40 soruda, Kıbrıs Harekâtı ve sonrası
Ahmet Küçük 01 Ocak 1970
Dünya Türkiye'nin Kıbrıs çıkarmasını, "Biz adaya sadece Türkler için değil, aynı zamanda Rumlar'a da barış getirmek için çıkıyoruz" diyen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in sözleriyle tam 40 yıl önce öğrendi.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasını takip eden yıllarda, 1960'lardan beri konuşulan Türk çıkarması neden 1974'te yapıldı?
Kıbrıs sorunu başka bir yoldan çözülemez miydi?
Dünya Türkiye'nin bu kararına nasıl karşı çıktı, içeride kim, nasıl tepki verdi?
40 yıl önce hâlâ tanıdık simaların başrol aldığı bu harekât kararı Türkiye'ye ne getirdi, Türkiye'den ne götürdü? Bunca yıl aradan sonra istenilen elde edildi mi?
İşte Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 40. yılında 40 soruyla Kıbrıs sorunu:
1- Osmanlı Kıbrıs’ı ne zaman kazandı, nasıl kaybetti?
Tarih boyunca birçok devletin egemenliği altına giren Kıbrıs, 1571’de 2. Selim devrinde Osmanlı Devleti egemenliği altına girdi. Osmanlı Devleti, Kıbrıs’ı alarak hem Doğu Akdeniz’in hâkimiyetini ele geçirdi, hem de bölgenin güvenliğini sağladı.
1877-1878 yıllarında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında “93 Harbi” olarak bilinen savaşın sonunda, Kıbrıs, Birleşik Krallığa kiralandı. Böylece Osmanlı’nın Kıbrıs üzerindeki hakkı 300 yıl sonra bitti.
Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin ardından Lozan Antlaşması maddeleri uyarınca Kıbrıs resmen Birleşik Krallığa geçmiş oldu.
Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında yaşanan çatışmalara sert karşılık veren İngiltere, 2. Dünya Savaşı’nın ardından MacMillan Planı’na göre adanın yönetimini, Birleşik Krallık içinde kalması şartıyla Birleşmiş Milletler’in “self-determinasyon” (ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı) kararı kapsamında adada yaşayanlara bıraktı.
2- Kıbrıs Türkiye için neden önemli?
Türkiye’nin 40 yıldan daha uzun bir zamandır önündeki en büyük sorunlardan biri olan Kıbrıs’ın konumu stratejik bakımdan önem taşımakta.
Doğu Akdeniz’in en büyük, Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs; Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasında yer alıyor. Kıbrıs, Avrupa haritasında gösterilmesine rağmen coğrafi olarak Orta Doğu’da kabul edilmekte.
Bunun yanında Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezi bir konumunda olan Kıbrıs’ın dünyanın en yoğun ve gündemde çatışma alanı olan Filistin bölgesine yakın olması da stratejik önemini artıran faktörlerden birisi. Ayrıca Kıbrıs özellikle son zamanlarda yapılan Ortadoğu açılımları ile bulunduğu bölgede ticaret ve turizm için bir cazibe merkezi olabilecek bir konuma ve coğrafyaya sahip.
Askeri tartışmalardaki yaygın bir benzetmeyle de Kıbrıs, Doğu Akdeniz'de dev bir uçak gemisi!
Tarihi bağlar açısından da, Kıbrıs Türkiye'de, adada zaman zaman eleştirilen bir ifadeyle, "yavru vatan" olarak anılıyor.
3- 1974’te Türkiye hükümeti kimlerden oluşuyordu?
Türkiye’de o dönem koalisyon hükümeti bulunmaktaydı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı olan Başbakan Bülent Ecevit liderliğindeki hükümette, Milli Selamet Partisi (MSP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı olarak bulunuyordu.
Kıbrıs harekâtında öne çıkan bakanlar arasında Dışişleri BakanıTuran Güneş (CHP), Adalet Bakanı Şevket Kazan (MSP), Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık (CHP), İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk (MSP) ve Maliye Bakanı Deniz Baykal (CHP) yer alıyordu.
Harekât sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Eşref Akıncı, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan'dan oluşuyordu.
4- Harekât öncesinde Kıbrıs kimin idaresindeydi?
2. Dünya Savaşı’nın ardından Türk ve Yunan halklarının eşit temsili gözetilerek yönetim Rum tarafına devredildi. 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yönetimde olan Makarios, ada yönetimindeki Türk varlığını anayasa ile azaltmak istemiş, ancak Türkiye’nin harekât başlatacağı uyarısı ve ABD’nin baskısıyla anayasa değişikliği geri çekilmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran Londra ve Zürih anlaşmalarına göre ada üzerinde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlük hakları bulunmaktaydı.
5- Yunanistan’da durum nasıldı?
1967’lerden itibaren “darbeler dönemi” yaşayan Yunanistan’da dönemin cunta hükümeti lideri Albay Papadopulos, 1 Haziran 1973'te monarşiye son vererek cumhuriyet ilan etti. Papadopulos da cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi ve sivil yönetime dönüş hazırlıklarını başlattı. Ancak Kasım 1973’te Yunan Ordusu'ndan Dimitrios Ioannides'in önderliğinden bir grup albay, öğrenci eylemlerini bahane ederek ülke yönetimine el koydu. Türkiye’nin Kıbrıs harekâtının ardından Yunanistan'daki cunta hükümeti 29 Temmuz 1974’te yönetimi sürgündeki lider Konstantin Karamanlis’e devretti.
6- Kıbrıs çıkarması neden yapıldı?
1973 yılının Kasım ayında Yunan ordusunda bir grup albay Yunanistan'da darbe yaptı. Başpiskopos Makarios yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti'nde de, cuntanın adadaki kolu olan EOKAtarafından darbe girişiminde bulunulacağı iddiası ortaya atıldı. Alınan önlemler sonrası darbe girişimi engellendi.
Ancak Temmuz 1974'te Makarios, Yunan cuntasının adada bulunan subaylara verdiği emirle tutuklanmak istense de adayı kaçarak terk etti. Daha sonra Makarios İngiltere'ye sığınmak durumunda kaldı. Makarios, 16-17 Temmuz tarihlerinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hukukî lideri olarak kabul edildiği toplantılarda "Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altında olduğunu" belirtti.
EOKA'nın tanınan simalarından Nikos Sampson yeni hükümetin geçici başkanı olarak dünyaya ilan edildi ve ertesi gün de başkanlık yetkilerini kullanarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan etti.
7- Enosis ve EOKA nedir?
Yunanistan, Enosis ile Megali İdea (Büyük Fikir ya da Doğu Roma İmparatorluğu’nun inşası) yalnızca Kıbrıs değil; Batı Trakya, İzmir, Çanakkale, Aydın, Bursa ve çevresi, Trabzon, Kastamonu, tüm Ege adalarını ve Arnavutluk’u sınırlarına katma düşüncesiydi.
EOKA’nın açılımı Ethniki Organosis Kyprion Agoniston/Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü) anlamına geliyor. EOKA 1950'li yılların başlarında Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması için (Enosis fikri çerçevesinde) Georgios Grivas liderliğinde kurulmuş silahlı bir örgüttü.
8- Hükümet darbeye ne tepki verdi?
Kıbrıs’taki darbe Lefkoşa’daki Türk elçiliği tarafından hükümete bilgi olarak geçildi. Uzunca süre ada ile iletişim sağlayamayan hükümet, Başbakan Ecevit’e darbe haberini Aydın gezisi öncesi verdi. Gezisini kısa kesen Ecevit’in aldığı haberle “harekât fikrini” uçakta verdiği, ancak bu fikri Londra ziyareti sonrası aldığı ortaya çıktı.
Mehmet Ali Birand’ın “30 Sıcak Gün” kitabında Ecevit, hükümetin tutumunu şöyle anlatır:
“Milli Güvenlik ve Bakanlar Kurulu’nda, hiç kimse harekâta karşı olma gibi bir tavır takınmadı. Bu aşamada etkin ve kararlı davranmazsak çok ağır sonuçlara yol açılmış olacağını görüyorduk. Ordunun böyle bir harekâttan başarıyla çıkabilecek durumda olduğuna güveniyordum.
O gece karşı karşıya bulunduğumuz durum, serinkanlılık ve sorumluluk duygusuyla incelendi. Türkiye’nin garantör devlet olarak askeri gücünü Kıbrıs’ta bulundurması zorunlu idi. Artık ancak öyle bir askeri varlığın sağlayacağı güvenlik duygusu içince, Kıbrıs sorununa barışçı bir çözüm aranabilir, Ada’daki Türklerin durumu nispi güvenceye bağlanabilir ve fiili bir Enosis önlenebilirdi. Yunanistan’daki rejimin, Türkiye ile Yunanistan arasındaki hiçbir sorunu müzakere yoluyla çözmeye yanaşmayacağını görmüştük. Bu yönde bütün iyi niyetli yaklaşımlarımızı kaba bir şekilde geri çevirmişlerdi. O zihniyetteki bir rejim karşısında hakkımızı ancak güçle koruyabilirdik. Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını ancak Ada’da Türkiye’nin askeri gücünün etkin biçimde ve ölçüde bulunmasıyla önleyebilirdik.”
9- Çıkarma kararı nasıl alındı?
1960’lardan itibaren Kıbrıs’ta yaşanan Yunan baskısı ve yeni oluşturulan Kıbrıs yönetiminin Türkiye tarafından benimsememesi Ecevit’in darbe sonrası “harekât” kararı almasında etkili oldu.
Başbakan Bülent Ecevit, Kıbrıs’ın bir diğer garantörü İngiltere’nin de duruma dâhil olması için 17 Temmuz İngiltere’ye gitti. İngiltere’de Başbakan Wilson ve Dışişleri Bakanı Callaghan’la görüştü. Ancak istediği cevabı alamayan Ecevit, Londra ziyareti öncesi Genelkurmay’dan istediği harekât için hazırlık işlemlerinin hızlandırılmasını istedi.
10- Asker nasıl yaklaştı?
Kuvvet komutanları ile ordudaki yüksek rütbeli subaylar Kıbrıs’a karşı “ya kesin bir şey yapılsın ya da gövde gösterisi yapılmasın” şeklindeydi.
Mehmet Ali Birand yüksek rütbeli bir subayın şu sözlerini aktararak, ordunun Kıbrıs’a bakışını anlatıyor:
“Savaşta ne olacak bilinmez. Müdahale edilmeyecek gösteri yapılacak denseydi, durumu açıkça bilmekten dolayı memnun olabilirdik. Asında hazrlıkları yapmaya başladığımız gün, Genelkurmay dâhil, çok azımız bu defa gerçekten çıkacağımıza inanmamıştık. Hâlâ içimizde gösteri yapıp dönebileceğimiz hissi vardı. Dolayısıyla ikili bir çıkmaz gibiydi. Büyük sorumluluk ve demir gibi sinir isteyen bir şey, kararı vermek. Aynı durumda Demirel de geçmişti ve nasıl ter döktüğünü biliriz. Kolay değildir. İnsan canıyla, bir ülkenin mukadderatı ile oynayabilecek kararı vermek için çok güçlü olmak gerekir.”
11- Ordu harekâta hazır mıydı?
Meclis’te ağırlıklı olarak 50 yıldır savaşmayan bir ordunun ne kadar etkili olacağı, etkili olmasından ziyade dışarıya gösterilen “kuvvetli ordu” imajının sarsılabileceği endişesi hâkimdi.
Ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Sancar ordu ile ilgili endişeler için hükümete, “Biz hazırız, ancak acaba siz hazır mısınız?” diye sordu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Kayacan da Sancar’a “Beyler, ben kayıkla dahi olsa çıkarım. Önemli olan işin bu tarafı değil. Siz siyasi olarak Türkiye’nin haklılığını anlatabilecek ve bizi destekleyebilecek misiniz?” şeklinde destek çıktı.
12- Başbakan Yardımcısı Erbakan harekâta nasıl yaklaştı?
Erbakan Kıbrıs konusunda harekât fikrini şiddetle destekledi. Erbakan, "Müslümanların fetih hakkı olduğunu" ileri sürüp, sonuçlarını uzun süre düşünmeden “derhal çıkarma yapılması” fikrindeydi.
MSP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Müftüoğlu, Birand’a yaptığı açıklamada, Ecevit’in Londra’ya hareket ettiği gün Esenboğa’da Erbakan’ın komutanları etrafına toplayıp, “hazırlıkların hızlandırılmasını” istediğini, bu sayede adaya çıkılabileceğini savundu.
13- İngiltere, Türkiye’nin kararına nasıl yaklaştı?
Başbakan Ecevit’in apar topar yaptığı İngiltere ziyaretinde, Türkiye istediğini alamadı. Ecevit, İngiltere’ye mutlak bir müdahalenin yapılmasını, İngiltere’nin Ege ve Akdeniz’deki üslerinin kullanıma açılmasını istedi.
İngiltere Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın toplantı sırasında konuşulanları ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in Siyasi İşler Müsteşar Yardımcısı Joseph J. Sisco’ya aktardığını öğrenen ve ABD’nin garantörlük meselesine karışmasını istemeyen Ecevit ve heyeti, İngiltere’ye “Önerilerimizi reddetmeniz ve garantör devlet olmanın size verdiği yükümlülükleri yerine getirmediğinizden doğacak sonuçlar yüzünden vicdan azabı çekmeyeceğinizi ümit ederim” diyerek toplantıyı terk etti.
14- Birleşmiş Milletler ve NATO olaylara ne tepki verdi?
Birleşmiş Milletler ve NATO’ya taşınan Kıbrıs krizinde Makarios, Türkiye ve Yunanistan üye ülkeleri bilgilendirdi. Yunanistan’ın toplantılarda haklılığını kanıtlayamaması, Makarios’un cuntayı suçlaması ve Türkiye’nin üstü kapalı bir şekilde “harekât” tehdidi hem BM’de, hem de NATO'da endişe yarattı.
15- Son karar nasıl verildi?
Başbakan Ecevit, Avrupa’da gerçekleştirdiği temaslardan bir sonuç alamayınca, 19 Temmuz’da saat 02:00’de Ankara’ya döner dönmez Genelkurmay Başkanlığı’na geçerek hazırlıkların tamamlanmasını istedi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Org. Kayacan, sabah saat 08:30’a kadar sınır ötesi dayanak sağlayacak tezkerenin çıkarılması gerektiğini hatırlattı. Ancak hazırlıkların tamamlanamamasından dolayı “gemiye bin” emri saat 10:45’te geldi.
Sabah saatlerinden akşama kadar süren Bakanlar Kurulu’nda harekât, ihtiyaçlar ve yaşanabilecek olumsuzluklar tartışıldı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sisco aynı gün saat 18:00’de Ankara’ya geldi. Hükümete iki gün içerisinde bir çözüm planı sunmayı önerdi. Gece saat 03:30’a kadar süren toplantılardan sonuç çıkmadı.
16- Harekât nasıl yapıldı?
Sisco ile yapılan görüşmeler sırasında Ankara’dan tüm yabancı ülkelerdeki diplomatik temsilciliklere, “Kıbrıs’taki darbe sonucunda anayasal düzen yıkılmıştır. Türkiye garanti anlaşmasının danışma mekanizmasını işletmiş, ancak bir sonuç alamadığından dolayı bu sabah şafakla birlikte Kıbrıs’a tek taraflı bir şekilde müdahale edecektir. Stop” içerikli kriptolu mesajı iletildi.
Sisco’nun da ikna çabalarının sonuç vermemesinin ardından son durumu almak için Başbakan Bülent Ecevit, kuvvet komutanları ile görüştü. “Uçaklarımız yumuşatma bombardımanı için hedeflerine hareket etmek üzereler” bilgisini alan Ecevit’in emri ile 20 Temmuz saat 05:05’te ilk savaş jeti havalandı.
17- Ecevit ilk mesajında ne dedi?
Başbakan Bülent Ecevit sabah saat 06:10’da şu açıklamayı yaptı:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekâtı başlamış bulunuyor. Allah milletimize, büyün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığı ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışma olmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barışı getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost ülkelere, bu arada son zamanlarda yakın istişarelerde bulunduğumuz dost ve müttefiklerimiz Birleşik Amerika’ya ve İngiltere’ye meselenin müdahalesiz halledilebilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu, bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir.
Tekrar bu hareketin insanlığa, milletimize ve tüm Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim.
Allahın milletimizi ve bütün insanlığı felaketlerden korumasını dilerim.”
18- Harekât kaç gün sürdü?
20 Temmuz 1974 sabahı Türk ordusu, adaya saat 6:05'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma yapmaya başladı. Türk paraşütçüleri Lefkoşa'nın kuzeyine inerken, denizden çıkarma Pentemili (Karaoğlanoğlu) plajına yapıldı.
Türkiye'nin 1963 ve 1967'deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünen Rumlar başta Türk kuvvetlerine karşılık veremedi, ancak akşama doğru karşı harekâta başladı. Rumların karşı taarruzu 20 Temmuz akşamından 21 Temmuz sabahına kadar sürdü, fakat Rum birlikleri başarı sağlayamadı, Türk kuvvetleri mevzilerini korumayı başardı.
21 Temmuz’da tekrar ilerlemeye devam eden 4. Paraşüt Taburu, Rum birlikleri tarafından saldırıya uğrayan Kıbrıs Türk Alayı ile birleşerek Lefkoşa Havalimanı ve Kaymaklı bölgesine taarruza başladı. 22 Temmuz'da 3. Paraşüt Taburu'nun taarruzu sonucu Deliktepe'nin ele geçirilmesiyle, Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 22 Temmuz 1974 tarihinde ateşkes ilan edildi. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu müdahalesinin sonucunda Yunanistan ve Kıbrıs’taki cunta hükümeti yönetimden çekildi.
19- Harekât için Türk basını ne yazdı?
Harekâtın ertesinde çıkan Türk gazetelerinin bazılarında manşetler şöyle atıldı:
Hürriyet (Yıldırım baskı): Mehmetçik Kıbrıs’ta
Günaydın: Kıbrıs’ta sınırlarımızı Mehmetçik çiziyor
Türkiye: Lefkoşa’yı bombaladık
Milliyet: Jetler bombaladı, zırhlı birlikler ilerliyor
Dış basında ise bazı yorumlarda, Türk birliklerinde yaşanan bazı sorunlar eşliğinde harekâtın beklenen sonucu vermediği iddiaları da öne sürüldü.
20- Harekât ne zaman ve nasıl bitti?
20-22 Temmuz arasında yapılan harekât, Kıbrıs Harekâtı’nın birinci bölümünü oluşturdu. Asıl harekât ise, üç hafta kadar sonra, 14-15 Ağustos'ta başladı.
1. Kıbrıs Harekâtı’nın ardından 31 Temmuz’da imzalanan “1. Cenevre Anlaşması” sonuçlarına göre, adada iki otonom yönetimin varlığı kabul edilmiş, Kıbrıs Rumları ve Türk birlikleri arasında BM örgütü tarafından bir güvenlik bölgesi oluşturulmuş, Rumların işgal ettikleri bölgelerden çekilmelerine karar verilmiş, karma köylerin güvenliğini BM Barış Gücü’nün sağlamasına karar verilmişti.
Ancak 8 Ağustos’a kadar geçen sürede Rumlar tarafından işgal edilen Türk yerleşim yerleri boşaltılarak BM'ye teslim edilmedi, esirler serbest bırakılmadı ve karma köylerde bulunan askerler geri çekilmedi.
8 Ağustos-13 Ağustos arasında tekrar yapılan 2. Cenevre görüşmelerinde ise Türkiye’nin talepleri karşılanmadı ve 1. Cenevre Anlaşması’nda alınan kararların uygulanması gerçekleşmedi.
21- 2. Kıbrıs Harekâtı nasıl başladı?
Cenevre’de yürütülen müzakerelerden bir sonuç çıkmayınca, Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in Ankara’ya “Ayşe tatile çıksın” şifresiyle 2. Kıbrıs Harekâtı başladı.
Harekât, Doğu'da Mağusa ve Batı'da da Lefke'ye kadar ulaşılarak bu bölgelerin ve işgal edilen Türk köylerinin kurtarılmasını amaçlıyordu. Türkiye, 16 Ağustos tarihinde belirlenen hedeflerine ulaşınca ateşkes kararına uydu.
22- “Ayşe tatile çıksın”daki “Ayşe” kim?
Ayşe, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızı, ODTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ayşe Güneş Ayata’dır.
Cenevre’deki konferanslarda Türkiye’yi temsil eden Turan Güneş gelişmeleri Türkiye’ye telefonla bildirmişti. Ancak telefonların dinlenmesinden kuşkulanıldığı için bir parola belirlendi. Güneş’in Türkiye’den görüştüğü bir üst düzey yetkili kendisine “Eşiniz aradı. Kızınız tatile çıksın mı?” diye sorusuyla telefonları dinleyenlerde, “Türkiye harekât düşünmüyor” düşüncesinin oluşması amaçlandı.
23- Harekâtta kaç kişi yaralandı, kaç can kaybı oldu?
Kıbrıs Harekâtı sonunda;
Türk Silahlı Kuvvetleri'nden 415 kara, 65 deniz, 5 hava, 13 jandarma olmak üzere toplam 498 can kaybı ve 1.200 yaralı,
Kıbrıs Türk tarafında, 70 mücahit ölü, 270 sivil ölü, 1.000 yaralı
Rum-Yunan tarafında yaklaşık 4 bin can kaybı, 12 bin yaralı verildi.
Savaşın dışında olmasına rağmen BM Barış Gücü askerleri de kayıp vermiş; 3 Avusturyalı asker ölmüş, 24 Avusturyalı, 17 Finlandiyalı, 4 İngiliz ve 3 Kanadalı asker de yaralanmıştı.
24- Türkiye’ye nasıl yaptırımlar geldi?
En son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye'yi, Kıbrıs Harekâtı için 90 milyon Euro tazminat ödemeye mahkûm etti. Türkiye bu tazminatı ödemedi.
Başbakan Ecevit'in Afyon'da başlattığı haşhaş üretiminin ardından Amerika'nın Türkiye'ye uyguladığı ambargo, Kıbrıs Harekâtı’nın ardından daha da genişletildi. Bu ambargo kapsamında Türkiye para yardımı ile silah ve petrol ticareti başta olmak üzere birçok alanda engellemelerle karşılaştı.
Bu dönemde silah ambargosu nedeniyle Türkiye'de ABD'ye bağımlı olan silah ihtiyacı gözden geçirildi ve Türk Savunma Sanayii'nin kurulmasına karar verildi. Yine Türkiye'nin petrol ve silah ihtiyacı da 2011 yılında öldürülen devrik lider Kaddafi'nin Libyası'ndan karşılandı.
25- Kıbrıs sorunu Türkiye'nin AB sürecinde de önemli bir engel oldu mu?
Harekât ve Türkiye'nin bugüne kadar adada askeri varlığını sürdürmesi dünyada genel olarak "işgal" olarak nitelendirildi. Kıbrıs, Avrupa Birliği'ne üyelik talebi sürecinde Türkiye'nin karşısına çıkarılan en önemli sorunlardan biri oldu.
AB'nin "Türkiye Kıbrıs'ta çözümü engelliyor" görüşü Annan Planı oylamasına kadar sürdü. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın adını taşıyan plan çerçevesindeki çözüm için adada yapılan oylamada Türk tarafı "Evet", Rum tarafı "Hayır" dedi. Dönemin AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Rumların çözüm planını reddetmesi üzerine "Aldatıldık" dedi. Ankara AB'yi, Annan Planı'nı kabul etmesi durumunda KKTC'ye verdiği sözleri tutmamakla eleştirdi.
Diğer yandan AB, sınır ihtilafı bulunan ülkeleri üyeliğe kabul etmemesine rağmen ve üstelik Annan Planı'nı reddetmesinin ertesinde Güney Kıbrıs'ı "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tam üyeliğe kabul etti.
26- Annan Planı ne getiriyordu?
Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın taraflara sunduğu son şekli verilmiş Kıbrıs planında, iki kurucu devlete sahip olan Kıbrıs'ın tek bir uluslararası kişilik ve egemenliğe sahip olması planlanmıştı. Plan, Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörüyordu. Plan gereğince Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında el değişecekti. Planda, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın uygulanmasının Yüksek Mahkeme tarafından denetleneceği belirtilirken, oluşturulacak düzenin tek taraflı değiştirilemeyeceğine dair ifadeler yer almıştı. Kıbrıs Rum Devleti ile Kıbrıs Türk Devleti'nin eşit yetkilere sahip olduğu vurgulanan planda, iki kurucu devletin kendilerini, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası sınırları içerisinde ve hukukun üstünlüğü, demokrasi, laiklik ve temsili hükümet temel ilkelerine göre, kendi anayasaları altında özgürce düzenleyeceği kaydedilmişti. Plan uyarınca, her alanda tamamen eşit oldukları belirtilen Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum devletlerine tanınan yetkiler de aynıydı. Plan kapsamında Türk tarafı bazı toprak iadelerini kabul etmiş, iki taraf arasında toprak dağılımı yaklaşık yüzde 29, yüzde 71 civarında öngörülmüştü. Halen adanın yüzde 34 civarındaki toprağı -kapalı bölge Maraş dahil- Türk tarafının hakimiyetinde.
27- Annan Planı neden uygulanamadı, kim karşı çıktı?
Nisan 2004'de KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde yapılan ayrı referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından yüzde 65 oranında kabul gördüğü halde, Rum oylarının yüzde 75'i reddettiği için plan hayata geçirilemedi.
28- Yunanistan’da darbe davasından ne çıktı?
Yunanistan’da cunta hükümetine karşı açılan ve temyize giden dava sonunda "Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs'a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır” kararı verildi.
29- KKTC’nin nüfus değişimi nasıl oldu?
Kıbrıs Harekâtı’nın ardından güneydeki Türk nüfusu kuzeye, daha güvenli bölgelere göç etmeye başladı. 28 Ekim 1974 tarihinde İngiltere’nin arabuluculuğuyla gerçekleştirilen mübadelede 3308 Türk ve 2479 Rum diğer bölgeye göç etti. 1975 tarihine kadar kuzeyden güneye göç eden Rum sayısı yaklaşık 105 bin oldu. Yine aynı tarihlerde yaklaşık 170 bin Türk de kuzeye geçti. İlerleyen yıllarda başlatılan Kıbrıs’a teşviki göç ile 2013 yılı rakamlarıyla adada 160 bini Kıbrıslı, 130 bini de Türkiye’den göç etmiş yaklaşık 290 bin Türk yaşıyor. Adanın toplam nüfusu ise yaklaşık 1 milyon 100 bin civarında.
30- KKTC ne zaman kuruldu?
Kıbrıs Harekâtı sonrasında 1976'da Rauf Denktaş liderliğinde Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983'de Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi -Ankara'nın kararı doğrultusunda- "Self-determinasyon" hakkını kullanarak oybirliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etti. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve pek çok devletin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti. Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.
31- KKTC’yi kimler tanıyor?
KKTC'nin ilanı ve dünyaya kabul ettirilme süreci, Türkiye açısından başarılı bir mazi içermiyor.
Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye dışında - İslam ülkeleri ve Orta Asya cumhuriyetleri dahil- hiçbir devlet tarafından diplomatik olarak tanınmıyor. Bağımsızlık ilanından sonra Pakistan ve Bangladeş KKTC'yi tanıdığını ilan etse de uluslararası baskılar sonucunda bundan vazgeçtiler.
32- Denktaş "birleşik Kıbrıs"a karşı tek isim miydi?
Türkiye'nin kuruluşundan itibaren halledilmesi gereken bir sorun olarak duran Kıbrıs'ta yaşayan Türklerin mücadelesi sürdü. 1950'lerden itibaren Kıbrıs sorununun çözümü için büyük rol oynayan Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş da yaptıkları çalışmalarla dikkat çeken isimler oldular.
Kıbrıs'ta kurulan Türk Kurumlar Federasyonu Başkanlığı'na seçilmesiyle Kıbrıs sorununun çözümü için çalışan Denktaş, çeşitli dönemlerde Kıbrıs yönetiminde de yer aldı. 1958'de hükümetteki görevinden ayrılan Denktaş 1 Ağustos 1958'de, Türkiye'den desteklenen Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurdu. Kıbrıs sorunun çözümü için Ankara ve İngiltere ile devamlı temas halinde olan Denktaş, Kıbrıs'taki Türk direnişini örgütledi.
Kıbrıs darbesi öncesi Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevini üstlenen Denktaş, Kıbrıs Harekâtı sonrası Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin (KTFD) devlet başkanı seçildi. 1983 yılına kadar KTFD Başkanı olan Denktaş 1983 yılında ilan edilen KKTC'nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. 2005 yılına kadar görevini sürdüren Denktaş son dönemde Annan Planı'na karşı çıkmasıyla öne çıktı.
Londra'da hukuk tahsili gören ve sıkı bir müzakereci olan Denktaş, Kıbrıs'ta direnişi örgütleyen bir isim olmakla birlikte, "adada iki ayrı devlet" fikrini desteklediği için "birleşik Kıbrıs" çözümünün önünde engel olarak da görüldü. Denktaş, müzakerelerini yürütmekle birlikte Annan Planı'na da karşıydı. Bu tutumu, Annan Planı'nda Türk tarafı lehine önemli iyileştirmeler de getirdi. Planın, beklenenin aksine Güney Kıbrıs'ta reddedilmesi, "birleşik Kıbrıs"ı istemeyen tek liderin Denktaş olmadığını, Rum Yönetimi Lideri Papadopulos ve seçmenlerinin de "birleşik Kıbrıs"ı istemediğini ortaya koydu. Yıllarca adada barış söylemiyle dikkat çeken Güney Kıbrıs'ın sol partisi Akel de plana karşı çıktı.
33- KKTC’nin ekonomisi nasıl işliyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası camiada tanınmamasından dolayı ekonomik olarak Türkiye'den yardım alıyor ve para birimi olarak Türk Lirası kullanıyor. Resmen tanınmadığı için KKTC'nin neredeyse tüm ithalat ve ihracatı Türkiye üzerinden gerçekleştirilir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisi kamu sektörü dahilinde ticaret, turizm ve eğitimle beraber tarım ve imalat sanayinden oluşmakta. KKTC'nin kişi başı milli geliri ise 2011 yılı itibarıyla yaklaşık 15 bin dolar. KKTC ekonomisi 2010 yılından itibaren nispeten toparlanma sürecine girdi, 2010 yılında yüzde 3,7, 2011 yılında yüzde 3,9 büyüdü.
Türkiye 2013 ile 2015 yılları arasında KKTC'ye 3 milyar lira hibe veya kredi vermeyi onaylarken, yaklaşık 300 milyon lira da maddi yardımda bulunma taahhüdünde bulundu.
Adada su sorununun yaşanmasından dolayı tarım yeterince yapılamamakta. Başlıca tarım ürünü olarak da portakal ve limon yetiştiriliyor. Sanayi ürünleri Türkiye’den ithal ediliyor.
Tarımın yanı sıra KKTC’nin en büyük gelir kaynağını turizm oluşturuyor. Kumarın serbest olmasından dolayı özellikle Türkiye’den adaya giden turistler, KKTC ölçülerinde önemli bir ekonomik hacim yaratıyor.
34- Güney Kıbrıs'ın ekonomik yapısı nasıl?
En son IMF tahminlerine göre, kişi başına düşen milli gelir 28 bin 331 dolar seviyesinde ve bu gelir Avrupa Birliği (AB) ortalamasının üzerinde. Kıbrıs, yüksek potansiyelli bir altyapıya sahip olmasından dolayı denizaşırı işletmeler için yatırım bölgesi olarak görülüyor. Kıbrıs Hükümeti’nin ekonomi politikası, daha çok Avrupa Birliği'nin kriterlerini karşılama yönlü ilerlemekte. Avrupa Birliği'ne katılımın gereği olarak yeni üye ülkeler ile birlikte 1 Ocak 2008 tarihinde Euro ekonomik bölgesine dâhil oldu.
Güney Kıbrıs, "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak dünyada da tanınması sayesinde birçok ülke ile ithalat ve ihracat gerçekleştirebilmekte. Özellikle Yunanistan ile ortaklığı sayesinde ekonomi Kuzey’e göre çok daha gelişti.
AB'ye üyeliğin ardından önemli bir ekonomik destek de alan Güney Kıbrıs, tarihinin en büyük ekonomik sarsıntılarından birini bankacılık kriziyle yaşadı.
35- Türkiye’nin AB üyeliğinde Kıbrıs’ın önemi ne?
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği yolundaki en büyük engellerden birisini de Kıbrıs sorunu oluşturmakta. Her yıl açıklanan Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda yer alan Kıbrıs sorunu için, özellikle limanların ve havaalanlarının Güney Kıbrıs gemileri ve uçaklarına kapalı olması, ticaret yapılmaması ve mülkiyet hakkı konusu ile kayıplar için bir gelişme olmaması vurgulanmakta.
2013 yılında yayınlanan AB İlerleme Raporu'nda şu ifadeler yer aldı:
"Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimine yönelik kısıtlamalarıyla bağlantılı sekiz fasılda müzakerelerin açılmamasını ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmamasını şart koşmaktadır. Türkiye’deki ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki hava trafik kontrol merkezleri arasındaki iletişim eksikliği, Lefkoşa uçuş bilgi bölgesinde hava emniyeti bakımından ciddi tehlike oluşturmaya devam etmektedir.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde kayıtlı olan ya da son uğradığı liman Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde olan gemiler ve uçaklara yönelik kısıtlamalar yürürlükte kaldığı sürece, Türkiye bu fasla ilişkin AB müktesebatını tam olarak uygulama konumunda olmayacaktır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Türkiye davasında, kayıp kişiler konusu ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yerlerinden olmuş veya devamlı olarak yaşayan Kıbrıslı Rumların mülkiyet haklarına ilişkin kısıtlamalar konusu hâlâ çözülmemiştir."
36- AKP’nin planlarında Kıbrıs’ın yeri ne?
AKP Hükümeti'nin dış politikada Türkiye'nin elini güçlendiren adımını Kıbrıs konusunda attığı söylenebilir. Geleneksel yaklaşımın dışına çıkarak "birleşik Kıbrıs" çözümü kapsamında Annan Planı'nı destekleyen AKP, "Türk tarafının "çözümü istemediği" yolundaki geleneksel kanaatini sarstı.
Kıbrıs sorunu, 2002 yılında bu yana hükümette olan AKP'nin parti programında da yer aldı. AKP Parti Programı'nda "Kıbrıs sorunu’nun çözümünde, adadaki Türk halkının varlığının, kimliğinin ve kendi geleceğini tayin etme hakkının gözardı edilemeyeceği görüşünde olup; çözümün, adada mevcut iki devletin varacağı uzlaşmaya dayanması gerektiğine ve bu sorun çözümlenmeden Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliği’ne alınmasının, sorunu daha karmaşık hale getireceğine inanmaktadır" denildi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılı, 2023 için AKP'nin geliştirdiği "Siyasi Vizyon" belgesinde de Kıbrıs sorunu için Türkiye'nin her zaman çözümden yana olacağı vurgulandı.
AKP 2023 Siyasi Vizyon belgesinde şu ifadeler yer alıyor:
"Kıbrıs konusunda AK Parti’nin ve hükümetimizin bakışı ve politikası gayet açıktır. Adada eşit ve adil birliktelik için Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türkleri bu dönemde üzerlerine düşeni yapmışlardır. Birleşmiş Milletlerin barış planını onaylamışlardır. Ancak, başta BM ve AB olmak üzere, uluslararası camia bunun gereğini yapmamış, üzerine düşeni yerine getirmemiş, KKTC’ni yalnız bırakmıştır. Aksine, uzlaşmadan kaçan, BM’lerin planını reddeden Rum taafı ödüllendirilmiştir. Türkiye olarak elbette bunların farkındayız.
Bizim adalete ve hakkaniyete uygun çözümden yana tavrımızda bir değişiklik söz konusu değildir. Çözüm müzakereleri sürdürülürse şartlarımız bellidir. KKTC ve Kıbrıs Türkleri görüşmelere açıktır.
Ancak, şu husus iyi bilinmelidir ki; KKTC ve Kıbrıs Türkleri her ne olursa olsun yalnız değildir. Türkiye daima onların yanında olacaktır."
37- Çözüme ilişkin görüşmeler sürüyor mu?
Kuzey ile Güney arasında zaman zaman kesilen, zaman zaman artan görüşmeler Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in Mart 2013’te görevine başlamasından bu yana ivme kazandı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile yürütülen görüşmelerde halen somut bir adım atılamamasına karşın, görüşmeler olumlu bir atmosfer içerisinde yürütülüyor.
38- Adadaki doğalgaz araştırmaları sorunları nasıl etkiler?
Kıbrıs adasının çevresinde yapılan araştırmalara göre, deniz altında Kıbrıs’ın 100 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek 147 milyar metreküp hacminde doğal gaz yatakları bulunuyor.
Son 10 yıldır Kıbrıs yönetiminin arama ve çıkarma yönündeki girişimleri Türkiye tarafından engel olunmak istense de 2011 yılından itibaren Güney Kıbrıs çalışmalarını bu yönde hızlandırdı. Adanın doğusunda Lübnan kıyıları ile arada kalan 3 ve 13 numaralı parseller dışında 11 parsele ruhsat vermek için 2011’de ihale açtı. Ancak Türkiye’nin girişimleriyle bu anlaşma Lübnan Meclisi’nden geçmedi.
Kıbrıs yönetimi 12. parselde ise Noble Energy isimli Amerikan şirketi ile anlaşmaya vardı. 2014 yılı içerisinde İtalyan ENI ve Fransız Total şirketlerinin sondaj işlemlerine başlaması bekleniyor.
KKTC'de 16 Eylül'de yapılan toplantıda, Kıbrıs Rum yönetiminin adanın güneyinde sondaj faaliyetlerine başlaması halinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türkiye Cumhuriyeti ile Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması yaparak, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na (TPAO) adanın etrafındaki deniz sahalarında arama ruhsatı vermesi konusunda ilke mutabakatına varıldı.
39- Adada şu anda ne kadar asker var?
Kuzey Kıbrıs'ın 31 bin askerlik bir ordusu var. Askerlik süresi ise uzun dönem er 15 ay, kısa dönem er 8 ay. Bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "Kıbrıs Türk Barış Kuvveti" ismi adı altında yaklaşık 78 bin askeri adada görev yapıyor.
"Kıbrıs Ulusal Muhafızları" adı altında, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kara kuvvetleri, hava kuvvetleri ve deniz kuvvetlerinden oluşan birleşmiş silahlı kuvveti var. Kıbrıs Ulusal Muhafızları aktif kuvvetler, yedek kuvvetler ve milislerden oluşmakta. Kıbrıs Cumhuriyeti ordusu yaklaşık 60 bin kişiden oluşmakta. Bunun dışında Yunanistan Silahlı Kuvvetleri de Ada'da Kıbrıs Yunan Alayı (Elliniki Dynami Kyprou/ELDYK) konuşlandırmakta. Fakat ELDYK, Kıbrıs Cumhuriyeti askeriyesinin bir parçası sayılmamakta.
40- Kıbrıslı Türkler Türk askerine nasıl yaklaşıyor?
Kıbrıs'ta ticaret yapanlar için Türkiye’den askerlik yapmak için adaya giden askerler birer turist özelliği taşıyor. Çarşılarda genellikle askerlere yönelik dükkânlar bulunurken, ulaşım ücretleri askerler için ortalama 5 lira iken yerli halk için 2 lira; internet kafelerde çarşı izinlerinin olduğu günler (hafta sonları) saati 3 lirayken hafta içi 1 lira oluyor.
Kıbrıslı aileler kadınlara yönelik taciz olayları nedeniyle rahatsızlık içerisinde oluyor. Diğer yandan, Türk askerinin adadaki varlığından rahatsız olanlar, askerleri Kıbrıs sorununun çözümü önündeki en büyük engel olarak görüyor. Bu görüşte olanlar, uzun süredir Türkiye'nin adadaki askerlerini artık geri çekmesini istiyor.