« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Şub

2007

Din, roman ve milliyetçilik

Hadi ULUENGİN 20 Şubat 2007

DEDİK ki, bir Batı ideolojisi olan milliyetçilik siyaset düşüncemize büyük rötarla girdi.

Bu gecikme, yine aynı kökenden inen roman açısından çok daha fazlasıyla geçerlidir.

Dolayısıyla da, Türk edebiyatında bir Balzac, bir Hugo veya bir Mann gibi, köklü ve derin toplumsal dönüşümleri kurgusal biçimde satıra dökmüş yazar sayısı gayet sınırlıdır.

Ancak, yine gecikmeli olsa bile Kemal Tahir burada bir istisna oluşturur.

* * *

İSTİSNA oluşturur, çünkü bilhassa "Köyün Kamburu", "Yedi Çınar Yaylası" ve "Büyük Mal" başlıklarıyla son dönem İmparatorluk Anadolu’sunu işleyen dev üçleme, bırakın romanesk boyutu, tarih sosyolojisi açısından dahi bugün hálá aşılamamıştır.

Ve bu üçleme, mülkiyetin "İslamileştirilmesi" üzerine kuruludur.

Geri planda, Tahir’in deyimiyle "1. Ermeni Kıyamı", "2. Ermeni Kıyamı" derken, daha 1915 Tehcir’inden çok önceki gelişmelerle birlikte, özellikle toprak ve mal; kısmen de esnaf ve zanaatkár mülkünün gayr-imüslimlerden kopartılması süreci vardır.

Diyebiliriz ki, yukarıdaki süreç, 2. Abdülhamid’in zahiren "pan - İslamist"; ama aynı zamanda "pre-modern" ve "pre-milliyetçi" politikalarıyla, devlet mekanizmasının taşrada ilk "Türk - Müslüman burjuvazi"nin nüvelerini oluşturmaya başlamasına tekabül eder.

* * *

OYSA, yukarıdaki Müslüman ahali ezici çoğunluk olarak Türk etnisiteden iniyordu.

Ancak modern "milli bilinç" henüz doğmadığından kendisini öyle hissetmiyordu.

Burada diğer bir romancının, Yakup Kadri’nin İstiklál Harbi anısından örnekleyelim.

Perşembe günkü yazımda "t" imlásını yanlış yazdığım o "etrák-i bi idrak" Türk, aşağılama addettiği bu kimliği reddediyor ve "estağfurullah" diye karşılıyordu.

Dolayısıyla, İttihat Terakki ve ilk Cumhuriyet dönemleri dahil, yukarıdaki Türk kimliği iyi kötü oturana dek, "ulus" kavramı çok büyük ölçüde İslamiyet’le özdeşleşti.

Ve işte bunun içindir ki, "din" Türk milliyetçiliğinde daima hayati bir öğe oluşturdu.

* * *

BURADAKİ ilk unsur, İmparatorluk’ta mevcut "millet" tanımından kaynaklanır

Çünkü, gökten zembille inmeyen ve sancılarla doğan "ulus devlet" henüz "fikriyat oluşumu" aşamasındayken, ister istemez, geçmişin kıstaslarını kullanmak zorunda kaldı.

İkinci olarak, büyük çoğunluğun İslami aidiyetten olması; laikleşmeyi seçseler dahi yönetici elitlerin de aynı aidiyeti paylaşması, "din, eşittir ulus" koşutluğunu getirdi.

Ve nihayet üçüncü olarak, zaten o din kültüründe kök salmış olan "Dár-ül Harp" kavramının kolektif hafızada "Düvel-i Muazzama"yla bütünleşmesi; yerli Hıristiyan ahalinin ise onun uzantısı addedilmesi, Türk milliyetçiliğinde kesin bir "bilinçaltı dinilik" yarattı.

Kemal Tahir’in romanındaki "Büyük Mal" paylaşımı ise bütün bunların hem sonucu, hem de sebebidir ki, tarihi süreçte birbirlerinden ayırması zordur.

* * *

VE, 19. Yüzyılın nihayetlerinde o "Büyük Mal"la palazlanmaya başlayan burjuvazi daha sonra 1915 Tehcir’iyle; 1923 Mübadele’siyle; 1942 Varlık Vergisi’yle; 1956 6 - 7 Eylül’üyle; 1964’ün Kararnamesi’yle seküler ama yine de İslami aidiyetten bir sınıf olarak boy attı.

Káh taşra, káh metropol ağırlıklı olarak da kendisine "milliyetçilik" ideoloji üretti.

Dünkü muhafazakárların "Türk - İslam sentezi" formülünü seçmesi, bugünkü "ulusalcılar"ın ise o 6 - 7 Eylül’e "komprador millileştirmesi" demesi tesadüfi değildir.

Bunun derin bilinçaltında "sınıfsal çıkarlar" ve onların oluşturduğu ideoloji vardır.

Tıpkı, kendi gitmiş adı kalmış yadigár, Anadolu’da hálá çok kullanılan "gávurun tarlası" veya "keferenin bakkalı" deyimlerinde de aynı bilinçaltı derinliğin olması gibi!

"Sınıfsal milliyetçilik"e giren bu konuyu bir haftalık izin sonrasına bırakıyorum.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 36158

ulkucudunya@ulkucudunya.com