YERALTI SERVETLERİMİZ
Muhterem Arkadaşlarım,
Yeraltı servetleri, özellikle madenler, milli sanayi, milli savunma ve enerji politikasının en önemli unsurunu teşkil eder. Kalkınmak, sanayi toplumu haline gelmektir. Sanayi ise, madenlere ihtiyaç gösterir. Bir makine yapmak için, demire, bakıra, krom ve alüminyuma sahip olmak gerekir. Çelik, sanayiin can damarıdır. Çelik yapabilmek için demire ihtiyaç vardır. Milli Savunma, devletimizin, ülke ve millet bütünlüğümüzün korunmasını üzerine almıştır. Bu korunmayı yapabilmek için, uçağa, topa, tanka, silâh ve diğer malzemeye lüzum vardır. Bütün bu savunma araçlarının yapılabilmesi, gerekli madenlere sahip olmakla mümkündür. Sanayi ve savunma, enerji kaynaklarına muhtaçtır. Petrol, kömür, uranyum, enerjide kullanılan madenlerin başında gelmektedir.
Milletlerarası politikada yürütülen rekabet ve mücadelenin ağırlık merkezi maden bölgelerine nüfuz etmek, bu bölgeleri şu veya bu şekilde kazanmaktır. Egemen bir devlet olarak yaşayabilmek, bağımsızlığımızı kaybetmemek için, yeraltı servetlerimize sahip çıkmak zorundayız.
Kalkınmamız, madenlerimizi üretip, dışarıya satmakla mümkün olabilir. Bunun için gereken her çareye başvurmak zorundayız.
Yeraltı servetlerimiz en kıymetli hazinemizdir. Bunları yabancı işletmelerden, yeraltında gömülü olarak yatan ölü servet durumundan kurtarmak zorundayız. Kapitalist ekonomi, özel sektör, kâr amacı güder. Daha çok kar elde edebilmek için, masraflı ve zahmetli madenleri işletmez. işlettiği madenlerde de maden cevherinin en kolay ve verimli kısmını çıkarır; diğer kısımlarını "maden kalmadı" diye kapatır. Unutmamak zorundayız ki, bu ülke hepimizindir. Bu ülkede gelecek nesillerin, evlâtlârımızın ve torunlarımızın da hakkı vardır. Milli şuur, bugün har vurup harman savurmayı, yarına hiçbir şey bırakmamayı men eder. İç ve dış özel şirketler, madenlerimizin, kaymağını alıp, yarına boş çukurlar bırakırlar. Tarih önünde, bizden sonraki nesillere yarın nasıl hesap vereceğiz?
Maden politikamız, akıl politikasıdır. Nadir madenlerimizi devletleştireceğiz. İç ve dış özel sektör, maden işletmeciliği yapamayacaktır. Türk Devletinin, Türk milletinin, Dokuz Işıkçı bir iktidarda, bütün madenleri arama ve işletme gücü olacaktır. Bugün dünyanın en büyük BORAKS maden rezervine sahip bulunmaktayız. Bu maden, dünyada sadece iki ülkede vardır. Boraks madeni ağır sanayiin birçok dalında kullanılmaktadır. En son tüze yakıtlarında da kullanıldığı için stratejik bir önem kazanmıştır. Boraks madenlerimiz, bize 800 milyar lira sağlayacak rezervdedir. 800 milyar lirayı düşününüz.
Milli savunma ve yurt güvenliği yönünden önem arz eden deniz kıyıları (sahiller) de devletleştirilecektir. Bugün deniz kıyılarımız bir spekülasyon konusu haline gelmiş milli ülkenin stratejik bir parçası olan sahillerimiz özel çıkarların yuvası olmuştur. Turizm Endüstrisini Geliştirme Kanunlarıylâ, kıyılarımızda yabancı devlet ve şirketlere toprak mülkiyeti kazanma hakkı sağlanmıştır. Sahiller gibi, kent arsa mülkiyeti sorunu da köklü bir şekilde yeniden düzenlenecektir. Arsa spekülasyonuna sön verilecektir.
Sağlık hizmetleri ve sigortalar bugünkü başı boş halinden kurtarılmalıdır. Bunun için sağlık hizmetlerini ve sigortacılığı da devletleştireceğiz. Bütün yurttaşlarımız sağlık hizmetlerinden eşit olarak yararlanacaktır.
SANAYİLEŞME SORUNUMUZ
Amacımız bağımsız ve büyük sanayi toplumu olmaktır. Seri üretim yapan, büyük üniteli dev sınai tesisler kuracağız. Sanayileşme hedefimiz, ihracata yönelmiş imalât; özellikle yatırım malları (makine yapan makine) endüstrisini kurmaktır. Montaj sanayii kalkınmamızı sağlayamaz. Montaj sanayiinde, makine ve parçalar dışarıda yapılır, ülkeye yeni bir ithalât biçimi olarak sokulur. Montaj sanayii, bir üretim malları sanayii olmayıp, tüketim sanayiidir. Tüketim sanayii ile ülkemiz hiçbir zaman kalkınamaz. Bu halde milli üretim malları sanayiini kurmak zorundayız. Sermaye malları veya üretim malları sanayii, makine yapan makine sanayii, demektir. Böyle bir sanayii kurduğumuz zaman, istediğimiz kadar fabrika yapabiliriz. Zira bu sanayii fabrika yapan sanayidir. Meselâ tarımsal kalkınmamızda gübre fabrikalarına ihtiyacımız vardır. Bugün ülkemizde bir gübre fabrikası açmak istediğimiz zaman, Amerika, Almanya veya Rusya ile bir anlaşma yapıyoruz. O ülkelerden gübre fabrikasının makine ve malzemelerini alıp getiriyor, istediğimiz bir yerde bunu monte ediyoruz. Bunun yerine biz, ülkemizde çok büyük bir makine sanayii (fabrika sanayii) kuracağız. Bu sanayi bize binlerce gübre fabrikası yapacaktır. Bu fabrika, gübre fabrikasını yapan bir fabrikadır.
Fabrika yapan fabrikanın en büyük özelliği şudur. Yukarıdaki misalimizde farz edelim ki, ülkemiz için gerekli gübre fabrikalarının hepsini kurduk. Yeni bir gübre fabrikası hiç bir zaman çimento fabrikası haline gelemez. Oysa, gübre fabrikası yapan fabrikada hazırlanacak ufak tefek bazı değişikliklerle gübre fabrikası, çimento yapan çimento fabrikası haline getirilebilir.
Sanayiimizi kim kuracak, kim finanse edecektir? Dokuz Işık Düzeninde ekonomimiz üç sektöre bölünecektir. Birinci sektör, kamu sektörü, devlet sektörüdür. Bu sektör devlet mülkiyetinde olacağı için, finansmanını devlet yapacaktır. Devlet sektörü, alt yapı yatırımlarını (yol, su, elektrik, baraj, liman, kanal, v.s.) harp sanayii yatırımlarını ve maden işletmeciliğini yapacaktır. Bu sektörde devlet sektöründen başka hiç kimse faaliyette bulunamayacaktır. Çünkü bu sektör devlet ve milletimizin varlık ve devamıyla ilgilidir. Stratejik bir sektördür. İkinci MİLLÎ SEKTÖRDÜR. Altı milli teşkilât bu sektörü meydana getirecektir. Bu sektör daha ziyade makine yapan makine sanayiini kuracaktır. Meydana gelen üretim araçlarının sahibi bu teşkilâtlara üye yurttaşlarımız olacaktır. Böylece temel sanayi, millileşeceği için, bu sektöre MİLLÎ SEKTÖR adını vereceğiz. Üçüncü sektör, özel sektördür. Özel sektör de sanayi yatırımları yapacaktır.
Sanayileşme bir teknoloji ve bilim işidir. En modern, en yeni teknolojiyi alacağız. Ancak bu şekilde, kalkınmış ülkelerle aramızdaki mesafeyi kısa zamanda kapatmış olabiliriz. İlim ve ilmi araştırmaya büyük miktarda ilim ve teknik adamı yetiştireceğiz. Üretimi arttıran tatbiki ve araştırıcı ilim dalına, tekniğe ilk planda yer vereceğiz. Eğitim sistemimiz, ülke gerçeklerine ve kalkınma hedeflerine göre yeniden planlanacaktır. Üretici, araştırmacı ve yaratıcı kafalara ihtiyaç vardır. Yetişmiş, uzman kafaları ihraç ettirmeyeceğiz. Bugün en güzide ve teknik film adamlarımız başka ülkeler tarafından ithâl edilmiş elimizden alınmıştır. Bunlara kalkınmamızda baş köşeye vereceğiz. Türk beyinin dışarıda, başka ülkeler tarafından sömürülmesinin önüne geçeceğiz. Buna müsaade etmeyeceğiz. Binlerce yetişmiş, dünya çapında kıymet arz eden elemanlarımız, gerekli ilgi ve değer bulamadıkları için, yabancı ülkelerde çalışmak zorunda bırakılmıştır. Unutulmamalıdır ki, bu güzide elemanlar, bu fakir milletin parasıyla meydana getirilmiştir. Beyin sömürü ve ihracına son verilmelidir.