« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Ağu

2017

MERÂGI, Muhammed Mustafa

Ali Cuma 01 Ocak 1970

Muhammed b. Mustafâ b. Muhammed el-Merâgi (1881-1945)

Tefsir ve fıkıh âlimi, fikir ve mücadele adamı, Ezher şeyhi.

7 Rebîülâhir 1298’de (9 Mart 1881) Mısır’ın Saîd bölgesindeki Circâ’ya (Girga) bağlı Merâga köyünde doğdu. Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten sonra ilk dinî bilgileri babasından aldı. Ardından Ezher’e girdi. Ali es-Sâlihî’den Arap edebiyatı tahsil etti ve onun edebî üslûbundan etkilendi. Daha sonra Muhammed Abduh’u tanıdı, onun tefsir, tevhid ve belâgat konularındaki derslerine devam etti. Zamanla yakın dostu olan Muhammed Abduh fikrî ve ilmî kişiliğinin gelişip olgunlaşmasında önemli rol oynadı.

1904 yılında tahsilini tamamlayan ve Ezher’den “âlimiyye” diploması alan Merâgi 1 Kasım 1904’te Sudan’ın Dongola şehrine kadı tayin edildi. 1906’da Hartum kadısı oldu. 1907’de şer‘î mahkeme müfettişlerinin seçimi konusunda Sudan kadılkudâtı ile aralarında ihtilâf çıkınca görevinden ayrılıp Mısır’a döndü ve Vakıflar Bakanlığı’nda din öğretimi müfettişliğine getirildi. Ancak bu defa Sudan kadılkudâtlığı görevi için yapılan teklifi kabul ederek 1 Ağustos 1908’de oraya gitti (Ebü’l-Vefâ el-Merâgi, s. 117; Fehd b. Abdurrahman bu tarihi 1909 olarak vermektedir [I, 189]). Sudan’daki görevi sırasında hâkimlerin yetişip meslekî tecrübe kazanması ve adliye teşkilâtının kurulup gelişmesinde önemli hizmetler veren, İslâm hukukunun en iyi şekilde uygulanması, kadılık mesleğinin itibarlı hale gelmesi için çaba gösteren Merâgi 1919’da Mısır’a döndü ve 9 Ekim’de şer‘î mahkemeler teftiş heyeti başkanı oldu. Adalet Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra 1923’te Yüksek Şeriat Mahkemesi başkanlığına getirildi. 1924’te Meclisü kibâri’l-ulemâ’ya katılarak Ezher’e döndü. Bulunduğu makamlarda hem fakih hem de bir uygulayıcı olarak öteden beri üzerinde durduğu ıslahata yönelik ciddi çalışmalar gerçekleştirdi. Başkanlığını yaptığı bir komisyon tarafından hazırlanan ahvâl-i şahsiyye hakkındaki kanun taslağının 1920 yılında kanunlaşmasında önemli rol oynadı. Mısır mevzuatındaki boşanmaya dair hükümlerin tâdil edilip talâkın yemin sayılmaması, üç talâkın bir talâk kabul edilmesi, torunun dedeye mirasçı olmasına imkân tanınması gibi hususlar yine onun ıslahatçı gayretleriyle gerçekleşti.

22 Mayıs 1928’de Ezher şeyhi olan Merâgi öğretim seviyesinin yükseltilmesi için çalıştı ve ıslahatçı faaliyetlerini sürdürdü. Geri kalmış müslüman milletleri eğitmek, onlara sağlam bir tevhid şuuru aşılamak, İslâm âlimlerinin bıraktığı ilmî mirası ihya etmek, gayri müslim toplumlara hurafelerden arındırılmış olarak İslâm’ı sunmak, mezhepler arasındaki farkları asgariye indirmek gibi hususlar onun Ezher’i geliştirmek için ön plana çıkardığı faaliyet alanlarıydı. Merâgi bu çalışmaları sırasında birçok akım ve meslek mensubuyla, ayrıca ülke idaresine hükmeden işgalcilerle mücadele etmek zorunda kaldı. Çeşitli engellerle karşılaşması yüzünden 10 Ekim 1929’da Ezher şeyhliğinden istifa etti. 1935 yılında öğrenci ve öğretim elemanlarının tekrar görevine dönmesi için gösteriler düzenlemesi üzerine 27 Nisan 1935’te eski görevine getirildi ve hayatının sonuna kadar bu görevini sürdürdü. 23 Ağustos 1945’te İskenderiye’de istirahat maksadıyla bulunduğu hastahanede vefat eden Merâgi’nin cenazesi önce evinin bulunduğu Hulvân’a götürüldü; daha sonra Kahire’ye nakledilerek Ezher Camii’nde Seyyide Nefîse Kabristanı’nda toprağa verildi. Şahsiyetli, vakarlı bir ilim ve fikir adamı olan Merâgi yumuşak tabiatlı, mütevazi ve gerçeği söylemekten çekinmeyen bir kişiydi. Kral Fârûk’un, boşadığı hanımının bir başkasıyla evlenmesini engelleyecek bir fetva istemesi üzerine Merâgi ona karşı çıkmış ve isteğini kabul etmemiştir.

Mısır’ın siyasî açıdan çok kritik bir döneminde görev yapan Merâgi siyasî tartışmalara katılmış, ülkenin iç ve dış siyasetinde etkili olmuştur. Sudan başkadılığı sırasında İngilizler’in Sudan genel valisi Sir Reginald Wingate’in, hilâfetin Kureyşliler’e ait olduğu meselesini de gündeme getirip Osmanlı hilâfetinin gayri meşrû olduğu iddiasıyla Mekke’de baş kaldıran Şerîf Hüseyin’i yeni halife olarak ilân etme planlarına karşı çıkmıştır. Merâgi, Wingate’e yazdığı mektupta halifelik hakkındaki fikirlerini açıklamıştır. Ona göre hilâfet meselesi tamamen dünyevî bir konu olup dinle ancak belli bazı bağları vardır. Hz. Peygamber, Arap kabileleri arasında bir iktidar mücadelesine yer vermemek için halifenin Kureyş’ten olmasını istemiştir. Fakat daha sonraki dönemlerde ulemânın çoğu artık halifenin Kureyş’ten olması zorunluluğunun kalmadığını ifade etmiştir. Merâgi, mektubunu Osmanlı halifelerini savunmak için değil meseleye tarihî ve dinî bir açıklık getirmek için kaleme aldığını özellikle belirtmekle birlikte ortaya koyduğu gerekçeler Osmanlı hilâfetinin dinî açıdan meşruiyetini güçlendirmiştir. Bu arada müslümanların Osmanlı olmayan bir kişiyi de halife olarak seçebileceklerini söylemiş, ancak bunun zorluğuna dikkat çekmiştir (Merâgi’nin mektubu için bk. Kedouri, s. 208-212; bu konuda ayrıca bk. Enver el-Cündî, el-İmâm el-Merâgi, s. 112 vd.).

Merâgi, hilâfetin Türkiye’de ilgasından sonra ortaya çıkan durumu müzakere etmek için 25 Mart 1924’te bir araya gelen Mısır ulemâsı arasında yer almış, toplantı sonunda kaleme alınan karar metninde hilâfet makamının artık boş olduğu, dolayısıyla müslümanların Osmanlı halifesine itaat zorunluluğu bulunmadığı ifade edilerek yeni bir halifenin belirlenmesi için bütün müslümanların temsilcilerinin katılacağı bir toplantı düzenlenmesi çağrısında bulunulmuştur (Kedouri, s. 183; Görgün, s. 23). Kral Fuâd’ın 1936’da vefatından sonra tahta geçen oğlu Fârûk’un hocası ve en yakınındaki kişilerden biri olarak onun halifeliği üstlenebileceğini düşünen Merâgi’nin bu yönde teşebbüsleri olmuşsa da bunlardan bir sonuç çıkmamıştır (Kedouri, s. 203 vd.). Merâgi, iki ülke arasında 1936’da yapılan ittifak antlaşmasına dayanarak Mısır’ı İngiltere’nin yanında II. Dünya Savaşı’na sokmak isteyen İngilizler’e karşı da mücadele etmiştir.

Eserleri. Merâgi hacimli çalışmalar yapmaya fırsat bulamamışsa da pek çok makalesi ve eseri mevcut olup bazıları şunlardır: 1. Bahs fî tercemeti’l-Kur?âni’l-Kerîm ve ahkâmihâ (Kahire 1355/1936; Beyrut 1401/1981). 2. ez-Zemâletü’l-insâniyye. Londra’da dinlerle ilgili bir konferansa sunulmak üzere kaleme alınmıştır (Kahire 1936). 3. el-Vahdetü’l-İslâmiyye ve’l-vahde ve’s-siyâde ve nûrü’l-İslâm (Kahire 1355). 4. ed-Dürûsü’d-dîniyye (Kahire 1938-1940). Merâgi’nin ramazan aylarında Kahire ve İskenderiye camilerinde verdiği vaazlardan oluşan eserin bir önceki eser gibi bazı sûrelerin tefsirini ihtiva ettiği ve Kral Fârûk’un bu vaazları dinlediği zikredilmiştir. 5. Tefsîrü sûreti’l-Hucurât (Kahire 1940). 6. Tefsîru sûretey Lokmân ve’l-?Asr (Kahire 1943). 7. Buhûs fi’t-teşrî?i’l-İslâmî ve esânîdi kanûni’z-zevâc ve’t-talâk (Kahire 1346). 8. el-Fethu’l-mübîn fî tabakati’l-usûliyyîn (Kahire 1950). 9. ez-Zevâc ve’t-talâk fî cemî?i’l-edyân (Kahire 1966). 10. Hadîsü ramazân. Furkan, Lokmân, Hucurât, Hadîd ve Asr sûrelerinin tefsiridir (Kahire 1982). 11. Kitâbü’l-Evliyâ? ve’l-mahcûrîn. Yazma nüshasının Ezher Kütüphanesi’nde bulunduğu belirtilmektedir (Ali Abdülazîm, II, 42).

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 86140

ulkucudunya@ulkucudunya.com