesi için telkinde ve tavsiyelerde bulunacaklardı. Yani eğitimci diye isimlendirilen bu gurubun iki görevi vardı. Birisi Hergün Gazetesi'ne muhabirlik yapmak ve gazete işleriyle meşgul olmak, diğeri ise parti gruplarının anarşik olaylara sürüklenmemesi için onlara telkin ve tavsiyelerde bulunmaktı. Bunlardan hiç birinin gayrimeşru faaliyetler 1977 seçimlerinden sonra kurulan koalisyon hükümetinde Gümrük ve Tekel Bakanı olan Gün Sazak, 27 Mayıs 1980'de şehit edildi. Sazak'ın ölümü ülkücü camiada şok etkisi yapmıştı.
Türk İslam ülküsünün abide şahsiyetlerinden Seyyit Ahmet Arvasi de bu etkiden nasibini almış ve merhum Sazak hakkında şöyle yazmıştı:
"Evet, 'Mavi Gömlekli Şeytan', istediğin oldu. Aziz Gün Sazak da öldürüldü. Kulislerde bir Babrak Karmal kahpeliği ile Türk milliyetçilerine öfke kusarken, şimdi sahnede sahte üzüntü mesajları yazıyorsun.
Seni iki yüzlü kahpe dölü Akıttığın bunca milliyetçi ve ülkücü kanına rağmen hala doymadın mı? Nedir? Nedendir bu bitmez tükenmez kinin?
Sen kanlı parmağınla bizi işaret ettikçe, karanlık köşelerden üzerimize kızıl mermiler boşalıyor. Kimsin, nesin sen? Seni hala teşhis edemiyecekler mi? Sen. Gün Sazak kimdi biliyor musun? O Türk'tü, müslümandı, yiğitti, mertti, namuslu bir devlet adamı idi. Onu öldürmekle ve öldürtmekle bağrımızı delik deşik ettiğinin farkında mısın? Bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Bu işin hesabını, kitabını yaptın mı? Şimdi rahat mısın? Acaba bundan sonra rahat edecek misin? Bunları hiç düşündün mü?
Demek, 'barıştan yanasın ha' onun için kahrediyorsun bizi; onun için bizi kahredenleri alkışlıyorsun.
En aziz ülküdaşı ve en yakın arkadaşı Gün Sazak'ın şehadet haberini işitir işitmez göz yaşlarını tutamayan Alparslan Türkeş, hiç bir yüreğin tahammül edemiyeceği bir soğukkanlılıkla, 'Türk milliyetçilerinin iç savaş tahrikçilerinin oyununa gelmemelerini, sabırlı olmalarını, kanunlar içinde kalmalarını" içi kan ağlayarak emrediyordu. Vatanını, Milletini bu ölçüde seven bir devlet adamı karşısında acaba yüzün biraz kızardı mı? Acaba, barış ve insanlık nedir, biraz sezebildin mi? Yoksa, bu sözler, yüreğindeki korkuyu bastırmaya mı yaradı? Yoksa, yeni cinayetler için müsait bir fırsat mı kollayacaksın? Evet, 'Mavi Gömlekli Şeytan', sen de, senin kızıl manyakların da, dayandığın kızıl imparatorlukta Allah'ın izni ile kahrolup gideceksiniz. Biz, meşru zeminlerde ve sabırla devletimizin, size gereken cevabı vermesini ümit edecek ve Allah'ın 'kahhar' sıfatı ile tecelli etmesini bekleyeceğiz.
Şehidimize Allah'tan rahmet, milliyetçi ve ülkücü camiaya başsağlığı dilerim.
Kaynak:
Asrın Yesevisi Ahmet Arvasi
Hüdavendigar Onur
Biyografi Net Yayınları
HABER
Akın: Sazak'ın gençlerde mühim bir karşılığı vardı
Dünya Bizim 28 Mayıs 2014
Seval Günbal, 27 Mayıs 1980’de öldürülen Gün Sazak’ın siyasî hayatını, dönemin politik durumunu Marmara Üniversitesi hocalarından Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın ile konuştu.
Temiz bir mücadele adamıydı Gün Sazak
27 Mayıs’ın Türk siyasi hayatındaki önemi malum. Yalnız unutulan bir hadise var ki o da Gün Sazak’ın öldürülmesi. 27 Mayıs 1980’de arabasının içinde eşi ve çocuğunun gözü önünde öldürülen Gün Sazak, milliyetçi siyasetin önemli isimleri arasında zikrediliyordu. Biz de Gün Sazak’ın siyasî hayatını, dönemin politik durumunu Marmara Üniversitesi hocalarından Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın ile konuştuk.
Öncelikle Gün Sazak hakkında belirtmekte fayda gördüğüm bazı şeyler var. 26 Mart 1932 tarihinde Eskişehir’de doğan Gün Sazak, ilk, orta ve lise tahsilini Ankara Maarif Koleji'nde tamamladı. 1951-1959 yılları arasında Amerika’ya gitti. İhtisasını burada tamamladı. 1973’teki kongrede MHP genel başkan yardımcısı oldu. 21 Temmuz 1977 tarihinde kurulan AP – MSP - MHP koalisyon hükümetinde parlamento dışından Gümrük ve Tekel Bakanı oldu. İki kız ve iki erkek çocuk babası olan Gün Sazak, 27 Mayıs 1980’de Ankara’da öldürüldü. Gün Sazak’ın bakanlığıyla birlikte yapılan sıkı denetimlerle, gümrük kapılarında milletlerarası kaçakçılığa darbe vurulur. Ancak hükümetin düşmesi ve Sazak ekibinin görevden uzaklaştırılması ile beraber Bulgaristan’da beklemekte olan tırlar girişe başlar ve her bir tır için belli miktarda rüşvet ödenir. Konuya dair Hakkı Öznur’un Ülkücü Hareket isimli kitabında daha ilginç detaylar bulunabilir.
Gün Sazak’ın ardından akılda kalan bir şey de, 27 Mayıs 1977 tarihli yaptığı konuşmadan ona göre milliyetçiliğin tanımının ne olduğudur: “Milliyetçilik bir insanın mensup olduğu milleti sevmesi demektir. Bir insanın milletini sevebilmesi için mensup olduğu milletin taşıdığı değerleri bilmesi gerekir. Yazıları, beyanları ile tarihimizi küçümseyenler, örf, adet ve ananelerimizi hor görenler, Türk kültürüne sırt çevirenler, İslâm ahlâk ve faziletinden nasibini almamış olanlar, devletin başına geçmek istemektedirler.”
Gün Sazak’a dair neler söylersiniz? Özellikle Gün Sazak cinayetiyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Kısa bir süre Gümrük Bakanlığı görevi yapmış, ülkücü gençlerin eğitim kadrosunda yer almış, çeşitli seminerler vermiş ve kendini yetiştirmiş bir isim. Ben Gün Sazak’ın Gümrük Bakanlığı yaptığı dönem için hep olumlu şeyler duymuşumdur. Gümrük Bakanlığı dediğiniz zaman rüşvetin ve olumsuz yapılanmaların hâkim olduğu bir yapılanmadan bahsediyorsunuz ama Gün Sazak’ın döneminde bazı mafya tipinde özellikle kaçakçılık ya da gümrükteki rüşvet üzerinden gelir elde eden grupların imtiyazlarına dokunulduğu için de o cinayetin işlenmiş olabileceği söylenir.
Gün Sazak cinayeti aynı zamanda Türkiye’de faili meçhul cinayetlerin artış gösterdiği bir dönem. Gün Sazak’ın öldürülmesinin bu olaylarla da bir bağlantısı olabilir mi?
O dönem Milliyetçi Hareket Partisi genç kadrolarıyla sokakta, yani sokak hareketinin bizatihi içerisinde. Sol gruplarla çatışma anlamında söylüyorum. Mesela Milli Türk Talebe Birliği kendini tutmuştur, sokağa çıkmamıştır, sokağa çekilmeye çalışılmıştır. Akıncılar da nispeten. Yani daha sokakta gözükse bile sokağa çıkmamıştır. Millî Selamet Partisi’ne yakın gruplardan bahsediyorum. Ama MHP’de öyle olmadı. Sokaktaki sağ dediğinizde aklınıza doğrudan MHP geliyor. Hatta MHP’nin 1977 seçim sloganı ‘Yeşile dur, kızıla vur’ olmuştur. Yani kendisini öyle bir yerde konumlandırıyor ve onların deyimiyle bu ‘komünizm belasından’ (çünkü komünizmi sokakta kabul ediyorlar; sol sokaktaydı, bizim de sokakta olmamız gerekiyordu derler.) sokağa çıkılarak kurtulunacağına inanmışlardı.
Gün Sazak’ın buradaki sembolik önemi bence Milliyetçi Hareket Partisi içerisindeki o üst kadroda en önemli birkaç isimden birisi olması. Çok saygı gören birkaç isim var; Sadi Somuncuoğlu, Âgâh Oktay Güner gibi. Fakat o günlerde Alparslan Türkeş’in vefat etmesi durumunda Milliyetçi Hareket Partisi’nde alternatif bir lider kim dediğinizde ilk akla gelen isim Gün Sazak’tır. Gün Sazak aynı zamanda ülkücü gençleri eğiten kadronun içerisinde önemli bir isim.
Ülkücü hareketi tanımlamaya, anlamaya çalışırken ‘eğitme’ meselesi çok önemli. Ülkücü hareketin Türkeş’ten sonra en önemli ismi Dündar Taşer’di. Dündar Taşer hem bir entelektüeldi, hem de Türk-İslam vurgusuna sahip bir adamdı ve ülkü ocaklarının dönüştürülmesinde çok sembolik bir önemi vardı. 1973’te trafik kazasında ölmüştür ama onun için de öldürüldüğü söylenir. CKMP’den MHP’ye bir eğitim hareketinin içerisine girdi. 1969’da MHP’ye geçilmesi aslında bir eğitim hareketidir. Ama bunu genelde solcular şöyle söylerler; sokakta sadece bir gerilla hareketi oldu. Tam anlamıyla öyle bir tarafı yoktur demem. Neticede sokakta da bir hareket var ama öbür taraftan MHP’nin ciddi bir entelektüel damarı da vardı. Onu da Türkiye’de milliyetçiliğin kendisinden görmek lazım. 1980 aynı zamanda 12 Eylül’e giden süreçte en karışık ve en fazla ölüm olaylarının yaşandığı bir yıldır. İstanbul İl Başkanı öldürüldü, yazan çizen bazı isimler öldürüldü.
Gün Sazak çok kısa bir süre Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndaki görevinde kalıyor. Görevli olduğu dönemde rüşvet olaylarının azaldığı ve gümrüklerde kaçakçılığa izin vermediği gibi haberler ne kadar doğru?
Bir yıl bile görevde kalmıyor. MHP’nin o dönem elinde bulunan sembolik isimlerden olduğu için bu yönü öne çıkartılabiliyor da olabilir. Ama Gün Sazak’ın iyi bir şeyler yapmaya çalıştığından bahsedebiliriz.
Gün Sazak cinayeti gibi faili meçhul cinayetler ister istemez birçok şey düşünmemize neden oluyor. Cinayeti üstlenenler hakkında bir bilginiz var mı?
O dönemde Milliyetçi Hareket Partisi’ne, Ülkü Ocakları’na bağlı olup öldürülenlerin büyük çoğunluğu daha çok Aydınlık dergisi tarafından hedef gösteriliyordu. Doğu Perinçek hatta ev adreslerini dergide yayımlardı, bir bakarsınız iki hafta sonra o adam öldürülmüş. Aydınlık’ın tarihi çelişkiler üzerine kurulmuş bir tarihtir. O dönemde Maocudur, bugün de tamamen ulusalcıdır. Aydınlıktan Kaçanlar diye bir kitap yayımlandı. Onların birebir şahitliğine bakacak olursanız iyi bir Aydınlık misyonu ve Doğu Perinçek tahlili çıkar ortaya.
Gün Sazak’ın İngiliz büyükelçiye ‘bize destek olun’ demesi yönündeki yazıların doğruluğu hakkında neler söylersiniz?
Olabilir. Dönemi itibariyle Türkiye’de Amerika’ya karşı olumsuz ilgi 11 Eylül’den sonra Amerika’nın İslâm ülkelerine karşı bir politika izlemesiyle arttı. 1960’lara baktığınızda Amerika için tek bir öteki vardı; komünistler. Vietnam ve Sovyetler Birliği de aynı şekilde. Soğuk savaş devam ediyor. Bu soğuk savaş sırasında Türkiye’de sağcılar, milliyetçiler, diğerleri de açıkça “bu soğuk savaşta şayet bizim bir yerimiz varsa bu mutlaka Sovyetler Birliği’nin karşısı olacak” dediler. Amerika’yla böyle bir konjonktürel bir birliktelikten bahsedebiliriz.
Gün Sazak sol görüşlü biri olsaydı hakkında daha fazla haber okur muyduk?
O kesinlikle doğru. Türkiye’de kültür alanını sol işgal etmiştir. Mümtaz Turhan, Sabri Ülgener, Erol Güngör gibi sosyal bilimlere katkı yapmış insanlar sadece sağcı oldukları için adları bilinmez ya da o sağcıdır diyerek okunmamıştır. Ama onlar için adamın çok nitelikli olmasına gerek yok, kendi camialarında “bu bizim entelektüelimiz” deyip yücelttikleri bir sürü tip var.
Bu durum neden böyledir peki?
Biz köylüydük de ondan. Hangimiz “Beyaz Türk” gibi duruyoruz ki. Sosyolojik bir şey bu. Bu saydığım isimlere baktığınız zaman Türkiye’nin modernleşme hikâyesinin ötekileri olmuş insanlar bu isimler. Mesela Erol Güngör, Kırşehirli bir imamın torunudur. Evde Arapça, Farsça öğrenmiş, Osmanlıca okuma yazmayı öğrenmiş, o bağdan da kopmamış. Sosyal psikolojide Türkiye’de ilk ciddi çalışmaları yapmış bir adamdan bahsediyoruz. Türkiye’de milliyetçiliğe katkılarda bulunmuş bir isimden bahsediyoruz. Ama ne yapmamış, sol camiaya girmemiş. Onların ötekileştirdiği birçok öğeyi o kendinde barındırıyordu zaten. Bu yüzden kabul etmediler. Herhalde Selda Bağcan söylemişti; ‘Bizim sol kesimdeki mahalle baskısı hiçbir yerde yoktur’ demişti. Doğru, onlar çok daha beter dışlıyorlar adamı. Bu bahsettiğim adamların katkılarını hep görmezden geldiler. Aynı şekilde Gün Sazak da Eskişehirli bir toprak beyinin oğludur. Babası da milletvekilliği yapmış Emin Sazak’tır.
Gün Sazak cinayetine sebep olarak sadece Milliyetçi Hareket Partisi’nin kışkırtılması ve sokakta tutulmaya çalışılmasını söylemek yeterli midir?
Refleksleri uyandırmaya dönük hareketler vardır ya, o tepki öfke şeklinde geri dönsün diye özel olarak seçilmiştir. Onun Gümrük Bakanlığı’ndan hoşnut olmayan insanlar yaptı veya yapmadı, hiç bunları bilmeden söylüyorum, ama bence Gün Sazak’ın vefatı kesinlikle çok sembolik ve MHP’yi sokakta tutmaya çalışan bir eylemdi. Anadolulu gençlerde bir karşılığı da vardı hareketin, bu yüzden sembolik olduğunu düşünüyorum. Çünkü o dönem hareket içindeki birçok gencin öldürülmesine rağmen Gün Sazak cinayetine ciddi değer atfederler. Gün Sazak’ın kendi sembolik önemi dolayısıyla böyle bir suikast tek bir sonuç üretmeyecekti. Gümrük meselesi bir sebep olabilir. Aslında kavgayı devam ettirecek bir tarafı vardı. Kavganın devam ettirilmesi, belki bir komplo teorisi olarak da yorumlanabilir ama neticede 12 Eylül’cülerin de işine gelen bir şeydir. Dikkat edecek olursanız 12 Eylül bütünüyle kendini ne olarak açıklamıştır, “kardeş kanına son verdik” diye. Durdursa daha önceden de durdurabilirmiş demek ki. Bence sonuçları arasında önemlilerinden birisi bu diyebiliriz.
Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
O dönemdeki cinayetlere dönüp baktığımız zaman insanların akl-ı selimi de yitirdikleri bir dönem. Abdi İpekçi ve Hrant Dink’in öldürülmesine bakacak olursanız kimisi der ki bir Ermeni öldü. İslâmi bir noktadan da bakmıyor insanlar bu tür konulara. Ve insanlar ölümlerden nemalanacak siyaset üretmeye başlıyor. Hemen argümanlar işlemeye başlıyor. Zaten Gün Sazak falanın arkasındaydı, Abdi İpekçi zaten kışkırtıyordu, sanki “iyi oldu”ya getiriyorlar. Toplum olarak akl-ı selimi yitirmeye her zaman hazırız.