TÜRKEŞ’LE HATIRALAR
AYHAN SONGAR 01 Ocak 1970
Şaka değil, 40 seneyi aşkın bir dostluk, fikir ve karınca kararınca mücadele arkadaşlığı... Onun gibi renkli bir hayat yaşamış insanın bir nebze yakınında olmak, o inişli çıkışlı, tabutluklardan ihtilâlciliğe, cezaevlerinden milletvekilliğine ve Kabine üyeliğine kadar dalgalanıp sonunda "Başbuğ"lukta noktalanan bir hayatı karşıdan bile takib etmek çok heyecan verici. Zaman zaman yeri geldikçe müşterek hatıralarımızdan bu sütunda bahsetmiştim. Şimdi durum bambaşka... Türkeş artık bir hatıra ve onunla ilgili her şey, en ufak ayrıntısına kadar, tarihimize ışık tutacak önemli birer malzeme. Bu sebeple fırsat düştükçe gene "Türkeş hatıraları"nı sizlere takdime devam edeceğim, değerli okuyucularım. Şimdi o Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda ve bize miras olarak bir ideal, bir mefkure bıraktı. Gençlere artık ağlayıp sızlamak değil, o ülküye vargüçleri ile sahip çıkmak düşüyor.
Türkeş Demokrat Partiyi hedef alan bir ihtilâlin önde gelen liderlerinden idi. Çeşitli şeyler söylendi onun için... "Niye katıldı?" diye soranlar, onu suçlayanlar oldu... "Katılmasa 27 Mayıs darbesi sola kayardı, onu engellemek için aralarına girdi" diyenler de vardı. "O katılmasa 27 Mayıs darbesi olmazdı, keşke katılmasa idi" diye hayıflananlar da... Bunların tartışması ilerde tarihçiler ve sosyal bilimciler tarafından uzun uzun yapılacak ve kesim hükmü zaman verecektir. Ben bu hususta, meselenin odak noktasındaki insanın, merhum Celal Bayar’ın hükmünü naklederek tarihe emanet etmek istiyorum, aziz okuyucularım.
Bir gün merhum Bayar’la, Göztepe’deki evinde sohbet ederken ona birdenbire sordum : "Efendim, şimdi kapı açılsa ve içeri Alparslan Türkeş girse acaba ne yaparsınız?"... 27 Mayıs’ın üstünden yıllar geçmiş, Bayar idamdan kurtulup mahkûm olduğu müebbet hapis cezasının bir kısmını Kayseri Cezaevinde çektikten sonra çıkarılan af kanunu ile artık evine dönmüştü o tarihlerde. Ama, elbette, kendisini millet reyi ile seçildiği makamdan silâh zoru ile indiren ekibin liderlerinden biri idi Türkeş... Ondan muğber olması, en azından böyle bir ziyareti hoş karşılamaması beklenirdi değil mi?... Ama bakın, hayatı boyunca "önce vatan" demiş ve "devlet" i her şeyin üstünde tutmuş bu büyük adamın, Celal Bayar’ın bu soruma verdiği cevaba : "Bana bunca geçmişimden ve bu yaşımdan sonra birtakım şahsi hadiseleri memleket meselelerinin üstüne çıkarmayı kimse yakıştırmasın. Alparslan Türkeş kahraman bir vatan evlâdıdır, kendisine saygı duyarım. Buraya gelmesi ancak bize şeref verir." Bu sözlerin günümüzün politikacılarına örnek olmasını ne kadar isterdim.
Aradan bir müddet geçti... Tarabya Büyük Otel’de Milliyetçiler Kurultayı yapılıyor. Celal Bayar’ı aldım ve oraya götürdüm. Ön sırada yan yana oturuyoruz. Türkeş’in de davetli olduğunu ve muhakkak geleceğini bildiğim için onları orada karşılaştırmak istiyorum.
Biraz sonra kapı açıldı ve Türkeş toplantı salonuna girdi. Hemen yerimden fırlayıp gittim, elinden tutup Bayar’ın önüne getirdim. Baktım, o asırlık çınar, Celal Bayar, "kahraman vatan evlâdı" dediği Türkeş’i karşılamak için ayağa kalkmış bekliyor. Türkeş de onun eline sarıldı ve el öptü. Toplantının sonuna kadar yanyana oturdular. İşte, bugün tarihe emanet ettiğim bu muhteşem sahne, bu memleketin yetiştirdiği liderlerin ne çapta insanlar olduğunu gösteren en büyük delildir.
Birkaç sene daha geçti... Türkeş’in oğlunun sünnet düğünü vardı ve Celal Bayar da davet edilmişti, heyecanla bekleniyordu. Ne yazık ki o gün bir soğuk algınlığı 100 yaşını bulmuş bu abide insanın sokağa çıkmasını engellemişti. Ama yerine, kendisine vekil olarak İhsan Sabri Çağlayangil’i göndermeyi ve onunla iyi dileklerini tebriklerini iletmeyi ihmal etmemişti.
Bütün bunlar daha iyi gösteriyor ki, eğer "14’ler olayı" vukua gelmese idi, Millî Birlik Komitesinin, aralarında Türkeş de bulunan 14 üyesi tortop edilip yurtdışına sürülmeselerdi belki de Menderes, Zorlu ve Polatkan bir ipin ucunda hayata veda etme felaketine uğramıyacaklar, tarihimize bu kanlı leke sürülmeyecekti. Kimbilir?... Neylersiniz ki takdire tedbir kâr etmiyor. Allah memleketi benzerlerinden korusun, sevgili okuyucularım ve Alparslan Türkeş kulunu da ettiği hizmetlere karşılık Cenneti ile, Cemâli ile müşerref eylesin.
TÜRKEŞ’E SAYGI / TAHA AKYOL
Türkeş’in partisinde 1965 yılında İstanbul gençlik kolu başkanlığı yapmıştım. Bizim kuşakta sağcı gençlerin çoğu, Menderes’çi ve AP’li olarak geldiği üniversitelerde "Türkeşçi" olmuştu.
Yükselen marksizm karşısında Demirel’in "yol, baraj, fabrika" siyaseti bize pek yavan geliyordu. "Türkeş karizması" müthiş bir cazibeye sahipti, üstelik "doktriner milliyetçilik" sözü, bizde marksizme karşı fikren daha teçhizatlı olduğumuz şeklinde bir duygu uyandırıyordu.
Ülkücü hareket ve MHP, bütün tarihi boyunca bu iki sabit özelliğe sahip olmuştur : Türkeş karizması ve yoğun bir "milliyetçilik duygusu..."
Bu ikisi dışında, MHP çizgisinde siyasî fikirler son derece esnektir : "Türkçülük"ten, "Milliyetçi - toplumculuk" ve "meslekî temsil" den, "merkez sağ" a uzanan bir çizgi...
MHP’yi katı bir "doktrin partisi" sanmak, hataydı.
Şevket Süreyya Aydemir, İnönü’yü anlattığı "İkinci Adam" adlı eserinde diyor ki :
"Türkeş gelişigüzel ve sıradan bir adam değildir. Kendinden evvelki nesilde pek çoklarını gördüğümüz, ihtiraslı ve mücadeleci kurmay tipini verir..."
"Kendinden evvelki nesil", Millî mücadele kuşağıdır!
İşte "mücadeleci" Türkeş : 1944’te genç bir subay olarak "Türkçülük Davası"nda tutuklu... 27 Mayıs’ta "İhtilâlin Kudretli Albayı", 13 Kasım 1960’ta "sürgün", Talat Aydemir olayında "idamla yargılanan tutuklu..." ve sonra mücadeleye devam!
80 yaşındaki bu insanın vefatından önceki 48 saati bile, onun inanılmaz enerjisine bir örnektir.
Karizmanın diğer bir unsuru ise, Arthur Koestler’in "okyanus duygusu" dediği duyguyu insanlarda uyandırabilmesiydi : Büyük bir davaya aidiyet duygusu...
Gerçekten, Türkeş, bütün karizmatik liderler gibi, söylediklerinden ve yazdıklarından fazlasını esinlendirmiş ve çağrıştırmıştır.
Hayranlarında da, hasımlarında da...
Çeşili algılamalarda farklı esinler ve çağrışımlar oluşturan "Başbuğ"un, beşerî münasebetlerinde son derece kibar ve sıcak bir insan olduğunu da belirtmeliyim.
Türkeş, son akşamındaki düğünde, Köksal Toptan’la aynı masada :
Köksal Bey, iyi yaptınız, DYP’ye döndünüz. Yeni bölünmelere gerek yoktu. Merkez sağın bölünmüşlüğü Türkiye’yi krize götürüyor!
Türkeş, sağdaki kan davasını sona erdirmek için "Tansu Hanım ve Mesut Bey’le görüşmeler yapacağını" söylüyor. Merkez sağın "MHP dahil, en az yüzde 50" olduğunu vurguluyor.
Son Genel İdare Kurulu kararında da "MHP, merkez sağda bir partidir" deniliyordu.
Sağ ile solun arasına kan duvarlarının örüldüğü 12 Eylül öncesinde, Türkeş CHP ile koalisyon kurarak "tabanda yumuşama için, tavanda yumuşamayı gerçekleştirmek" istemiş, ama CHP buna yanaşmamıştı. Keşke denenseydi.
Türkeş özellikle 12 Eylül’den sonraki dönemde, tecrübelerine yakışan bir siyasî olgunlukla ve "Devlet adamı" tavrıyla daima ortamı yumuşatmaya çalışmış, solla sıcak diyaloglar kurmaktan çekinmemiş, sağın birleşmesi için "bir siyaset bilgesi" üslûbuyla büyük çaba sarfederek büyük bir saygı kazanmıştır.
"Türkeş karizması"yla oluşan bu önemli "hareket", tabiî ki "Türkeş sonrası"nda zorluklar yaşayacaktır. "Dışardan" isim getirilip başa geçirileceğine ihtimal vermiyorum.
Her halde, aklın gereği, Türkeş’in de vasiyeti olan "merkez sağ" doğrultusunun sürdürülmesi olacaktır.
Türkeş’i saygıyla anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum.