Ata Hayrullah
01 Ocak 1970
KERKÜK KATLİAMI (14-16 TEMMUZ 1959)
ATA HAYRULLAH
Bin yıldan beri Irak'ta varlık gösteren Türkmenler, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'den koparılmışlar ve İngiliz mandası olarak ihdas edilen Irak Devleti'nin vatandaşları olmuşlardır.
Irak'ın kuzeybatısından güneydoğusuna, Bağdat yakınlarına kadar uzanan geniş bir coğrafi sahada yaşayan Türkmenlerin en önemli yerleşim merkezleri, Musul'un batısındaki Telafer ilçesi ve çevresindeki Türkmen köyleri, Musul ve çevresindeki Türkmen köyleri, Erbil, Altunköprü, Türkmenlerin en büyük kültür merkezi ve kalbi olan Kerkük, Tazehurmatı, Tavuk, Tuzhurmatı, Bayat köyleri, Kifri, Hanekîn, Karatepe ve Mendeli'dir.
Nüfus oranları ile Irak'ın üçüncü unsuru olan Türkmen toplumu, özellikle dikta yönetiminin acımasız uygulamaları karşısında yıllarca dayanmaya çalışmışlardır. Türkmenlerin evleri, tarım arazileri ellerinden alınmış, ticarî faaliyetleri kısıtlanmıştır. Yüzlerce Türkmen memuru görevden atılmış, yüzlercesi sürgün edilerek Türkmen bölgelerinin dışına gönderilmiştir.
Her türlü mahrumiyet içinde varlıklarını günümüze kadar sürdüren Türkmenler, çeşitli yönetimler tarafından zaman zaman soykırımlarına maruz kalmışlardır. 1924, 1939, 1946, 1959, 1980 ve 1991 yıllarında Türkmenler unutulması mümkün olmayan acılı günler yaşamışlardır. Bunların arasında 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük'te meydana gelen soykırım, Türkmenlerin yaşadığı en büyük facialardan biridir.
Tarihe 'Kerkük Katliamı' olarak geçen bu soykırımda, insanlık dışı vahşetler yaşanmıştır. Irak'ta cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünde kutlama şenliklerine katılmak gayesiyle çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek bütün Türkmen halkı, millî giysileri ile sokağa çıkmışlardı. Ancak törenin başlaması ile birlikte, gözü dönmüş câniler, silahsız olan Türkmenlere saldırıya geçmişlerdi. Silahların patlaması ile birlikte, sinsice hazırlanmış korkunç bir soykırım planını sahneye koymuşlardı.
14 Temmuz 1959 günü geldiğinde, şehir yüze yakın zafer takı ile süslenmişti. O gün yapılacak şenlik ve törenler için şehir, adeta büyük bir bayram hazırlığı yaşamıştı. Günlerce süren bu hazırlıklar tamamlanmış, çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün şehir halkı milli kıyafetler içinde, o gün kutlama töreninin başlamasını bekliyordu. Kavurucu sıcakların biraz azalması üzerine, akşam saat 18.00'den itibaren halk cadde ve sokakları doldurmağa başladı. Giyilen rengarenk milli kıyafetlerle halk, bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı. Saat 19.00'da ise, resmigeçit başladı. Resmigeçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında Belediye Başkanı Maruf Berzenci ve komünist olan resmi yöneticiler ile İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve yüzlerce militan vardı. Bu arada, belirli bir plana göre hazırlanmış olan militanlar, gericilik, turancılık ve faşistlikle suçladıkları Türkler aleyhine çeşitli sloganlar atıyorlardı. Saat 19. civarında ilk silah sesleri duyuldu ve Türkler yer yer saldırıya uğradı. İlk olarak Türklerin oturduğu 14 Temmuz Kahvesi'nin sahibi Osman Hıdır, atılan kurşunlarla şehit edildi; ayaklarına ipler takılarak, bir motorlu araca bağlandı ve sürüklenmeğe başlandı.
Soykırım planına göre, önceleri sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Her zaman yasalara saygılı olan Türkmenler de bu çağrıya uyarak evlerine çekilmişlerdir. Ardından Türkmen ileri gelenleri, birer ikişer evlerinden alınarak, o zaman II. Ordu Tümeni'nin karargâhı olan Kerkük kışlasına götürülmüşlerdi. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, alay ve hakaretlere maruz kalan Türkmenlerin değerli şahsiyetleri, 5-10 dakikalık süre zarfında yargılanmışlar ve kurşuna dizilmişlerdir.
ATA HAYRULLAH
Kanlı katiller, tescilli Türk düşmanları nerede bir Türkmen evi bulsalar onu sağlam bırakmadılar… Hayatını Irak ordusunda bu beldenin toprağına taşına veren ve savunan yiğit kahraman Türkmen Lideri ATA HAYRULLAH 14 Temmuz katliamın ilk gecesinde evde çocuklarıyla konuşmuş ve onlara Türk tarihinden söz açarak, o vakitte tüm aile fertlerinin TÜRK milli kıyafetlerini giymelerini istemişti… Kendisi de onlarla beraberken Komünist uşakları kapısını çalmış ve “seni kumandan kışlada istiyor” diyerek onu Türklerin toplandığı ölüm ve kan meydanına götürdüler. Kıyıcı canavarlar ona en iğrenç işkence ve acıyı gösterdiler. Onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağladıktan sonra diri diri etlerini keserek “TURANÇILARIN TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLAH’IN ETİNİN KİLOSU 10 FULUS (kuruş) ALAN VARMI?..” Etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başladılar. Katiller bu defa aynı zulümü kardeşi yarbay doktor İHSAN HAYRULLAH’a da yaptılar. bu biçimde şehit oldu kardeşini önünde işkence yaparak yüreği insan sevgisine dolu kendisinine zulüm işkence eden bu cellatlerı defalarca badava olarak tedavi edip ilaçlar vermiş kendi evinde konuk etmiş, yemek ve su ikram etmişti.
Bu da yetmemiş, Türkmen şehitlerinin cesetleri, ip veya sicim aracılığı ile motorlu araçlara bağlanmış, cadde ve sokaklarda dolaştırılarak sürüklenmişlerdir. Üç gün üç gece süren bu can pazarında kimi Türkmen şehidinin mübarek bedeni üç gün süreyle kızgın güneşin altında elektrik direklerinde asılı durmuştur. Kiminin gözleri oyulmuş; kimileri diri diri toprağa gömülmüştür.
Silahsız ve sadece cumhuriyetin ilanının birinci yıldönümünü kutlamağa çıkmış bulunan Türkler, otomatik silahların taraması ile dağılmaya başladı. Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu. Böylece 3 gün 3 gece süren ve tarihe Kerkük Katliamı olarak geçen soykırımı başlamış oldu. Halkın panik içinde köşe bucak saklanmağa çalışması üzerine, 2'nci Tümen Komutanlığı'nın emriyle sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak çok geçmeden, bu yasağın sadece Türkler için ilan edilmiş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Türk toplumunun ileri gelenleri, 2'nci Tümen Komutanlığı'nca istendikleri gerekçesiyle, evlerinden alınarak,Kerkük kışlasına götürüldü. Burada kurulan sözde halk mahkemelerinde, beş-on dakika içinde yargılanarak, kurşuna dizildiler. Ordu, polis ve sivil teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri elele vererek, evlere baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk'ü tutukladılar. Bir kısmını barakalara doldurarak, süngü ve dipçiklerle katlettiler. Evlerinden alınan bazı Türk liderleri, ailelerinin gözleri önünde makinalı tüfeklerle şehit edildiler. Daha sonra ayaklarına ipler takılarak, motorlu araçlarla cesetleri sokak sokak sürüklediler. Irak Türklerinin değerli evlatları olan Ata Hayrullah ve kardeşi Doktor Yarbay İhsan Hayrullah'a bu şekilde kıydılar. Bazı Türk evladı da tutuklandıktan sonra, ayağına ayrı ipler takılarak, ters yönde hareket eden iki ayrı cipe bağlandı ve böylece iki parçaya ayrıldı. Bazılarının cesetleri sokak sokak sürüklendikten sonra, üzerlerinden kamyon ve traktörler geçirildi.
Daha sonra adları tesbit edilen diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alındı ve aynı akibete maruz kaldı. Gözü dönmüş caniler, insanlık dışı vahşetler işlediler. Kimilerini diri diri toprağa gömdüler. Kimilerini elektrik direklerine astılar ve kızgın güneş altında bıraktılar. Kimilerinin gözlerini oydular. Ölenlerin yanısıra, binlerce Türk, çeşitli biçimde yaralanmıştı. Bu vahşetleri gören bazı kişiler, aklını kaybederek çıldırdı. Korku ve dehşet yüzünden bazı hamile kadın da çocuğunu düşürdü. Hastaneler yaralılarla doldu; tutukevleri ve hapishanelerde de yer olmadığı için, birçok okul, cezaevi haline getirildi.
Bu vahşetler devam ederken, Türklere ait mağaza, dükkân, ticaret merkezleri ve evler, çapulcular tarafından yağma edildi. Can güvenliğinin yanısıra, Türklerin mal güvenliği de kalmamıştı. Komünist ve Kürt yağmacılar tarafından talan edilen ve toplanan Türklere ait eşya ve malların, kamyonlarla kuzey bölgelerine taşındığı görüldü.
Bu soykırımda şehit edilenler arasında Irak ordusunda yıllarca değerli hizmetler ifâ eden ve aynı zamanda Türkmen toplumunun değerli bir lideri olan emekli Albay Ata Hayrullah ile kardeşi Tabip Yarbay İhsan Hayrullah, değerli Türkmen şahsiyetleri Kasım Neftçi, Selahattin ve Mehmet Avcı kardeşler, Cahit Fahrettin, Abdullah Bayatlı, Kemal Abdulsamet, Seyit Gani Nakip, Abdulhalik İsmail, Şakir Zeynel, Hasip Ali, Cuma Kamber, Kâzım Bektaş ve daha niceleri şehit düşmüşlerdir. Yine bu soykırımda Muhtar Fuat'ın iki oğlu ve bir kızı da, feci biçimde can vermişlerdir. Nihat 30, Cihat 25 ve kız kardeşleri Emel Muhtar Fuat ise henüz 12 yaşlarında masum bir çocuk olmasına rağmen, bu vahşi soykırımda feci biçimde can vermişlerdir. Bir aile için büyük bir yıkım ve acı dolu hatıra bırakan bu vahşet sahneleri, Kerkük'ün tarihinde kolay kolay silinemeyecek izler bırakmıştır.
Bu soykırımda yüzlerce Türkmen de çeşitli biçimde yaralanmıştır. Kerkük'e sokulan kamyonlar dolusu militan ve yağmacı, kentin alışveriş merkezlerini, çarşı ve pazarlarını yağmalamışlardır. Böylece üç gün süren sokağa çıkma yasağı boyunca, Türkmenlere ait yüzlerce işyeri ve mağaza talan edilmiş, kamyonlara doldurulan beyaz eşyalar, mobilyalar Irak'ın kuzey kentlerine götürülmüştür.
İnsanlık tarihinde benzeri görülmemiş bu kanlı olayların duyulması, bütün Irak'ta büyük yankı uyandırdı ve şok etkisi yarattı. Irak'ın dışında duyulan bu soykırımı haberi, dış basında ve radyolarda geniş biçimde yer aldı. Şam, Kahire, Beyrut ve Londra'da da duyulan Kerkük Katliamı'nın haberlerine Türk basını da geniş yer verdi. Kerkük Katliamı'nın iç ve dış kamuoyunda tepki ve nefret uyandırması üzerine, General Kasım 20 Temmuz'da Bağdat'taki Mar Yusuf Kilisesinde söylediği nutukta, soykırımı hareketini telin etmek ve sorumluları kınayarak, suçluların ağır biçimde cezalandırılacaklarını bildirmek zorunda kaldı. Kasım, katliamın maksatlı olarak tasarlanmış olduğunu ve sorumluların mahkemeye verileceğini ilan etti.
TÜRKİYE'NİN TEPKİSİ
Kerkük'te katliam yapıldığına ilişkin haberler, 19 Temmuz tarihinden itibaren Türkiye'ye gelmeye başladı. İsviçre'den o akşam Ankara'ya dönen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, havaalanından doğru makamına giderek, katliam ile ilgili gelen haberler üzerine, geç saatlere kadar değerlendirmeler yaptı. İki gün sonra Zorlu, Irak'ın Ankara Büyükelçisini kabul ederek, kendisinden güvence istedi. Olaylar hakkında bilgi vermek üzere Ankara'ya gelen Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Fuat Bayramoğlu, Dışişleri Bakanı Zorlu ile görüşmeler yaptı. Gerekli talimatı aldıktan sonra, tekrar Bağdat'a dönen büyükelçi, Türk Hükûmetinin istekleri ile birlikte, Başbakan Adnan Menderes'in de bir mesajını Kasım'a bildirdi.
25 Temmuz 1959 tarihinde Türk Dışişleri Bakanlığı, kamuoyuna bir açıklamada bulundu. Kerkük'te bazı üzücü olayların meydana gelmesi üzerine otuza yakın Irak vatandaşı Türk'ün öldüğüne işaret edilen bildiride, Türk Hükûmetinin, Bağdat Büyükelçiliği kanalı ile Irak Dışişleri Bakanlığı nezdinde girişimde bulunduğu, bu arada Türk Dışişleri Bakanı tarafından kabul edilen Irak'ın Ankara Büyükelçisinin de aynı biçimde ifadelerde bulunduğu ve güvence verdiği, Birleşmiş Milletler anayasasına aykırı olan ve onun tarafından mahkum edilmiş bulunan bu hareketin Irak Hükümeti tarafından ifade edildiği gibi önlenip tekrarlanmasına engel olunabileceğini istediği görüşlerine yer verilmiştir.
KASIM'IN BASIN TOPLANTISI
28 temmuz 1959 tarihinde General Kasım, bir basın toplantısı düzenledi. Kerkük Katliamı'nı düzenleyenleri şiddetle kınayan Kasım, Kerkük'te Türklere karşı yapılan hareketlerin, dünyanın en alçakça işlenmiş cinayetleri olduğunu, faşistlerin dahi böylesine vahşetler yapmadıklarını söyleyerek olaylar sırasında çekilmiş fotoğrafları gazetecilere gösterdi. Bir süre sonra Kerkük Katliamı'nın başsorumlusu Davud al-Cenabî ve 260 kişi tutuklandı. Askeri mahkemede yargılanan elebaşların bir kısmı idama mahkum edildi. Bir kısmı da çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Geri kalanlar da, suçlu oldukları halde serbest bırakıldı. İdama mahkum olanların cezası ise, Kasım'ın iktidarı süresince infaz edilmedi.
Hükümetin eli kanlı canilerin serbetçe dolaşmalarına izin vermesi, Türk toplumunu çileden çıkarmağa başlamıştı. Bu arada hükümet makamları tarafından, milliyetçi gruplar katliamdan sorumlu tutulmağa, Irak basınında komünistlerle milliyetçiler arasında karşılıklı suçlamalar yapılmağa başlandı. Türklerin haklarını savunan milliyetçiler, özellikle al-Facrü'l-Cedid gazetesinde, komünistlerin Irak'ta halkın huzurunu kaçırdıklarını ve masum Türk vatandaşlarını Kerkük'te vahşiyane biçimde katlettiklerini dile getiren sert yazılar yayınladı. Ayrıca Kerkük'teki olaylar sırasında çekilmiş tüyler ürpertici fotoğrafların Irak basınında yeralması ve bu fotoğrafların elden ele dolaşması, kamuoyunda komünistlere karşı büyük nefret ve infial uyandırdı.
Kerkük Katliamı ile ilgili haber, fotoğraf ve belgelerin Türkiye'ye de ulaşması, aynı şekilde kamuoyunun büyük tepkisine yol açtı. Türk kamuoyunun, Kerkük olayları üzerine fazla galeyana gelmesini önlemek için, bu konuda basın toplantıları yapılması önlendi. Bu arada, Bakanlar Kurulu 21 Ekim 1959 tarihinde aldığı kararla, 14-16 Temmuz 1959 tarihinde Irak'ın Kerkük bölgesinde Türklerin katliamı ile sona eren olaylarla ilgili resim, film ve sair dokümanların Türkiye'ye girmesi veya dağıtılması yasaklandı
TÜRKLERİN İNTİKAM HAREKETLERİ
Kerkük Katliamı'nın elebaşlarının cezalandırılacakları yolunda, Bağdat yönetiminin verdiği sözlerin yerine getirilmediğini gören Türkler, büyük bir infial gösterdiler. Hatta katil ve cani zanlılarının serbestçe dolaştıklarının görülmesi, Türkleri çileden çıkarmağa yetmişti. Bir süre sonra, serbest bırakılan katillerin, suikastlarla teker teker öldürülmeğe başlandıkları ve böylece Türklerin intikam hareketlerine girişerek, kendi haklarını almağa yöneldikleri görüldü. Türk fedailerinin gerçekleştirdiği bu intikam hareketleri sonucunda 40 kadar katil, hakettikleri cezayı gördü ve Bağdat yönetiminin yerine getirmediği adaleti, meçhul Türk fedaileri gerçekleştirmiş oldu.
TÜRKLERİN MÜCADELESİ ŞİDDETLENİYOR
Irak Türkleri milli haklarına kavuşmak için, Bağdat yönetimi üzerinde baskı yapmağa devam etti. Kürtlere ve Irak'taki diğer azınlıklar, radyo ve basın konusunda verilen bazı yayın haklarının Türklerden esirgenmesi tepkilere yol açmıştı. Gerçi Bağdat radyosundan 1 Şubat 1959 tarihinden itibaren hergün yarım saat süreyle Türkmence olarak yayın yapılmasına başlanmıştı. Buna karşılık Kerkük'te, türkçe-arapça yayınlanan Beşir Gazetesi 17 Mart 1959 tarihinde kapatılmıştı. Bu yüzden yapılan başvuru, Bağdat'ta Türkmen Kardaşlık Kulübü (sonradan Ocağı), 7 Mayıs 1960 tarihinde kurularak faaliyete başladı. Irak Türklerinin yakın tarihinde önemli rol oynayan Türkmen Kardaşlık Ocağı, sosyal ve kültürel bir kuruluş olarak, büyük hizmetler üstlendi.
Kardaşlık Ocağı, aylık bir derginin yayını için de 23 Ocak 1961 tarihinde izin aldı. Kardaşlık Dergisi adı ile türkçe-arapça olarak izni alınan derginin ilk sayısı Mayıs 1961'de yayınlandı. Irak Türklerinin kültür, sanat, edebiyat ve folklor alanında zengin bir kolleksiyon oluşturan bu dergi uzun yıllar büyük hizmet yaptı.
Bütün bunlara rağmen Türkler, siyasi haklardan mahrum kaldıktan başka, Bağdat yönetiminden, özellikle General Kasım'dan cesaret alan komünistler ve bunların aleti olan Kürt militanlarının Kerkük'teki faaliyetlerine karşı mücadelede yalnız kalıyorlardı.