MUSTAFA es-SİBÂÎ
Hilal Görgün 01 Ocak 1970
(1915-1964)
Suriye İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının kurucusu, âlim.
Suriye’nin Humus şehrinde doğdu. Tanınmış âlimlerin yetiştiği bir aileye mensuptur. Dedeleri gibi babası Hüsnî es-Sibâî de Humus’taki el-Camiu’l-kebîr’in hatibi olup Fransızlar’a karşı verilen istiklâl mücadelesinde önemli rol oynamış, çeşitli cemiyetlerin kuruluşuna ve faaliyetlerine katılmıştır. Mustafa es-Sibâî, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten sonra temel İslâmî bilgileri babasından aldı. İlköğrenimin ardından kaydolduğu şer‘î liseden 1930’da mezun oldu. Babasıyla birlikte katıldığı ilim meclislerinde Humus müftüsü Tâhir el-Etâsî, Zâhid el-Etâsî, Muhammed el-Yâsîn, Abdüsselâm Talâlîb, Enîs Talâlîb gibi şahsiyetleri tanıdı ve onlardan ders aldı, genç yaşta babasının yerine hatiplik yaptı. Henüz on beş yaşındayken yabancı misyon okulları ile mücadele etmek için gizli bir cemiyet kurduğu söylenen Sibâî (Reissner, s. 122) 1931’de Fas’taki Fransız sömürge yönetimi aleyhine bildiriler yayımladığı, 1932’de bir cuma namazı hutbesinde Fransız manda yönetimini eleştirdiği için tutuklandı.
1933’te Ezher’de tahsil görmek üzere Kahire’ye gitti. Buradaki öğreniminin ardından Külliyyetü’ş-şerîa’da hazırladığı es-Sünne ve mekânetühâ fi’t-teşrî?i’l-İslâmî başlıklı teziyle doktor unvanını aldı (1949). Mısır’daki öğrenciliği sırasında siyasetle yakından ilgilendi. Kahire’de Hasan el-Bennâ ile tanışarak İhvân-ı Müslimîn’in faaliyetlerine iştirak etti. 1934’te İngiltere karşıtı gösterilere katıldığı için tutuklandı. 1940’ta Reşîd Ali Kîlânî’nin İngiliz karşıtı Irak isyanını desteklemek üzere Mısır’da gizli bir cemiyet kurduğu suçlamasıyla Kahire’de İngilizler tarafından yine tutuklandı ve iki ay sonra Filistin’deki Sarfad toplama kampına gönderildi. Burada dört ay kalan Sibâî serbest bırakılınca Humus’a dönerek Şebâb-ı Muhammed teşkilâtını yeniden örgütledi. Ancak bu defa Fransız manda yönetimi tarafından tutuklandı ve önce Beyrut’taki el-Miye ve Miye toplama kampında, ardından Râşeyyâ Kalesi’nde olmak üzere iki buçuk yıl hapiste kaldı. Bu sırada mâruz kaldığı işkenceler yüzünden sağlığı önemli ölçüde bozuldu. Hapisten çıktıktan sonra Humus’ta bir lisede İslâm dini ve Arapça öğretmeni olarak göreve başladı. 1945’te Şam’da el-Ma‘hedü’l-Arabî’yi kurarak müdürlüğünü yaptı. Eğitim ve öğretim faaliyetleri yanında asıl önemli girişimini 1940’lı yılların ortalarında
gerçekleştirdi ve mevcut bazı cemiyetleri İhvân-ı Müslimîn çatısı altında topladı; kendisi de bu teşkilâtın Suriye liderliğine seçildi. Fransızlar’ın Nisan 1946’da Suriye’den çekilmesinin ardından İhvân-ı Müslimîn siyasî hayatta aktif rol almaya başladı ve 1947’de ilk defa gerçekleştirilen parlamento seçimlerine katıldı.
1947 sonlarında Birleşmiş Milletler’in Filistin topraklarını ikiye bölmesine karşı çıkan Sibâî, bütün Suriye’yi dolaşarak bu konuda toplantılar düzenleyip konuşmalar yaptı, daha sonra bilfiil çatışmalara katılmak üzere Filistin’e gitti. Burada Hasan el-Bennâ ile buluştu. Sibâî ayrıca destek sağlamak amacıyla bazı devlet başkanlarıyla da görüştü (Abdülazîz el-Hac Mustafa, s. 39 vd.).
Suriye’de 1949’da üst üste gerçekleştirilen askerî darbeler neticesinde İhvân-ı Müslimîn üzerindeki baskılar artınca teşkilât diğer bazı organizasyonlarla birleştirilerek el-Cebhetü’l-iştirâkıyyetü’l-İslâmiyye kuruldu ve başkanlığına Mustafaes-Sibâî getirildi. Aynı yıl bir anayasa hazırlanması için oluşturulacak kurucular meclisi seçimlerine katılıp Lecnetü’d-düstûr el-âmme’de yer aldı ve anayasaya devletin dininin İslâm olduğuna dair bir madde konulması için çaba gösterdi. Anayasada böyle bir madde yer almadıysa da üçüncü maddede devlet başkanının dininin İslâm olması gerektiği ve İslâm fıkhının yasamanın ana kaynağı olduğunun belirtilmesinde onun gayretleri etkili oldu. Kurucular meclisi yeni anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra 1950 yazında Suriye Parlamentosu’na dönüştürüldü. Sibâî aynı yıl Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
Edîb Şişeklî idaresindeki askerî yönetimin Ocak 1952’den itibaren faaliyetlerini yasakladığı İhvân-ı Müslimîn, Şubat 1954’te Şişeklî’nin bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılması üzerine rahatladıysa da teşkilâtın aynı yıl Mısır’da Cemal Abdünnâsır tarafından yasaklanmasından etkilendi. Suriye, Irak, Ürdün ve Sudan şubelerinin temsilcileri Şam’da bir araya gelerek ed-Dubbâtü’l-ahrâr’a karşı hükümetler ve halk nezdinde bir kampanya başlatma kararı aldı. Suriye İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının faaliyetleri 8 Haziran 1955’te serbest bırakıldı ve Mustafa es-Sibâî tekrar başkan seçildi. Sibâî, Hukuk Fakültesi’ndeki görevinin yanı sıra sadece İslâmî ilimlerin okutulduğu bir fakültenin kuruluşu için çalışmalarda bulundu ve 1955’te Şam Üniversitesi’nin bünyesinde açılan Şeriat Fakültesi’nin ilk dekanı oldu. 1956’da bu fakülteye Mevsû?atü’l-fıkhi’l-İslâmî’nin hazırlanması görevi verilince Sibâî ansiklopedinin redaksiyon kurulu başkanlığına getirildi.
1956’da kendisine yapılan bir suikastten kurtulan Sibâî 1957’deki ara seçimlere İhvân-ı Müslimîn’in Şam adayı olarak katıldı, ancak seçilemedi. 8 Mart 1957’de bütün Arap ülkelerindeki İhvân-ı Müslimîn teşkilâtlarının katıldığı bir kongre düzenlendi ve Sibâî’nin başkanı olduğu bir yürütme kurulu seçildi. Aynı yıl Sovyetler Birliği’ne yaptığı bir seyahat sırasında kısmî felç geçiren Sibâî teşkilâtın liderliğini İsâm el-Attâr’a bıraktı. Mustafa es-Sibâî hastalığına rağmen bundan sonra da faaliyetlerini sürdürdü ve üniversitede ders verdi. 3 Ekim 1964’te Şam’da vefat etti.
Mustafa es-Sibâî, 1951’de Pakistan’da toplanan Dünya İslâm Konferansı’nda ve Nisan 1954’te Bihamdûn’da (Lübnan) düzenlenen Milletlerarası İslâm-Hıristiyan Konferansı’nda Suriye delegasyonunun başkanı sıfatıyla bulundu. 1956’da Suriye Üniversitesi tarafından Avrupa ülkelerinde İslâm araştırmalarının durumunu tesbit etmekle görevli bir heyete dahil edildi ve bu amaçla Türkiye, İtalya, İngiltere, İrlanda, Belçika, Hollanda, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Fransa’yı kapsayan bir seyahate çıktı. Bu sırada şarkiyatçılarla tanıştı. 1957’de Moskova Üniversitesi’nin daveti üzerine Moskova’ya gitti.
Bir teşkilât lideri ve siyasetçi olduğu kadar ilim adamı kişiliği ile de tanınan Mustafaes-Sibâî’nin zamanında yankı uyandıran görüşleri daha çok sünnetin dindeki yeri ve önemiyle İslâm-sosyalizm ilişkisi konularındadır. Sibâî, doktora tezinde sünnetin İslâm hukukundaki yerini ortaya koyduktan sonra şarkiyatçıların ve onların İslâm dünyasındaki takipçilerinin bu konudaki görüşlerini eleştirmiş, özellikle Goldziher’in hadislerin sıhhati, râviler ve hadisleri derleyenler hakkında şüphe uyandırma çabalarına şiddetle karşı çıkmıştır (es-Sünne, s. 296-340). Ahmed Emîn’in Fecrü’l-İslâm ve Muhammed Ebû Reyye’nin Edvâ? ?ale’s-sünneti’l-Muhammediyye adlı kitaplarında sünnet ve hadisler hakkında dile getirdikleri görüşlerin eleştirisine uzunca bir bölüm ayıran Sibâî (a.g.e., s. 176-295), bazı müslüman ilim adamlarının sünnet konusundaki olumsuz yaklaşımlarını onların bilgisizliğine, müsteşriklerin yöntemlerine kanmalarına, şöhrete kavuşma arzularına ve bunu düşünce özgürlüğüyle ilişkilendirmelerine ve kendi yanlış düşüncelerini ifade etmek için şarkiyatçıların arkasına sığınmalarına bağlamaktadır (a.g.e., s. 13).
Sibâî, sol hareketlerin İslâm ülkelerinde taban bulmaya başlaması üzerine Seyyid Kutub gibi çağdaşı birçok düşünürün üzerinde durduğu fakirlik, mülkiyet hakkı, sosyal adalet, sosyal dayanışma ve sosyal güvenlik konularıyla da yakından ilgilenmiştir. Komünizm, sosyalizm ve kapitalizm gibi ideolojileri inceleyen Sibâî, sosyal güvenlik ve adaleti vurgulayan bir görüş olarak düşündüğü sosyalizmin insanî bir duygunun ürünü olduğuna ve bütün resullerin tebliğinde yeri bulunduğuna inanır. Ona göre sosyalizmin amacı sermayenin toplum aleyhine biriktirilmesini önlemek, devlet eliyle fertlerin iktisadî faaliyetlerini denetlemek, vatandaşlar arasında sosyal dayanışmayı tesis etmektir (İştirâkiyyetü’l-İslâm, s. 7). Sibâî, Batı’da ortaya çıkan sosyalizm kavramından faydalanmakla birlikte Batılı yaklaşımdan farklı biçimde İslâm sosyalizmi teorisini oluşturduğunu (a.g.e., s. 8), hatta İslâm sosyalizmini İslâm akîdesinin bir parçası olarak gördüğünü (a.g.e., s. 202) ifade eder. Bu teorisini İştirâkiyyetü’l-İslâm adlı kitabında ele alıp insan hak ve özgürlükleri, eşitlik, sosyal adalet gibi kavramlar üzerinde genişçe durur. Sibâî, herkesin mülk edinme hakkını kabul etmekle birlikte sermayenin tek elde toplanmaması gerektiğini, mülkiyete kamu yararına olacak şekilde sınır konabileceğini ve gerektiğinde mülkiyetin devletleştirilebileceğini, İslâm hukuku açısından da bunun câiz olduğunu, hatta vakfın bir tür devletleştirme sayıldığını söyler (a.g.e., s. 99 vd.).
Eserleri. 1. es-Sünne ve mekânetühâ fi’t-teşrî?i’l-İslâmî (Kahire 1960, 1961, 1966; Beyrut 1976, 1978, 1985). Sibâî’nin doktora tezinin bazı ilâvelerle yayımlanmış şeklidir. İslâm Hukukunda Sünnet adıyla Edip Gönenç (İstanbul 1981) ve Kâmil Tunç (İstanbul 1996) tarafından tercüme edilmiştir. 2. es-Sîretü’n-nebeviyye (9. baskı, Dımaşk-Beyrut 1406/1986). 3. Şerhu kanûni’l-ahvâli’ş-şahsiyye el-ma?mûl bihî fi’l-iklîmi’ş-şimâlî fi’l-Cumhûriyyeti’l-?Arabiyye el-müttehide (I, Dımaşk 1961-1963; Dımaşk-Beyrut; II-III, 1417/1997). 4. Ahvâlü’ş-şahsiyye fi’l-ehliyyeti ve’l-vasıyyeti ve’t-terikât (Abdurrahman es-Sâbûnî ile birlikte, 3. baskı, Dımaşk 1390/1970). 5. el-Mer?e beyne’l-fıkh ve’l-kanûn: Dirâse şer?iyye ve kanûniyye ve ictimâ?iyye (Dımaşk 1382/1962; Beyrut 1404/1984). Sibâî’nin 1961-1962 öğretim yılında üniversitede okuttuğu derslerden oluşmuş eseridir. İhsan Toksarı İslâm’a ve Garblılara Göre Kadın adıyla eserin kısmî tercümesini yapmıştır (İstanbul 1969). 6. Ahkâmü’s-sıyâm ve felsefetühû fî dav?i’l-Kur?ân ve’s-Sünne (Dımaşk 1957). 7. İştirâkiyyetü’l-İslâm (Dımaşk 1959, 1960; Kahire 1960). 1959’da Şam Üniversitesi’nde verdiği konferansların metinlerinden meydana gelmektedir. İslâm dünyasında büyük yankı uyandıran eser, A. Niyazioğlu tarafından İslâm Sosyalizmi adıyla Türkçe’ye çevrilmiş (İstanbul 1974, 1976), Muhammed el-Hâmid Nazarât fî Kitâbi İştirâkiyyeti’l-İslâm adıyla esere bir eleştiri yazmıştır (Dımaşk 1382/1963). 8. ed-Dîn ve’d-devle fi’l-İslâm (Dımaşk 1952). Beyrut Üniversitesi’nde verdiği konferansların metinlerinden ibarettir. İhsan Toksarı kitabı İslam’da Din ve Devlet başlığıyla tercüme etmiştir (İstanbul 1966). 9. Ahlâkunâ el-ictimâ?iyye (Dımaşk 1375/1955). 1954-1955 yıllarında radyoda yaptığı konuşmaları ihtiva eder. 10. et-Tekâfülü’l-ictimâ?î fi’l-İslâm (Beyrut 1419/1998). 11. el-Fakr, el-cû?, el-hirmân: Müşkilât ve hulûl (Beyrut 2002). 12. Min revâ?i? hadâretinâ (Beyrut 1968). İslâm medeniyetiyle ilgili olarak kaleme aldığı önemli eserlerindendir. N. Demircan ve M. Sait Şimşek tarafından İslâm Medeniyeti’nden Altın Tablolar adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (Konya 1979). 13. ?Uzamâ?ünâ fi’t-târîh (4. baskı, Beyrut-Dımaşk 1405/1985). Hz. Peygamber, Hulefâ-yi Râşidîn, Abdullah b. Mes‘ûd, Ebü’d-Derdâ, Hz. Hamza, Hâlid b. Velîd, Emîr Şekîb Arslan ve Hasan el-Bennâ hakkında yayımlanmış makalelerinin derlenmesinden oluşmuştur. 14. Hâkezâ ?allemetni’l-hayât (Dımaşk 1382/1962). Sibâî’nin hastahanede iken kaleme aldığı eserin ikinci bölümü müellifin vefatından sonra yayımlanmıştır (I-II, Beyrut-Dımaşk 1398, 3. baskı, 1406/1986). Muhammet Sevgili ve Hasan Akdağ eseri Hayat Bana Böyle Öğretti adıyla tercüme etmişlerdir (Konya, ts. [1994]). 15. el-Kalâ?id min ferâ?idi’l-fevâ?id (Dımaşk 1962). 16. el-İstişrâk ve’l-müsteşrikun mâ lehüm ve mâ ?aleyhim (Küveyt 1968; 2. baskı, Beyrut-Dımaşk 1979). Hadâretü’l-İslâm dergisinde yayımlanan bir makale ile es-Sünne ve mekânetühâ fi’t-teşrî?i’l-İslâmî adlı kitabının bazı bölümlerinin bir araya getirilmesinden oluşmaktadır. Kemal Çobanbeyli (Müsteşrikler ve Hedefleri, İstanbul 1971) ve Mücteba Uğur (Oryantalizm ve Oryantalistler: Yararları-Zararları, İstanbul 1993) tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. 17. Hâzâ hüve’l-İslâm (Beyrut 1979). Sibâî’nin vefatından sonra makalelerinin bir kısmının derlenmesiyle meydana getirilmiştir. 18. el-A?lâm ve’l-a?mâl: Silsiletü makalât nüşiret fî mecelleti’l-Fethi’l-Kahiriyye (Beyrut 2000). Sibâî’nin Kahire’de bulunduğu sırada el-Feth dergisinde yayımlanan makalelerini ihtiva eder. Sibâî ayrıca günlük el-Menâr (1947-1949) ve haftalık eş-Şihâb (1955) gazeteleriyle haftalık el-Müslimûn dergisini (1955-1958; 1958’den itibaren aylık olarak Hadâretü’l-İslâm adıyla) neşretmiştir.