« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

14 Şub

2007

Gül, şimdi doğru söyledi

HASAN ÜNAL 14 Şubat 2007

ABDULLAH Gül, bakan olduğundan bu yana ve üstelik de Amerika’da bulunduğu bir sırada doğru bir söz etti. Türkiye’nin Musul Vilayeti’ni birleşik bir Irak’a verdiğini; Irak Devleti’nin parçalanması halinde Türkiye’nin haklarının oluşacağını söyledi. Bundan dolayı kendisini kutlamak gerekir; çünkü, 1926 İstanbul (Haliç) Antlaşması’na göre Türkiye gerçekten de Musul Vilayeti’ni Irak Devleti’ne vermiştir. Türkiye’nin muhatabı olan Irak Devleti ortadan kalktığı veya kaldırıldığı taktirde, Türkiye’nin ‘ne oluyor?’ deme hakkı pek tabii ki vardır.

17 Ocak günü Tercüman’da manşet olan yazımızda bu konuyu pek çok yönüyle ele almıştık. Bu defa kısaca hatırlayalım. Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Musul Vilayeti, Osmanlı/Türk birliklerinin kontrolü altındaydı. Kerkük şehri İngilizler tarafından işgal edilmemişti. Ancak İngilizler Mondros Mütarekesi’nin maddelerini zorlamak suretiyle Kerkük şehrini işgal ettiler.

Ancak bu, Musul Vilayeti’nin Osmanlı/Türk hakimiyetinden hukuki manada çıktığı anlamına gelmiyordu. O yüzden de daha sonraları oluşturulan Misak-i Milli içine Musul Vilayeti de dahil edildi. Çünkü hem Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada bizim kontrolümüzdeydi hem de nüfusu büyük ölçüde Türk/Müslüman idi. Ancak Musul vilayeti fiilen İngilizlerden geri alınamadı ve mesele Lozan’da tartışıldı. Musul konusunda Türk heyeti o derece kararlılık gösterdi ki, sonuçta Lozan müzakerelerinin akamete uğraması ihtimali belirdi. Bunun üzerine konunun Lozan kapsamından çıkarılarak, daha sonra Türkiye ile İngiltere arasında doğrudan müzakere yoluyla çözülmesi kararlaştırıldı.

Sonraki yıllarda da Türkiye’nin kararlılığı devam etti. Atatürk ve arkadaşları bölgeyi yakından takip ettiler. Türk görevliler bölgedeki Türkmenler ve Kürtler’le irtibatı sürekli tuttular. Türk ve Kürt kökenli halkın kesinlikle Türkiye yanlısı olduğunu gören İngiltere plebisit yapılmasına izin vermedi. Bu arada o zamanlar BM gibi hareket eden Milletler Cemiyeti bazı öneriler ve raporlar hazırladı; ama İngiltere yanlısı bu teklifleri Türkiye görüşmeye bile değer bulmadı. Taa ki, 1925 yılındaki Şeyh Said isyanına kadar...

Türkiye’ye çok zarar veren bu isyanın arkasında İngiltere’nin olduğunu düşünen Türkiye, Haziran 1926’da İstanbul Antlaşması’nı imzalayarak Musul Vilayeti’ni Irak Devleti’ne vermeyi kabul etti. Diplomasi tarihi alanında Haliç olarak da anılan bu antlaşmayla Türkiye, Irak topraklarının tamamında ‘Turkish Petroleum’ şirketi tarafından yapılacak bütün petrol, doğalgaz ve bunların sanayileriyle taşımacılığından elde edilecek gelirlerin devlet hakkı kısmından yüzde onluk bir bölümü 25 yıllığına elde etti. Bu antlaşmaya üç devlet imza koymuştu. Irak, Türkiye ve Irak üzerinde manda yönetimi kuran İngiltere...

Antlaşmanın imzalanmasının ertesi günü İngiltere ve Irak Türkiye’ye bir çağrıda bulunarak, 25 yıllık hakkını bir defada 500.000 sterlinlik bir ödeme karşılığında satmasını talep ettiler; ancak Türkiye, bizim kamuoyunda yaygın olarak bilinen görüşün aksine, hakkını 500.000 sterline satmadı ve söz konusu ödemeler 1939 yılına yani İkinci Dünya Savaşı’na kadar düzenli yapıldı. Sonraki yıllarda bölük pörçük bazı ödemeler olduysa da, Türkiye’nin bu hakları tam olarak uzunca yıllar ödenmedi.

Bundan dolayı 1986 yılına kadar Türkiye, her yıl hazırlanan bütçede ‘Irak’tan gelecek alacak’ şeklinde ve karşılığı miktar olarak belirlenmeyen bir kalemi sürekli tuttu. O yıldan sonra tek taraflı bir idari tasarrufla bundan vazgeçildi; ancak bu, petrol ve bununla bağlantılı alacaklardan vazgeçildiği anlamına gelmez. Türkiye’nin alacakları ödenmezken Irak’ta petroller millileştirildi. Yani elde edilen gelirin tamamı devlet hakkı oldu. Petrol üretimi katbekat arttı. Bu arada petrol fiyatları da epeyce arttı.

Kısacası Türkiye’nin Irak Devleti’nden petrol alacakları söz konusudur ve bu para, nasıl hesaplanacağına göre ciddi miktarlara ulaşabilir. Ayrıca Türkiye, Musul Vilayeti’ni Irak’a vermiştir. O Musul Vilayeti bugünkü Kuzey Irak’ın tamamını kapsar. Bağdat’ın aşağı yukarı yüz kilometre kuzeyinden başlar ve Türkiye’ye kadar bütün bölge o Musul Vilayeti’nin içerisindedir. Sadece Irak’ın Musul Vilayeti değil; aynı zamanda Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Salahaddin gibi bugünkü Kuzey Irak’ın bütün önemli kentleri de buna dahildir.

Vaktiyle Kıbrıs’ta da aynısı olmuştu. Türkiye Ada’nın eski sahibi olarak burayı 1923 Lozan Antlaşması’yla İngiltere’ye vermişti. Rumlar 1950’lerde EOKA terörü yoluyla İngiltere’yi Ada’dan atmaya çalışınca 1956 yılında İngiltere, Kıbrıs’ın eski sahibi Türkiye’ye dönmüş; Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada İngiliz Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin eski sahibi olarak Ada üzerinde hakları olacağını belirtmişti. Türkiye’nin 1959-1960 Zürich ve Londra antlaşmaları sürecine müdahil olması temel itibariyle bundan kaynaklanmıştır.

Benzeri hususlar burada da söz konusudur. Kuzey Irak’da da tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkiye’den yana büyük bir Türkmen toplumu vardır. Kaldı ki, Türkiye bölgenin eski sahibi olmasa bile, sınırlarının hemen ötesinde kendi milli güvenliğine ve ulusal bütünlüğüne tehdit teşkil edecek bir hadiseye seyirci kalamaz. Müdahale hakkı vardır. Irak’ı parçalamak isteyen güçlerin bunları akıllarında tutması gerekir. AKP Hükümeti ilk defa doğru bir şey söylemiştir. Buna destek vermek ve birkaç gün sonra bunları unutmalarına izin vermemek lazımdır.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 34708

ulkucudunya@ulkucudunya.com