Particiyim ve ben artık devletim!
Servet Avcı 01 Ocak 1970
Almanya'da Merkel'in partisi Hristiyan Demokratlar'ın üye sayısı 430 bin... Bizdeki iktidar partisinin üye sayısı ise 9 milyon 400 bin... Yani bizdekinin küsuratı kadar!..
Yine Almanya'da Sosyal Demokrat Parti'nin üye sayısı 440 bin... İkisini toplayıp 10'la çarptığınızda AKP'nin üye sayısına yine yetişmiyor!..
İngiltere'de İşçi Partisi'nin üye sayısı 650 bin civarında... Muhafazakâr Parti'nin bu rakama yetişmesi mümkün görünmüyor...
Fransa'da partilerin tamamının üyelerini toplasanız üye sayısında 1 milyona yaklaşamıyorlar bile... 45 milyondan fazla seçmene sahip Fransa'da UMP'nin üye sayısı 200 binden aşağı doğru erirken Sosyalist Parti'nin üye sayısı 170 bin...
***
70'li 80'li yıllarda milyonlarca üyeye sahip Avrupa'nın köklü partilerinde şimdi durum böyle... Avrupa'da örgütlenme biçimleri ve yönetim anlayışları değiştikçe partilere üyeliğin anlamı da azalıyor... İletişim alanındaki yeni teknikler, kişiye farklı alanlarda yönetimleri etkileme imkânı sunuyor ve parti üyeliği gitgide cazibesini kaybediyor...
Parti üyeliklerindeki azalmada en dikkat çekici taraf ise, özellikle gençlerin particiliğe soğuk kalması... Avrupa'nın hemen hemen bütün partilerinde üye yaş ortalaması gittikçe yükseliyor...
Bizde durum neden farklı? Bu, sadece aidiyet duygusuyla açıklanabilir bir şey mi?
Bizde farklı... Çünkü parti demek, devlet demek, devlet imkânı demek...
Parti demek, işe alımlarda, mülâkatlarda on adım öne fırlamak demek... Yazılı sınavda alınan puanın, liyakatin ve ehliyetin çöpe atılması demek...
Parti demek, 'hamili kart yakınımdır' muamelesi görmek, bu imkânı olmayana 'ikinci sınıf' muamelesi yapılabilir demek...
Parti demek, terfi demek, rütbe demek, makam demek, tayin demek...
Parti demek, tüm kamu gücünü arkaya almak demek...
Parti demek, iş yaparken maliyeciden korkmamak demek...
Parti demek, partili bir müteahhidin yanında işe girmenin veya çocuğu taşeron firmada işe sokmanın ilk adımı demek...
Parti demek, okulda, işte, hastanede, adliyede, karakolda 'tarif edilemez ferahlık' demek...
Parti demek, 'beyaz olmak' ve zencilerin arasından sıyrılmaya çalışmak demek...
***
Partilerin devlet veya devletlerin parti olduğu sistemlerde karıncalar aslanları boğabilir... Aslan, ancak 'itaat potansiyeli'yle ayakta kalabilir...
Yaşamak için partici olmak zorunda kalan kitleler veya bireylerin artışı, Batı'daki yönetim anlayışlarıyla makasın nasıl açıldığını da göstermesi bakımından ilginç sonuçlar içeriyor...
Henüz "Partiye üye olmayan insan mıdır, değil midir?" aşamasına gelmiş değiliz!.. Teorik olarak herkes eşit!.. İktidar partisine üye olanlar çok daha eşit!..
Aslında iktidar partisi de kendisinden önceki adaletsizliklerin oluşturduğu zeminde hayat buldu... Sonrası kendi iddialarıyla çelişir bir şekilde gelişti... Doğrusu bu çarpıklık, siyasette yeni bir alan açıyor... İktidar nimetleri herkese yetiştirilemeyeceğine göre, iktidar partisinin kendi içinde de 'imkân verilmiş diğeri'ne ve sisteme karşı olumsuz elektrik birikiyor... Muhalifler için değerlendirilmesi gereken, adaletsizlikten bunalmış bir insan rezervi ortaya çıkıyor...
Yaş gruplarına baktığımızda, özellikle hayata tutunma aşamasındaki gençlerin çok büyük itirazları olduğu görülüyor... Sınırlı kamu imkânları dağıtılırken, adaletsizliklere şahit olan bu gençler, muhalif siyasî hareketlerin, demokratik anlamda, en ciddi ve en büyük gücünü oluşturmaya adaylar...
Önümüzdeki dönemin en belirleyici gücü, genç seçmenlerin tavrı olacak... Adaletsizliğe karşı çok daha az tahammüllü, idealist ve hayata tutunma mücadelesi veren gençler... Çözüm üretme gücü pörsümemiş, medya tekellerini sosyal medyayla kıran gençler... Kendi geleceğiyle ülkenin geleceğini buluşturmuş gençler...