Yine Türkler Kandırılıyor!
Batuhan Çolak 01 Ocak 1970
Hemen yanı başımızda ve topraklarımızı hedef alan bir devlet kuruluyor.
Bunun sorumlularını tanımak, bu ortama imkân sağlayanları okumak, görmek ve bilmek durumundayız.
Sahneleri on yıllara dayanan bir oyundan bahsediyoruz.
Geleneksel satranç stratejilerinden, devlet politikası argümanlarından ve dış politika teorilerinden bağımsız düşünmek zorundayız.
***
Batı; bölgesinde güçsüz kendisine bağımlı, manda haline gelmiş ve yöneticileri el-etek öpen bir Osmanlı hayal ediyordu. Yüzyılın başında "Hasta adam" tam istedikleri kıvama gelmişti.
Osmanlı'nın "ümmet" anlayışı kullanılarak kitlelerin kontrol edilebileceği düşünülüyordu. Ancak bir süre sonra Osmanlı'nın "ümmet" üzerinde çok da etkili olmadığı anlaşıldı. Birçok bölgede başlayan ulus-devlet girişimleri Batı'nın hoşuna giderken, özellikle Ortadoğu'nun zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarının kontrolü kolaylaşmıştı.
Bu sahnede geriye kalan tek coğrafya Anadolu'ydu, Türkiye'ydi… "Batı mandasını kabul etmiş Osmanlı" projeleri konuşulmaya başlandı. Son padişah bunun için kullanışlı bir yapıdaydı. Ülkenin toprakları karış karış Batı'ya teslim edilirken, ordu dağıtılıyor, sandık sandık silahlar işgalcilere veriliyordu.
"Güneş batmayan imparatorluk", ordusunun bir kısmını göstererek İstanbul'u bile işgal etmişti. Padişaha güven ve biat eden halkta; yılgınlık, çaresizlik, sessizlik had safhadaydı. İngilizlerin planı tıkır tıkır işliyordu.
Ancak birileri bunu kabul etmiyordu, etmeyecekti. İşgal altındaki Anadolu coğrafyasının gerçek sahipleri; yıllardır cepheden cepheye koşan ve son süreçte İmparatorluğun tebaası haline gelmiş Türkler'in önüne iki seçenek sunuldu. Ya yok olarak tarih sahnesine veda edecekler ya da onursuz bir şekilde mandayı kabul edeceklerdi. Hiçbirisini kabul etmediler… Bağımsızlık damarlarındaydı, kanlarındaydı, bozkurt soylu çocuklardı onlar… "Ölüm-kalım" savaşı başladı
İstanbul başta olmak üzere birçok ilde yakılan bağımsızlık ateşi kimi zaman gizli kimi zaman halka açık toplantılarla yayılıyordu.
Kuva-yi Milliye böyle doğmuş, gelişmiş ve büyümüştü.
Batı'nın hesapları tutmamış, en gözde coğrafya olan Türkiye'de "eğitimsiz-cahil" olarak tanımladıkları Türkler yeni bir Ergenekon'dan çıkış harekatı başlatmışlardı.
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ile büyük bedeller ödenerek vatan toprakları geri alınmıştı.
Biatçı, mandacı padişah ise İngiliz kayıklarıyla kaçacaktı.
Padişahın yanındaki gayri Türk unsurlar ise yer altına çekildiler. Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Türkiye giderek güçleniyor, toparlanıyordu.
Lozan görüşmelerinde Türk heyetine dayatılan en önemli konu "Rum, Ermeni ve Kürtler"in azınlık olarak kabul edilmesiydi. Devamında "Ulusların kendi kaderini tayin hakkı" çerçevesinde kopuşların önü açılacaktı. Dayatmalar kabul edilmeyince Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde onlarca Kürt isyanı çıkarttılar.
Tunceli'de, Ağrı'da, Mardin'de, Diyarbakır'da, Hakkari'de, Muş'ta, Bingöl'de… Hiçbirisi başarılı olamadı… Sonrasında aynı bölgelerde PKK'yı çıkarttılar, Türk ordusunda olmayan silahları, paraları verdiler. Yine başarılı olamadılar.
Savaşla Türkleri yenmek mümkün değildi. Ölseler de pes etmeyen bir milletti Türkler; "Bir ölüp, bin diriliyorlardı"
Yöntem değiştirdiler…
Cumhuriyet'in ilanından sonra yer altına çekilen unsurlara görevleri tebliğ edildi. Truva atı misali kale içten feth edilecekti. Görünüşte "Müslüman Türk", uygulamada "Kürtçü, Arapçı" kadrolara her türlü imkân sağlandı, destek verildi.
Ne idüğü belirsiz tarikatlar, kime hizmet ettiği gün gibi ortada olan STK'lar, partiler türettiler.
En nihayetinde onlarca isyanla, terörle yapamadıkları sözde Kürdistan bayrağını bizzat devletin eliyle göndere çektirdiler.
Bugünlerde Barzani'nin ilan ettiği Kürdistan'a yalandan tepki gösterenler, bu oyunun, bu projenin başat unsurlarıdır.
Türklerin en büyük özelliğidir; kumpas bilmezler, hile, oyun yapamazlar. Çin'in Türkler karşısında üstün geldiği tek alan da bu olmuştur.
İşte yine zayıf yanımızdan vuruluyoruz.
Türk milletine açık bir kumpas kurulmakta, açık bir oyun oynanmaktadır. Tek kurşun atılmadan Türk toprakları teslim edilirken, tek amaçları Türkiye'den toprak almak olan unsurlar emin adımlarla hedeflerine yürüyorlar.
Ya Cumhuriyet öncesindeki gibi "eğitimsiz-sessiz-tepkisiz" kalarak mandaya, toprak kaybına, işgale onay vereceğiz ya da truva atı misali Türkleri içeriden vuranlardan hesap soracağız.