Necdet Sevinç
01 Ocak 1970
Gazeteci, yazar
1944 yılında Gaziantep'te doğdu. Gaziantep Lisesi son sınıf öğrencisiyken okul dergisine “Allah'ın olmadığını” yazan felsefe öğretmenine bir gazetede verdiği cevap sebebiyle okuldan uzaklaştırıldı. Bu olaydan sonra, Gaziantep'te başladığı gazetecilik mesleğini devam ettirmek için İstanbul’a geldi. Haber ve Durum gazetelerinde çalıştı. 1969'tan itibaren Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu, Günaydın ve Kurultay gazetelerinde genel yayın müdürü ve köşe yazarı olarak görev yaptı. Yazılarından dolayı birkaç kez kurşunlandı. Hakkında en çok dava açılan ve yüzlerce yıl mahkûmiyeti istenen yazarlarımızdan oldu. Asliye Ceza, Ağır Ceza, Devlet Güvenlik ve Sıkıyönetim Mahkemelerinde yargılandı. 1974 affıyla Bayrampaşa Cezaevi’nden çıktı. 12 Eylül 1980 müdahalesinde tekrar tutuklandı. 1987 yılı sonuna kadar iki kez Bayrampaşa Cezaevi’nde, iki kez Paşakapısı Cezaevi’nde olmak üzere; Silivri, Kastamonu/Daday, Erzincan/Tercan cezaevlerinde yaklaşık 5 yıl yattı. Binlerce köşe yazısı yazdı.
22 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Ulus Mezarlığı'nda toprağa verildi.
ESERLERİ:
Yazarını Kurşunlatan Yazılar, Sanık Yazılar, Tutanak, Ferman, Ülkücüye Notlar, Ajan Okulları, Gaziantep'te Türk Boyları, Osmanlının Yükselişi ve Çöküşü, Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, Eski Türkler’de Kadın ve Aile, Osmanlılar’da Sosyo-Ekonomik Yapı, Arşiv Belgeleriyle Tehcir, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Pontus’la Hesaplaşma, Duruşmalar, Acının Tadı, Türkiyat.
HAKKINDA YAZILANLAR
Necdet Sevinç’in Antep’i yeniden savunması
Cazim Gürbüz
Yeniçağ 1 Şubat 2011
1968-69 yılları, öğrenciyim Atatürk Üniversitesi’nde. Bizim Anadolu Gazetesi’ni görüyorum bir arkadaşımın elinde, “Bu ne yahu? Ne biçim gazete? Çamur gibi... Erzurum Aziziye Gazetesi’nin sayfa düzeni ve baskısı bile bundan daha özenli” diyorum. “O çamurun içinde Necdet Sevinç diye bir pırlanta var, üslubu İlhan Selçuk’a çok benziyor, onu okumak için alıyorum, oku sen de seversin” cevabını alıyorum. Okuyorum, hak veriyorum arkadaşıma, ben de bir Necdet Sevinç tiryakisi oluveriyorum.
Necdet Sevinç’le bir gün aynı gazetede yazmayı düşlerdim. Bu güzel düş, 1992 yılında Ortadoğu gazetesinde yazmaya başlayınca gerçekleşti. Sonra Büyük Kurultay, sonra Yeniçağ...
Mücadeleci-gazeteciliğin Türkiye’deki ilklerinden biridir Necdet Sevinç. Türk ve Türkiye düşmanlarına karşı, kalemini bir silah gibi kullanır, attığını vurur ve döne döne dövüşür.
Ne var ki, -çoğu kimsenin sandığı gibi- bunlardan ibaret değildir Necdet Sevinç. O aynı zamanda iyi bir öykücü, usta bir deneme yazarıdır. Benim gibi o da, romanı hiç denememişti (ben hâlâ denemedim), konu Antep Savunması olunca, denedi ve başardı.
“İstiklâlin Bedeli” adlı bu romanı duymuştum, fakat okumak bir türlü nasip olmamıştı. Geçenlerde Ankara’da gördüm ve aldım (Bilgeoğuz Yayınları). 568 sayfalık bu belgesel romanı, çölde yanmış birinin bizim Kop Dağı’ndaki soğuk pınardan kana kana su içmesi gibi, içtim, serinledim; suyu bulup hayratı yapana dualar ettim.
Peşin peşin şunu söyleyeyim. Dini bütün bir adamımdır ben, gelgelelim, ne keramet gördüm 60 yıllık hayatımda, ne de mucize. Ben mucizeleri hep Türk tarihinde aramışımdır, bulmuşumdur da. Kurtuluş Savaşımızda bunun sayısız örnekleri vardır. Bu örneklerin en önemlilerinden biri de ‘Gaziantep Savunması’dır.
Üstad Necdet Sevinç, romanını biraz da zorunlu olarak Kıraç Ata adlı simge bir kişi üzerine kurgulamış. Kıraç Ata’yı Dedem Korkut’ça betimlemekte, güzellemekte: “Doksan tuğlu otağları kurdurmaz, doksan yere ipek halı serdirmez, gökyüzüne ala sayvan gerdirmezdi ama doksan ocakta koç kazanı kaynatırdı Kıraç Ata! Toylarda, düğünlerde doksan davul dövdürürdü. Som gümüşten sinilerde yemek yedirir, som altın taslarda ayran, gök rengi çini sürahilerde şerbet içirirdi. Yazıda, yabanda günde üç kez sofra kurdurup kaldırırdı. Az konuğa az, çok konuğa çok davar kestirirdi. (...) Kim köyüne, konağına gelirse, aç komaz doyururdu. Açık komaz donatırdı.
Sanki nurdan yaratılmış gibi ak yüzlü, ak saçlı, ak sakallıydı. Sıradağlar gibi uzanan ak kaşlarının altında kara üzüm kurusu gibi kapkara gözleri. O kapkara gözler ki; kızınca makineli tüfek yuvasına benzerdi, gülünce gülşene... Ak bıyıklarını, hilâl gibi dudaklarının iki yanından çenesine doğru sarkıtırdı.”
Romanda, mücadelenin ağır ve yıkıcı koşulları, dikkatli bir gözlemle ama tekrara ve ayrıntıya boğmadan akıcı bir biçemle aktarılırken; kahramanların iç dünyaları, özlemleri, tutkuları ve bilinçaltları başarıyla yansıtılıyor. “Çöl Güzeli” olarak nitelendirdiği Antep’i, ellere vermemek için hangi kutlu, hangi çetin, hangi inanılmaz işlerin yapıldığını anlatmaya bu köşe yetmez.
Ben, “Özakman’ın” Şu Çılgın Türkler “inin yanına en yakışacak eser bu kitaptır” diyeyim, siz anlarsınız ötesini.
Necdet Sevinç’i de Yitirdik
Erdem Yücel
hürriyetport
Türk Dünyası Araştırma Vakfı’ndan hiç beklemediğim bir mail aldım; Necdet Sevinç’i yitirmişiz!..
Yıllarca aynı gazete ve dergilerde birlikte kalem oynattığım, milliyetçi cephenin usta, saygın ve önemli kalemlerinden Necdet Sevinç’i yitirmiş olmamıza inanamadım. Evini aradım, eşiyle konuştum; ne yazık ki, haber doğruydu… Altı ay öncesi tutulduğu akciğer kanserinden ötürü Florance Nightangel Hastanesinde 22 Temmuz günü yaşamını yitirmişti. Bugün artık Necdet maddi âlemde yok, yazmış olduğu binlerce makale kitaplarıyla yaşayacak… Ülkücüler her zaman O’nu hatırlayacaklar…
Her canlının ölümü tadacağı bir gerçek ama insan yine de sevdiği dostlarının öleceğini bir türlü düşünemiyor, aklına getirmek istemiyor… Antik çağın ünlü düşünürlerinden Sofokles binlerce yıl öncesi insanın ölümden kaçamayacağını dile getirmişti;“İnsan konuşmayı, yüksek düşüncelerine kanat vermeyi, ülkeler idare etmeyi, soğuk gecenin kırağısından, rüzgârın savurduğu yağmurun oklarından korunmayı öğrenmiştir.Her tedbiri bilir, önüne çıkan hiçbir şeyden şaşırmaz. Yalnız ölümden nereye kaçacağını bilemeyecektir.”
Gerçekten de insanoğlu ölümden nereye kaçacağını bilemiyor, zaten kaçamıyor da…
Mevlana; “Ölüm yalnız eski bir evin yıkılıp yeni bir sarayın yapılması gibidir. Ölüm; perde arkasında mesut bir vuslattır. Fakat böyle saadetli bir vuslata, ferah bir saraya varabilmek için, bütün hayatını bir ölüm hazırlığı diye tanzim etmelidir” diyor.
Din kitapları, düşünürler ne derlerse desinler; bir insanın bir dostunu yitirmesi gerçekten çok acı… Necdet’in ölümünü duyar duymaz kısa bir süre içerisinde yitirdiğimiz gazeteci, müzeci ve akademik dostlar peş peşe gözlerimin önünden akıp gitti… Mehmet Emin Alpkan, Ahmet Kabaklı, Ahmet Topbaş, Abdülkadir Billurcu, İrfan Atagün, M.Ali Yörük, Sahir Özbek, Ahmet Menteş, Metin Pehlivaner, Cevdet Üstündağ, Cenk Alpak, Özcan Duru, Ümit Serdaroğlu, Necati Cumalı ve daha niceleri…
Necdet Sevinç ile yollarımız bir zamanların güçlü milliyetçi gazetesi “Bizim Anadolu” da kesişmişti… O günlerin “Bizim Anadolu” gazetesi milliyetçi çevrenin buluştuğu, bir gazeteydi. Gazetenin sahibi Mehmet Emin Alpkan, yozlaşmamış, çıkarları olmayan, idealist bir patrondu. Yazarlara hiç karışmazdı. Billurcu, Yörük, Yaşar Okuyan, Cemal Anadol ve benim de katıldığım yazarlar kadrosu gerçekten eğilmeden bükülmeden, çıkar gözetmeden, mideden bağlı olmadan yazıyordu. Böyle olunca da bazı çevrelerden tepki, tehdit alıyorduk. Necdet Sevinç, Gaziantep’ten İstanbul’a gazetecilik yapmak için gelmiş, temiz, milliyetçi bir arkadaşımızdı. Gaziantep yerel gazetelerinden sonra Haber ve Durum’da yazdıktan sonra Bizim Anadolu’ya gelmişti. Kısa sürede ülkücü ve gerçek milliyetçi çevrelere kendisini tanıtmış, sevilmiş ve sayılmıştı…
Necdet ile kanımız orada kaynamış, daha sonra Hergün ve Ortadoğu’da yine birlikte köşe yazarlığı yapmıştık… Ben gazeteden ayrıldıktan sonra Necdet, Kurultay ve Günaydın’da yazmış, sonradan yolumuz benim için kısa süreli olsa da Yeniçağ’da yine buluşmuştu…
Necdet ile ara sıra buluşur, geçmiş günleri yâd eder, çoğu zaman da telefonla konuşurduk… Her görüştüğümüzde bir zamanlar, bir basın ve ülkücü okulu olan Bizim Anadolu Gazetesi hakkında bir kitap yazmasını kendisinden isterdim. Yazacağını söylerdi ama ömrü vefa etmedi. Bilmem şimdi iş başa mı düştü…
Necdet Sevinç, basınımızın çok çile çekmiş yazarlarının başında gelenidir. Yazılarından ötürü Asliye Ceza, Ağır Ceza, Sıkı Yönetim, Devlet Güvenlik mahkemelerinde yargılanmış, 12 Eylül darbesinde tutuklanmış, birkaç kez Bayrampaşa, Paşakapısı, Silivri, Kastamonu/Daday, Erzincan/Tercan cezaevlerinde hapis yatmıştır. Yanılmıyorsam 1969 veya 1970 yıllarında Adalet Partisi ile MHP’nin koalisyon yapma teşebbüsüne karşı çıkmış, “Lağım suyuyla pınar suyu birleşemez” başlıklı yazısı o günlerin meclisinde fırtınalar koparmıştı.
Ölümünden sonra MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Ülküsünden ve ilkelerinden taviz vermeyen bu dava insanı, ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerinde her daim yaşayacak” diye bir taziye yayınlamış…
Şimdi sanırım Necdet’in ayağına karpuz kabuğu koyan milliyetçi geçinen yazarlar arkasından üzüntülerini dile getirerek, timsah gözyaşlarıyla yazılar yazacaklardır!..
Acaba onları yazarken aynaya bakarak kendi iç dünyaları ile hesaplaşacaklar mı?
Necdet, yaşamında birkaç kez kurşunlanmış, bir keresinde Bizim Anadolu’yu basarak ona kurşun yağdıranlara önündeki yazı makinesiyle karşı koymaya çalışmıştı… Geçmiş günlerle ilgili konuşmalarımızda MHP yöneticilerinin kadir bilmezliğinden hiçbir zaman şikâyet etmeyecek kadar asil bir ruha sahipti…
Arkasında binlerce köşe yazısının yanı sıra, Sanık Yazılar, Yazarını Kurşunlatan Yazılar, Tutanak, Ferman, Ülkücüye notlar, Ajan Okulları, Gaziantep’te Türk Boyları, Osmanlının Yükselişi ve Çöküşü, Osmanlıdan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, Eski Türklerde Kadın ve Aile, Osmanlılar da Sosyo-Ekonomi, Arşiv belgeleriyle Tehcir, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Pontus’la hesaplaşma, Duruşmalar ve Acının Tadı isimli kitapları bırakmıştır… Son olarak Gaziantepli Karayılan’ı yazıyordu…
Necdet Sevinç, son yıllarda çok sevdiği, yaşamını verdiği basından, köşe yazarlığından bazı çevrelerce uzaklaştırılmıştı… Buna üzülüyor, ancak bir şey söylemek de istemiyordu…
Ne denir; nur içinde yat aziz dostum… Yerini gerçekten kimse dolduramayacak…
BAŞSAĞLIĞI MESAJI
Bahçeli, Necdet Sevinç'in vefatı nedeniyle bir mesaj yayınladı
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gazeteci-yazar Necdet Sevinç'in vefatıyla ilgili yayınladığı taziye mesajında, "Ülküsünden ve ilkelerinden taviz vermeyen bu dava insanı, ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerindE her daim yaşayacak ve eserleriyle sürekli olarak hatırlanacaktır" dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gazeteci-yazar Necdet Sevinç'in vefatıyla ilgili yayınladığı taziye mesajında, "Ülküsünden ve ilkelerinden taviz vermeyen bu dava insanı, ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerinde her daim yaşayacak ve eserleriyle sürekli olarak hatırlanacaktır" dedi.
MHP Lideri Bahçeli, mesajında, Türk milliyetçiliğinin mümtaz isimlerinden ve simalarından birisi olan gazeteci-yazar Necdet Sevinç'in zamansız vefatının kendisini ve milliyetçi harekete gönül verenleri derinden etkilediğini belirterek şunları kaydetti:
"Türk basın ve düşünce hayatının bu seçkin şahsiyeti; hayatını davasına adamış, inandıklarından asla taviz vermemiş ve zorluklar karşısında hiç yılmamıştır. Merhum Necdet Sevinç'in Türk milliyetçiliğinin gelişmesi, büyümesi ve fikir kaynaklarının canlı kalması için takdir edilmesi gereken bir gayret ve emek sarf ettiği bilinen bir gerçektir. Ülküsünden ve ilkelerinden taviz vermeyen bu dava insanı, ülkücü-milliyetçi harekete gönül verenlerin kalplerinde her daim yaşayacak ve eserleriyle sürekli olarak
hatırlanacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle, merhum gazeteci ve yazarımız Sayın Necdet Sevinç'e Cenab-ı Allah'tan rahmet; ailesine, sevenlerine, camiamıza ve milletimize sabır ve başsağlığı dilerim."
VEFAT-HABER
Necdet Sevinç'i kaybettik
Gazeteci-yazar Necdet Sevinç, Hakk'ın rahmetine kavuştu. Bir süredir tedavi gören Sevinç, kaldırıldığı Florance Nightangel hastanesinde vefat etti. Sevinç'in cenazesi pazar günü Fatih Camii'nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Ulus Mezarlığı'nda toprağa verildi.
23 Temmuz 2011