ABD, AKP'den neden vazgeçti?
Batuhan Çolak 01 Ocak 1970
Reza Zarrab'ın tutuklu bulunduğu dosya, yandaş ve ana akım medyada fazla yer almasa da giderek kritik bir hâl alıyor.
AKP'nin savunmaktan bıkmadığı Reza Zarrab'a yönelik suçlamaların yer aldığı davaya, Zafer Çağlayan'ın "tutuklama kararı" ile dahil edilmesi çok önemli bir gelişme.
Davanın geldiği durum; İran'a ambargoyu delme suçlamasıyla farklı isimlere tutuklama kararı çıkması ihtimalini ortaya koyarken, Türkiye'nin uluslararası kamuoyunda tek başına bırakılması anlamına geliyor.
Tüm bu yaşananlardan sonra AKP'den bugüne kadarki en sert açıklama Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'dan geldi. Bozdağ, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında "ABD yargısı aracılığıyla Türkiye'ye darbe girişimidir" açıklaması iki ülke arasındaki iletişimin ne denli koptuğunu gösteriyor.
***
AKP'nin süreçteki en önemli tezi; ABD yargısının FETÖ tezlerini ve argümanlarını dikkate alarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istemesi.
Eğer AKP tezleri doğruysa, burada da iki önemli sorun öne çıkıyor.
Birincisi, Kore'ye asker gönderip Amerika adına ölecek kadar yakın müttefik olan Türk Devleti, nasıl bu ilişkilerini kaybetti ve ABD neden FETÖ'yü tercih etme gereksinimi duyuyor?
İkincisi ise; eğer yolsuzluk iddiaları doğru değilse, 4 bakan neden görevden alındı? Olay soğumasına rağmen neden iade-i itibar yapılmadı? Eğer bu bakanlar masumsa yandaş yazarlar bile "700 bin liralık saati neden savunmak zorunda kalıyoruz" sorusunu soruyor?
***
Rusya, 2006 yılı ve sonrasında FETÖ okullarını "CIA adına istihbarat topladıkları" gerekçesi ile kapatmıştı. İktidar partisi AKP, Rusya'ya tepki göstermiş, Türk okullarının kapatılmasını kabul edemeyeceklerini, iddiaların gerçeği yansıtmadığını dile getirmişti.
7 Aralık 2013 tarihli Star Gazetesi'nde aynen şu haber çıkmıştı:
"AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Hüseyin Çelik, Başbakan Erdoğan'ın Cemaat okullarının yurt dışı faaliyetlerini kolaylaştırıcı pek çok icraatı olduğunu söyledi. Çelik, bizzat kendisinin şahit olduğu ve Erdoğan'ın Putin'i aradığı olayı şöyle anlattı: Bu okullara yönelik olarak Rusya Federasyonu ciddi tedbirler aldı. Bazı yerlerde kapatmaya gitti. Bakanlığım döneminde Rusya'ya gittiğimde onların Millî Eğitim Bakanlarına söyledim. Sayın Başbakan bizatihi Putin'i arayarak bu konuya verdiği önemi bizzat kendisi Sayın Putin'e anlattı. En önemli taraf da Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve tüm bakanlarımız gittikleri ülkelerde o ülkelerin hükümet başkanlarıyla veya bakanlarıyla gidip bu okulları ziyaret ettiler. Dolayısıyla bu okulların ülkelerdeki konumu ve kredibilitesi açısından önemli bir manevi katkı oldu bu."
Şimdi aynı Rusya ile tarihi bir silah anlaşması yaparak NATO'dan çıkmaya ramak kaldı.
Son gelişmeler gösteriyor ki, Amerika AKP'yi desteklemekten artık vazgeçmiş durumda. Türkiye'yi millî hislerini kaybetmiş, kendi içinde birleşemeyen, kutuplaşmış bir hale getirdikten sonra bu kararı almaları da ayrı bir inceleme konusu.
Suriye ve Irak'taki projeleri tamamlandı, bu süreçte AKP'yi de eş zamanlı desteklediler. Şimdi çıkarlar bittiği için atma sürecine geçtiler.
Bu yüzden AKP'nin dosyalarını yavaş yavaş açmaya başlıyorlar. Bunu yaparken en büyük zararı ise Türkiye görüyor. Çünkü ortaya atılan iddialar ve tutuklama kararları AKP'yi ilgilendiriyor gibi gözükse de Türk devletinin açıkça hedef alındığına şahit oluyoruz.
16 Nisan başkanlık referandumu öncesinde ABD'ye demediğini bırakmayan yandaş medya ise konuya olabildiğince uzaktan yaklaşıyor. Halbuki referandumun hemen ertesi günü Cumhurbaşkanlığı'ndan Trump'ın Erdoğan'ı arayarak telefonla tebrik ettiği belirtilmiş ve şu açıklama yapılmıştı:
"Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald J. Trump arasında bu akşam bir telefon görüşmesi gerçekleşmiştir. ABD Başkanı Trump, Sayın Cumhurbaşkanımızı 16 Nisan'daki referandumda elde ettiği zaferden dolayı tebrik etmiştir."
Trump aynı görüşmede Erdoğan'a "Dostluğumuzu önemsiyorum, beraber yapacağımız birçok önemli iş var" sözlerini de kullanmıştı.
Bu görüşmeden sonra ABD'den PYD'ye tonlarca silah gitti, Barzani'nin bağımsızlık ilan etmesine ramak kaldı, Cumhurbaşkanlığı korumalarına Amerika'ya girmek yasaklandı, son olarak Zafer Çağlayan'a tutuklama kararı çıktı!
Böyle bir tabloda Rusya'ya yanaşarak önemli bir dış politika değişikliğine imza atmaya hazırlanan AKP, Moskova'daki PYD ofisini gündeme getirmiyor!
Çözüm sürecinde ABD ile birlikte PYD'yi destekleyip bugünlere getirenler, FETÖ'nün Amerika'da yerleşik düzene geçip, CIA adına istihbarat topladığını da gayet iyi biliyordu.
Anlaşılan o ki replikler tamamlandı, sahne bitti. Seyirciye anlatılacak bir metin kalmadı.
İşte o yüzden Türkiye, başkalarının tiyatrosunda figüran olmaktan vazgeçip, gerekirse bedel ödeyerek kendi oyununu ortaya koyabileceği omurgalı bir siyasete geçmek zorunda.