« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Eyl

2017

Ey devlet aklı, geldiysen masaya üç kere vur!

Servet Avcı 01 Ocak 1970

Televizyonlarda Osmanlı üzerinden göndermelerde bulunmak ve goygoyculukla 'trol besiciliği' yapmak çok kolay ve bereketli bir iş!.. Peki ders çıkarmada durum nedir?

Günümüze uygun bir örneği hatırlatalım ve karşılaştırma yapalım:

Yakın tarihin bilinen sayfalarından birisidir... Özellikle 20. Yüzyıl'ın başında Osmanlı Devleti'nin iyice zayıfladığını kestiren ve bölgede dönüşümlü biçimde Ruslarla ve İngilizlerle iş birliği yaparak 'fırsat'ı önce 'isyan'a, sonra da bağımsızlığa çevirmek isteyen Barzanî ağırlıklı bir yapı vardı...

Barzanîlerin önderi Şeyh Abdüsselam, yani Mesud Barzanî'nin büyük amcası, bölgenin ileri gelen Kürt aşiret reislerini Kadirî tekkesinin lideri Şeyh Nur Muhammed Brifkanî'nin evinde toplar... Abdüsselam, ortaya üzerinde uzlaşma sağlamak istediği ve Bâb-ı Âli'ye dayatma yapacakları beş madde getirir... Bunlar, Kürtçe'nin 'resmî dil' olarak kabul edilmesini, 'eğitimin Kürtçe yapılması'nı, bölgede yöneticilik yapan kamu görevlilerinin 'Kürtçe'yi çok iyi bilenlerden seçilmesi'ni ve 'vergilerden sağlanan gelirin bölgede harcanması'nı içeren 'tanıdık' maddelerdi...

Bir de beşinci madde vardı... O da, 'mahkemelerce uyulması gereken ahkâmın şeriata dayanması'ydı... Bu son maddenin gerekçesinin 'politik' olduğu ve dinî hassasiyeti yüksek bazı aşiret reislerini etkilemek amacıyla eklendiği rivayet edilir...

***

'Siyasî Kürtçü' sözde tarihçilerin aksini bildirmesine rağmen, aşiret reisleri arasında uzlaşma sağlanamaz, teklif onay görmez... Ama buna rağmen Şeyh Abdüsselam, bu talepleri önce Emin Ali Bedirhan ve tahtın ekmeğini yiyen, rütbesini alan ve ilk fırsatta ihanet eden Şerif Paşa'ya onaylatır, ardından da kendi adına bir telgrafla başkente gönderir...

Devleti yönetenler, o zayıf ve parçalanma arifesindeki kara günlerde bile şimdikilerden daha fazla ferasete sahipti... Bunun bir 'isyan zinciri'ne zemin hazırlayacağı anlaşılınca, o günkü 'devlet aklı' derhal tedbir aldı... Bölgeye Dağıstanlı Mehmet Paşa komutasında ordu gönderildi ve ilk isyan bastırıldı...

Devletin kararlılığı Barzanîlerin yalnız kalmasına sebep olmuş, bazı aşiretler tarafsız kalırken, birçok aşiret de 'siyasî Kürtçü' tarihçilerin ifadesiyle 'saldırganlar'ın yanında yer almıştı... Sadece bu kararlılığın sebep olduğu etki bile, şimdiki yöneticilerin ders çıkarması gereken 'tarihî gerçek'tir... Ama onların bu gerçekten yola çıkmak yerine, isyana gerekçe oluşturmak için madde dayatan kafanın yüz yıllık 'izdüşüm'ünü ciddiye alarak çözüme gitmeye çalışması neyle izah edilebilirdi?

***

'Devlet aklı' o gün kararlılık gerektirmişti ve gereğini yaptı... Tereddüt geçirse ve otoritesini sarsacak adımlara hoşgörüyle yaklaşsaydı, değil o günkü Osmanlı'nın, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin bile sınırları farklı olabilirdi... Devlet, otoritesinin bir başka güçle takasa niyetli olmadığını ispatlayınca Şeyh Abdüsselam kaçmak zorunda kaldı... Ama yakalanacaktı, üstelik onu yine Kürtler yakalayacak ve devlete teslim edecekti... Yine bir Kürt olduğu söylenen Süleyman Nazif'in Musul Valiliği sırasında yargılanacak ve idam edilecekti...

Sözünü ettiğimiz 'siyasî Kürtçü' tarihçiler, Şeyh Abdusselam Barzanî için, Birinci Dünya Savaşı sonunda yaşıyor olsaydı 'bağımsızlık' hareketinin çok farklı bir pozisyonda olacağını iddia ederlerken, pek de haksız sayılmazlar... Bâb-ı Âli çökerken bile o büyük 'devlet aklı'ndan izler taşıyordu... Bir gün Ruslarla, bir gün İngilizlerle 'isyan dansı' eden ihaneti hiç affetmedi ve üzerine gitti... Otoritesinde bırakacağı boşluğun bir başka otorite tarafından derhal doldurulabileceğini ve bölgedeki güç dengesinin değişmesi durumunda, kendisinden yana olan 'sadıklar'ın bile o yeni otoritenin emrine girebileceğini kestirebiliyordu, fırsat vermedi...

***

Şimdikiler ne yaptılar?

Diyarbakır'daki toplu açılış töreninde "Unutmayın kardeşlerim, söz silahtan etkilidir. Siyaset, şiddetten çok daha etkilidir. Zalimin değil kendi halkının, kendi kardeşlerinin, mazlumların yanında durmak esastır. Ayrılıktan, çatışmadan, savaştan yana değil her zaman barıştan, dostluktan, kardeşlikten yana olmak önemlidir. İşte onun için Kak (Ağabey) Mesud başarılı oldu. İşte onun için Mesud kardeşim tarih yazdı..." diye konuşarak onun 36. paralelin kuzeyinde oluşturdukları fiilî modelini öve öve bitiremediler...

'Kırmızı çizgiler' günden güne buharlaşırken, onu ağırlamaktan, alkışlamaktan, ayağına kırmızı halı sermekten, direklere sözde bayrak asmaktan hep onur duydular... Ama Allah'ları var, mesele devlet televizyonunda Osmanlı filmi çevirmeye geldi mi, pek de başarılı oldular!..

Diliyoruz şu kritik süreçte 'devlet aklı' avdet eder...

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 62118

ulkucudunya@ulkucudunya.com