Tarım Bakanlığı lağvedilmeli mi?
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Kusura bakmayın yazmamak biraz uzadı. Başka bir şey mi yaptım? Yoo, okudum, film seyrettim, yan gelip yattım, kısa geziler arasında Taşoz Adası’na da gittik. Kavala’da oralı Türklerin işlettiği deniz kıyısında bir lokantada en leziz ve bol çeşitli Yunan yemeklerini, hele hele keçi peynirli fırında patlıcanı, 8 kişi, Türkiye’nin en az yarı fiyatına yiyince, ne oluyor dedik.
Yunanistan “kriz”de biliyorsunuz. Kişi başına geliri 24 bin Avro, bizde ise abartılı 8 bin Avro kadar. Asgari ücret orada 700 Avro gibi, bizde ise 400 Avro’yu zor bulur. Peki, nasıl oluyor da geliri bizim 3 katı olan Yunanistan’da yemek fiyatları, benzer lokantalar eşdeğer alınırsa, iki kata yakın ucuz oluyor?
Bu soruların yanıtı herhalde iki ülke arasındaki yapısal farklılıklarda yatıyor.
İlk akla gelen, bu lokantalara Yunanlılar ile Türklerin gidebilme sıklığı. “Zenginlik” ne kadar yaygın? Bizde o lokantalara o parayı verenler gidiyor... Yunanistan’da ise genellikle herkes mi?! Müthiş gelir eşitsizliği! Hemen bakıyorum: Bu eşitsizliği anlatan Gini katsayısı bizde 0.40, komşuda 0.34 yani, çok daha adaletli.
Sonra piyasadaki gıda fiyatlarının karşılaştırması da bir fikir verebilir. Bir diğeri, turizm Yunanistan’ın canı ciğeri, bu nedenle fiyatlar çok düzenli. Kazıklamak sözcüğü yok gibi.
‘2019’da görürsünüz...’
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na girmek için Yunanistan’ı kullandım..
Videoyu izlemişsinizdir. Fındık üreticisi 2019’da görürsünüz diye dört dörtlük bir söylev çıkartmış, kapatalım burayı ve İstanbul’a mı yığılalım, diyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Türkiye’nin tarımında, gıdasında ve hayvancılığında patlama yapması için mi var, yoksa çökertilmesi için mi? Ağır oldu, biliyorum.
Bizim Mehmetler Van’ın köyünde buğday ekimini yıllar önce bıraktı. Hayvancılığı da aynı gerekçeyle, “salak olmamak için” bıraktılar. Yoncalığa yöneldiler, çünkü yem sıkıntısı var, yonca para ediyor. Romanya’dan hayvan ithalatı yaparken samanı da Bulgaristan’dan alıyoruz haberlerini düşünün.
Tarım Bakanlığı’nın 2017 faaliyet raporunu inceliyorum. Eğitimler, gıda güvenliği için çalışmalar, hibe ve faizsiz krediler... Şüphesiz ki niyetle iyi. Ama çıktıları çok verimsiz gibi. Millet neden tası tarağı toplayıp kentlere yığılıyor?
Fındıkçı niye ağlayıp duruyor?
Orta büyüklükte bir fındık üreticisinin yıllık bazda asgari ücreti nedir? Hayvancılık neden geliştirilemiyor? Bütün tarım üretiminde verim neden düşük, belki Hollanda’nın yarısı kadar. Rakam vermiyorum, meselenin özüne değiniyorum..
Bakanlık kapansa mı dedim bir dostuma geçen gün. Alkış gönderdi. Şöyle mesela 21 kişilik, üreticilerin de içinde olduğu bir uzmanlar kurulu. Mesela bir yıl boyunca sadece hayvancılığı Avrupa üretim düzeyine çıkartacak politikalara yoğunlaşılsa sorunu çözmek için? Üreticiyi memnun etmenin bin bir yolu var, verimini artırmak ve para kazanmasını sağlamak başlıca iki konu.
Fındık, hayvan, buğday vb. üreticisi kazanç elde edemiyorsa, canına tak dediğinde kente göçer. Bugüne kadar hükümetin politikaları bu göçü teşvik etmek oldu. Yoksa 15 yılda kırsal nüfus oranının yüzde 45’lerden yüzde 21’lere inmesi mümkün değil.
Bu tarafta kâr, orada zarar
İkincisi şu: Diyelim 1000 önemli sanayi, ticaret, hizmet şirketi büyük kârlar elde ederken, tarım alanında neden kazançlar düşük, fındık üreticisi ağlayarak tehdit ediyor, dışarıdan ithalatla yaşıyoruz?
Sadece bu karşılaştırma bile büyük adaletsizliği gösteriyor olabilir. Tarımsal üretimde, üretici ile tüketici arasında “yeni normlar” kurulmalı. İktidarlar temel gıda maddeleri fiyatlarını baskılayarak seçmene hoş görünebilir. Biz de pahalılığı utanmazca sivri biberde ararız. Üretici veriminin son derece artırılarak, pazarda tüketimi rasyonalize eden daha iyi bir fiyatlanma gerekiyor.
***
Bu arada en üst düzeyde rüşvetçilerin, yolsuzların dışarıya çıkamayacakduruma gelmesini seyrediyoruz. Bu adamların hesaplarını siyasi olarak kapatmıştı iktidar, şimdi başka kılıklarda ve hesaplarla yeniden açılma dönemine girdik. Bu hesabın ülkemizde de açılacağı zamanları göreceğiz.