Teşkilât-ı Mahsusa...
Osman Toprak 20 Şubat 2007
Teşkilât-ı Mahsusa tüm İslâm dünyasının desteklediği bir servisti
“Kazanılan savaşlarda dedemin ismini yazmıyorlar, çünkü oralarda kahramanlık destanı yazıldı. Çanakkale’de orduların komutanı Enver Paşa’dır. Atatürk’ü oraya gönderen dedemdir. Kurtuluş Savaşı’nı yapan askerlerin temeli İttihat Terakki’ye dayanır. Trablusgarp’ta beraberdiler, Libyalıların İtalyanlara karşı verdiği mücadelenin tohumlarını atmışlardı.” (Arzu Enver Sadıkoğlu, Enver Paşa’nın torunu, Zaman Gazetesi, Turkuaz eki)
Türkiye, istikrarını bulamamış, kendine tayin ettiği hedefler bakımından kat ettiği mesafenin ölçüsünü tam olarak anlayamamış bir ülke. Bütün yerleşik siyasî, askerî, idarî kurum ve kuruluşlarına karşılık hâlâ puslu havanın üzerine bir anda çökeceği endişesini üzerinden atamadı. Dünyanın hükümranlığını ellerinde tutmak isteyenlerin, yeryüzünün zengin maden, petrol ve enerji yataklarına sahip veya hakim olmak için verdiği mücadelelerin fırtınasından en çok etkilenen ülkeyiz. Gittikçe silinen hafızamıza, kendi efsanelerini yerleştirmek, bizleri kendi yarattıkları kahramanların maceraları ile oyalamak isteyenler elimizden önce mazimizi sonra da atimizi çalmak derdindedir. Millî hafızamız, akla hayale gelmedik suikastler, eylemler, gösteriler, cinayetler, savaşlar ve ideolojiler ile ne kadar boşaltılmak istenirse istensin, arkamızda bıraktığımız imparatorluk dünyasının bizi diri tutan gücünü hep yanımızda hissetmenin gururu ile ayakta kaldık.
Milletlerin ve devletlerin geleceği şekillendiren öngörüsünde hâlâ bir kimlik ve güç sahibi olarak varlığımızı kabul ettirebiliyorsak “istiklâlin ve istikbalin” bizim için temel unsurlar olduğu gerçeğine olan inancımızdandır. Particilik, hizipçilik, fırkacılık gibi “iç meselelerimizi” sadece kendi kavga anlayışımızın bir eseri sayıp, “dış meselelerimizde” hem iktidarın hem de muhalefetin ancak bize yakışan bir tavrın sahibi olmalarını beklememiz ve onlardan buna uygun adımlar görmemiz temel arzumuzdur. Hrant Dink cinayeti ile bir kez daha sarsılan gündemimiz, bizleri sahip çıkmamız ve hesap sormamız gereken meselelerden bir anda uzaklaştırdı, bütün dünyanın gözünde katliâmcı(!) kimliğimizi bir kez daha ibraz ettirdi. İstanbul’da, neredeyse canlı yayında işletilen Hrant Dink cinayeti bir kez daha dikkatleri istihbarat örgütlerine ve bizzat istihbarat kavramına çevirmiştir. Katiller yakalandığı halde, arkalarındaki güç veya güçler de ortaya çıkarılamamıştır.
Bu sıcak gündeme vakıf olmak, dünyada cereyan eden savaşın istihbarat cephesinde yaşananları anlayabilmek pek çoğumuz için hiç de mümkün değildir. İşte burada imdadımıza yeni bir çalışma yetişiyor. İstihbarat uzmanı Gültekin Avcı’nın İstihbarat Oyunları adlı kitabı (Birey yayıncılık) dünyada olup bitenleri ve ülkemizde verilen kavgayı, istihbarat anlayışımızı gözler önüne seriyor.
İstihbarat nedir?
İstihbarat, entelektüel olmak, akıl, zekâ ve anlayış ile hadiseleri doğru okumak ve doğru yorumlamak demektir. Kavramları ve anlamları yerli yerinde kullanmanın hem zihin hem de bilgi sağlığımız açısından ne kadar yararlı olduğunu biliyoruz. Tabiatıyla bizdeki ve dünyadaki istihbarat anlayışını birlikte görmenin, istihbaratın devletlerin ve milletlerin kaderinde oynadığı rolü kavramanın yolu bu kavramı diğer dillerdeki karşılığı ile anlamaktan geçer.
Arapça “haber” kökünden gelen istihbarat; yeni öğrenilen ve değerlendirilmesi gereken haber’dir. Batı dillerinde; “intelligence, intelligent” kelimesi karşılar istihbaratı. Örneğin Amerikan Merkezî Haberalma Teşkilatı CIA’nın açılımı “Central Intelligence Agency”dir. Tabiatıyla Amerika’nın entelektüellerinin aynı zamanda Amerikan milleti ve devleti yararına faaliyet gösterdiği açıktır.
Bugün artık üstdüzey bir irfan ve âlimlik seviyesini ihtar eden entelektüel kelimesi ile istihbarat, intelligence akrabadır. Entelektüel’in anlamı akıl, zekâ ve anlayış sahibi demektir. İstihbarat ile yakından ilgili Fransızca “espiyonaj” da bizdeki “casusluk” kelimesinin karşılığıdır. Casusluk büyük veya küçük bir merakın giderilmesidir.
İlk “özel kuvvetler”: Teşkilât-ı Mahsusa
Gültekin Avcı, “Teşkilât-ı Mahsusa tüm İslâm dünyasının desteklediği bir servisti, bu sebeple dünyada çok aktif bir istihbarat servisi olması gerekiyordu ve öyleydi.” diyor.
Tarihin kaderine yön veren veya bu kaderde yardımcı olan sayısız gizli nice kahraman vardır. Çalışmalar, gayretler üzerinde yaşanılan vatanın ve mensubu bulunulan milletin yeryüzü sahnesinde var olması içindir. Bugünün cinayetlerle süslenen vatanperverlik(!) duyguları, ancak katilleri haklı(!) gösterebilmenin ve onları toplum vicdanında suçsuz ilân etmenin bir yöntemidir. Millî kimliğimizi rencide etmenin bir yolu olarak kullanılan bugünkü cinayetler, ne kadar acıdır ki, gerçekte millet olmak şuur ve idrakimizi zayıflatmak için bulunmaz fırsatlar sunmuştur, düşmanlarımızın eline. Vatanperverlik ve istiklâl duygusu bizim vatanımızda Balkan savaşları, Trablusgarp’ın işgali ve nihayet Birinci Cihan Harbi ile en ateşli, sıcak ve bir o kadar da acı dolu günlerini yaşamış, tarihin derinliklerine bir devlet ile nice sayısız kahraman kumandan ve asker de gönderilmiştir.
Teşkilâtın kuruluşu ve amacı
Teşkilât-ı Mahsusa, Sultan Mehmet Reşat’ın yayınlanmayan ve resmî olmayan bir fermanı ile 1913’te, Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan bir teşkilâttır. Fakat 5 Ağustos 1914’e kadar teşkilât kendi adı ile resmî bir kimlik kazanmamıştı. İlk Başkanı Süleyman Askerî, İkinci Başkanı Ali Başhampa, son başkanı Hüsamettin Ertürk'tür.
Bu teşkilâtın faaliyetlerini, çalışma sahalarını, mensuplarını ve amaçlarını açıklayan bugüne kadar neşredilmiş en önemli ve ciddi iki kaynak, Amerikalı akademisyen Philip H. Stoddard’ın Teşkilât-ı Mahsusa ve Talat Bey’in yaveri Arif Cemil Denker’in Birinci Dünya Savaşında Teşkilât-ı Mahsusa adlı kitaplarıdır. Her iki eseri de Arma yayınevi okura kazandırmış, tarihimizin dinamikleri hakkında birincil kaynaklardan bilgi sahibi olmamızı temin etmiştir. Bu yazı da bilhassa bu iki kaynak dikkate alınarak kaleme alınmıştır.
Seferberliğin ilân edildiği günün gecesinde (Temmuz, 1914) İttihat ve Terakki Genel Merkezinde bir toplantı yapılmaktadır. Merkez, memleketin emperyalist Avrupa devletlerinin (İngiltere, Fransa, Rusya) siyasî ve iktisadî boyunduruklarından kurtulması zamanın geldiğine kani olmuş ve Osmanlı ordusunu seferber hale koymaya karar vermiştir. Yine bu toplantıda harbe ister girilsin, isterse de girilmesin Teşkilât-ı Mahsusa’nın kurulması hedeflenmiştir. Teşkilât resmî olarak 1914 yılında kurulsa da, aslında onun çalışmaları ve varlığı Edirne’nin işgal yıllarına dayanmaktadır. 1913 yılında Edirne’yi işgal eden Bulgarlar şehri teslim almış ve Osmanlı’yı buradan çıkmaya razı etmiştir. Teşkilât-ı Mahsusa ajanları Enver Bey’in emirleri üzerine bu bölgeyi Bulgarlardan kurtarmak ve yeniden Osmanlıya bağlamak için Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi’ni kurdu. Bu grubun içinde Süleyman Askerî, İzmitli Mümtaz, İskeçeli Arif, Eşref Kuşçubaşı da vardır.
Hüsameddin Ertürk, teşkilâtın amacını şöyle bildirmektedir: “Bu teşkilâtın gayesi bir taraftan bütün İslâmları bir bayrak altında toplamak bu suretle Panislâmizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasî bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pantürkizmi hakikat sahasına sokmaktır.”
Bu gayesine erişmek için önündeki düşmanları; İngiltere, Fransa ve Rusya’dır. Hedefleri, politikaları çoğu zaman hayalcilik suçlamasına maruz kalan Enver Paşa ve onun kurduğu teşkilât için bütün bu meseleleri şahitlerinden ve kaynaklarından dinlemiş, öğrenmiş olan Philip H. Stoddard şu yorumu yapmaktadır: “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin liderleri ve Enver Paşa, bütün İslâm dünyasını hakimiyetleri altına almayı amaçlayan acımasız diktatörler, maceracılar ve hayalperestler olarak gösterilmişlerse de, günümüzden geriye bakıldığında, kurdukları örgütün hedefleri uygulanabilirlikten bütünüyle uzak görünmemektedir. İçeriden değerlendirildiğinde ajanlarının birçoğu teşkilâtı olağanüstü zorluklar karşısında hayatî savaş işlevlerini yerine getiren vatansever, inançlı bir grup saymıştır. Şurası açık ki, Teşkilât-ı Mahsusa, Enver Paşa’nın verdiği görevler uğruna hayatını tehlikeye atmaktan çekinmeyen birçok yetenekli kişiyi bünyesine almıştır. Bugün hâlâ sağ olan eski ajanlar teşkilâtın mensubu olmaktan gurur duymakta ve teşkilât personelinin yüksek moralini anlatmaktadır.”
Teşkilâtın efsanevî şeflerinden Eşref Kuşçubaşı ise heyecanını hep korumanın gurunun yaşamaktadır: "İçimizde kimsenin kaybedecek bir şeyi yok. Davamızın haklı olduğuna ve çalışmalarımızın mühim olduğuna inanmıştık. Sonunda kazanamayacak oluşumuzu gözardı etmeye meyyaldik. Hiç değilse, harbin sonunda etrafımızdaki dünya çökmeden, ufak tefek birkaç zafer kazanabilirdik.”
İslâm Birliği: Emperyalizmden kurtulmanın umudu
Teşkilât-ı Mahsusa, işgal edilmiş Osmanlı coğrafyasında İslâm birliği idealini sağlamayı, Batılıların emperyalizmine bir son vermek için istiyordu. Osmanlı’nın ve İslâm’ın düşmanlarına, Müslüman ahali bulunan sömürgelerde ayaklanmalar ve karışıklıklar çıkararak zarar vermek, İtilaf devletlerini Osmanlı askerlerine karşı sömürgelerinden topladığı Müslüman askerlerini kullanmak konusunda tereddüde düşürmek, Osmanlı Komutanlığının emri altında savaşacak gönüllü kuvvetleri ve ajanları yetiştirmek böylece İtilaf devletlerinin kontrolündeki Müslüman bölgelerinde bir kargaşa yaratarak buralardan işgal kuvvetlerini çıkarmak gayesi taşıyordu teşkilât. Hindistan’da, Mısır’da, Kuzey Afrika’da, Orta Asya’da çıkacak isyanlar buraların işgalden kurtuluşu için çok önemliydi.
1914-1918 arası dönem cephelerde verilen bütün mücadeleye rağmen artık elimizde son bir vatan parçasının kalmasını engelleyemediği gibi, devletlerin ve kişilerin kaderinde büyük değişikliklere sebep olmuştu.
Teşkilâtın sona ermesi
Enver Paşa 1918'de Teşkilât-ı Mahsusa'nın resmen tasfiye edilmesini istedi. Bunun yerine Umum Âlemi İslâm İhtilal Teşkilâtı'nı kurdu. İhtilal teşkilatı İngiliz ve Fransız sömürgeciliğine karşı pek çok millî örgütü de çatısı altında topladı. Enver Paşa'nın ölümüyle örgüt dağıldı. Enver Paşa 1918'de yurt dışına çıkmadan önce Teşkilât-ı Mahsusa'ya vekalet eden Hüsamettin Ertürk'ü çağırdı. Osmanlı yenilmişti. İttihat ve Terakki Hükümeti çekilmişti. Enver Paşa, Ertürk'e Teşkilât'ı resmen feshetmesini istedi. Ancak varlığı sürecekti. Silah ve cephaneler gizli depolara aktarıldı. Teşkilât'ın kadroları, gizli silah ve cephane depolarını büyük ölçüde Milli Mücadele'ye intikal ettirdi.