Çürümüş bir şeyler var... Sarayında...
Aydın Engin 01 Ocak 1970
Başlık dört yüz yıl öncesinden, Shakespeare’den esinlendi.
Genç Hamlet öfkesini haykırır:
-Çürümüş bir şeyler var Danimarka Sarayında... Bu kalın duvarların ardında çürümüş bir şeyler var...
Entrikanın, sinsi iktidar hesaplarının kol gezdiği bir saraydan söz ediyor...
“İktidar kirletir” derler...
Zaten temiz değilsen ne olur?
Kir katlandıkça katlanır, kabardıkça kabarır.
Yine Shakespeare cevaplasın. Bu kez Macbeth’ten. Lady Macbeth konuşuyor:
-Ah, Arabistan’ın bütün kokuları, okyanusların bütün suları arındıramaz bu eli...
Danimarka Sarayı ya da Macbeth’in şatosu ile bire bir bir benzerlik, paralellik kurduğum filan yok.
Benimki sadece bir esinlenme...
“Çürümüş bir şeyler var Saray’ında” cümlesini yazdıran bir esinlenme...
***
AKP’nin için için kaynadığını, “çelik disiplin altında sağlam bir parti” algısının ağır ağır ama gitgide hızlanarak çatırdamaya başladığını görmemek için siyasal kör olmak gerek.
Karadeniz kıyısındaki kentlerde konuşurken de, bilmem ne tesisi açılışında kükrerken de, 39. Muhtarlar Buluşması sırasında Saray’ın duvarlarını çınlatırken de alttan alta bir kaygı, 2019 üstüne kurulu iktidar hesaplarının tutmayabileceğinden derin bir ürküntü gitgide elle tutulur, gözle görülür oldu.
“Metal yorgunluğu” gibi bir mühendislik terimini ödünç alıp partiye yeniden çekidüzen vermek üzere başlatılan siyasal operasyonlar partideki çatırtıyı dışa taşımaya başladı.
Alın AKP medyasında yazan çizenleri... Düne kadar çıt çıkaramayan, zırvalara kılıf bulmakta hüner gösterenler şimdi “Şu yanlış oldu, bu öyle olmamalıydı” yollu cümleler kurmaya başladılar.
Düne kadar “Reis’e biat etmemiş ve etmeyecek” gazetecileri hedef tahtasına koyup, kalleşçe kalem saplayanlar bugün içlerine döndüler.
Kalem kılıç olaydı, AKP medyasında “Kan gövdeyi götürüyor” diye yazmak hiç de abartı olmazdı. Durmak ve durulmak bilmeyen bir “iç itiş kakış” su yüzüne çıktı.
Kapalı kapılar ardında yürütülen operasyonlarda parti içi makam, rütbe hesaplarıyla görevden alınan AKP yöneticileri düne kadar “kan tükürüp kızılcık şerbeti içtim” demeyi erdem ve adap bellemişken şimdi seslerini yükseltmeye başladılar.
İri kıyım iş insanlarının örgütüne “Eyyy TUSİAD” diye naralanıp, kendi zenginini yaratmak için yaslandığı, desteklediği, önünü açtığı alternatif işveren örgütleri bile AB ve özellikle Almanya ile ilişkiler üstüne kaygı sınırını aşıp korku sınırına gelip dayandılar. Demokraside ve hukukta AB ölçütlerine önem vermiyorlar ama ekonomide ipleri koparmaya gidebilecek bu yönelimden de ölümüne korkuyorlar.
Şimdilik gazetecilerin kulaklarına “N’apıyor bu adam... Bu hesap yanlış hesap, bu yol çıkmaz sokak” diye fısıldamaya başladılar. Üstelik fısıltının tonu gitgide yükseliyor; “Bunları söyledim aman sakın adımı anma” uyarıları gitgide silikleşiyor...
***
Yine yazının başlığına dönelim:
-Çürümüş bir şeyler var... Sarayında...
Ve ekleyelim: ...
-Çatırtılar kulaklarımıza kadar ulaşmaya başladı...