Soylu hâlâ İçişleri Bakanı mı?
Aydın Engin 01 Ocak 1970
Yardımınıza ihtiyacım var.
Düne kadar “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu mezarlık silahşörlerinin Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine saldırdığı olaydan sonra olup bitenler yüzünden herhalde istifa etmiştir” diye düşünüyorum. Ama dün gece durup dururken “Ya istifa filan etmediyse; ya hâlâ İçişleri Bakanlığı koltuğundaoturuyorsa” diye bir soru kafamda çengelleniverdi.
Bu olasılıktan dehşete düştüm. Olan uykuma oldu.
Sabaha kadar bu soruya cevap aradım durdum.
Sabah gazetede, yazıişleri ve haber elebaşılarına sordum. Durakladılar ve “Abi, galiba istifa filan yok. Galiba o hâlâ İçişleri Bakanı” gibi bir şeyler gevelediler...
Kaygım büsbütün arttı.
Sonunda sizlerin yardımına başvurmanın en doğru yol olacağını düşündüm.
Biliyorsunuz (bilmiyorsanız şimdi öğreniyorsunuz), son on gündür yoğun olarak Federal Almanya’da genel seçimlerle, Irak Kürdistan’ındaki yapılıp yapılmayacağı papatya falına kalan, sonunda yapılan bağımsızlık referandumu ile, Güneydoğu Anadolu’nun ekmek kapısı haline gelen Habur Sınır Kapısı’nın kapatılıp kapatılmayacağı ile ve geçen pazartesi günü yapılan bizim Cumhuriyet duruşması ile uğraştım. Okudum, yazdım, araştırdım taraştırdım, sordum soruşturdum...
Bu önemsiz sorularla boğuşmaktan da Süleyman Soylu’nun hâlâ İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturup oturmadığı gibi yakıcı (Evet: Yakıcı) bir siyasal, demokratik ve ahlaki konuyla ilgilenemedim.
Doğal olanı istifa etmiş olmasıydı.
Öyle ya mezarlık saldırganı Murat Alp ile gülümseyerek poz verip fotoğraf çektirdikten sonra zekâmızla alay edercesine bir açıklama yayımladı. Eleştirenlere “Aşağılıksınız” gibi nazik bir sözcükle seslendikten sonra o fotoğrafı açıkladı:
“...Orada bulunduğumuzu bilen mahalle eşrafı karakolda bizimle fotoğraf çekilmek istedi ve ayrılırken birçok kişiyle fotoğraf çekildik...”
Ne kadar akla uygun değil mi? Mahalle eşrafı (“Eşraf” şerefli sözcüğünün çoğuludur) gece yarıları sık sık “Acep bizim mahalle karakoluna önemli bir siyasetçi geldi mi” diye sorar, geldiğini duyunca da hemen atlayıp karakola gider ve o önemli siyasetçi ile fotoğraf çektirir...
Murat Alp adlı bu “şerefli” zatın mezarlık saldırısından dolayı tutuklandığı haberi de cabası olsun...
***
Bitmedi.
Aynı saldırıyla ilgili olarak İçişleri Bakanı “Videoyu kare kare izledik. ‘Buraya Ermeni gömdürmeyiz, buraya Alevi gömdürmeyiz’ gibi cümleler edilmemiş” buyurdu.
Koskoca bakan yalan söylemez değil mi?
Söylemiş ama.
İki polis memurunun düzenlediği “Görüntü İzleme Tutanağı”nda şöyle yazıyor:
“Kalabalık içindekilerden Cemil Özdemir’in ‘Sabaha kadar buradayız, sıkıntı ise sıkıntı. Burası Türk toprağı. Burası Kürt toprağı değil. Ermeni toprağı değil burası. Leyla Zana’nın anasının toprağı değil burası, gitsin istemiyoruz’ diye bağırdığı görüldü...”
Cemil Özdemir ifadesinde de bu cümleyi kurduğunu itiraf etti ve tutuklandı...
***
Şimdi demokrasisi ne kadar derme çatma olursa olsun, bir ülke ne kadar hukukla değil KHK’lerle yönetilen bir ülkeye dönüşmüş olursa olsun, o ülkede gerçekleri böylesine çarpıtan, gizleyen, örten, saldırganlarla fotoğraf çektirip bunu savunmak için inanılamayacak açıklamalarla kendini temize çıkarmaya çabalayan bir İçişleri Bakanı o koltukta oturmaz.
Uygar bir siyasetçi istifa eder.
O siyasetçi istifa etmeyecek kadar pişkinse onun yer aldığı hükümetin başı onun istifasını ister.
Bu da olmazsa o ülkede devletin bütün dizginlerini elinde toplamış Reis’i durmadan haktan hukuktan söz ettiği için, ister istemez o bakanı istifaya zorlar.
Bütün bunlar olmazsa gazeteci de böyle bir Tırmık yazar...