Gökçek pazarlık çıtasını yüksek tuttu...
Ahmet Takan 01 Ocak 1970
Melih Gökçek kaç vakte kadar gider?.. Falcı değiliz. Her şey ortada. R. Erdoğan'ın istifa talebinden geri adım atmadığı da görülüyor. Yaklaşık 2 saat süren gece yarısı saray buluşmasında çok sıkı pazarlıklar yapıldığı da kesin. Nasıl bir pazarlık yapıldığına ve tarafların ellerindeki kozlar hakkında fikriniz olsun diye saray kaynaklarından ulaştığım perde arkasından özel bir not vereyim. Görüşmenin en hararetli anında Melih Gökçek konuyu Başbakan Binali Yıldırım ile Enerji Bakanı damat Berat Albayrak arasındaki uyumsuzluk ve süre giden kavgalara getirir ve şöyle der; "İsterseniz ben sizi rahatlayım. Ben oraya geçeyim." Gökçek'in "orası" diye kastettiği yer Binali Yıldırım'ın koltuğudur. Erdoğan, "Ben sizden öneri istemiyorum. Size öneri sunuyorum" diye istifa talebini yineleyip o bölümü kapatır. Böyle bir pazarlık kabul edilse bile Gökçek'in Başbakanlık koltuğuna oturması mümkün mü?.. Hayır. Milletvekili olmadığı için Anayasa izin vermiyor. Peki dosyacılığı ve çok sıkı pazarlıkçılığıyla meşhur Gökçek bu teklifi neden yapıyor?.. Bunun tercümesi ve Gökçek'in neleri kastettiğini iktidar çevreleri çok iyi biliyor. Ankara'da gazetecilerin bile kulağına gelenlerden daha fazlasını Gökçek'in bildiği herkesçe malum. Melih Gökçek, R. Erdoğan'a karşı çok hassas bir hamle yapmış. Bakalım karşılığı nasıl gelecek?..
Rakamlarla ekonomik kriz
Gündem karartılıyor. Türkiye'nin AKP'li belediye başkanlarının istifalarından çok daha önemli, hayati meseleleri var. Nasıl bir ekonomik kriz içindeyiz, çok az kimse konuşuyor. Ancak sesleri duyulmuyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak,"Türkiye'nin toplam dış borç tutarı milli gelir toplamının yarısını geçti ve 432 milyar dolara yükseldi. Hazine Müsteşarlığı'nın açıkladığı tutarlar, AKP hükümetlerinin ülkemizin içinde bulunduğu borç tablosunu, 2001 krizinden daha vahim bir noktaya getirdiğini gösteriyor" diyor. Toprak, gerçek verilerle karanlık tabloyu anlatıyor:
"Hazine Müsteşarlığı'nın açıkladığı 2017 yılı ikinci çeyrek (Nisan-Haziran) dış borç tablosundaki tutarlar, ilk çeyreğe göre, borç stokunun 20 milyar dolardan fazla arttığını, 2003 yılından bu yana ilk kez dış borç stokunun milli gelirin yarısını aşarak, tehlikeli bir noktaya gelindiğini gösteriyor. Hazine Müsteşarlığı'nın verilerine göre, brüt dış borç stoku, 30 Haziran itibarıyla, Mart sonundaki 412 milyar dolarlık tutardan 432,4 milyar dolara çıktı.
Böylece, Mart sonunda yüzde 48,6 olan dış borçların milli gelire oranı, yüzde ise 51,8 düzeyine yükselerek milli gelir toplamının yarısını aştı. Aynı dönemde net dış borç stoku da, 267 milyar dolardan 283,1 milyar dolara yükseldi ve net dış borç stokunun milli gelire oranı yüzde 31,5 düzeyinden yüzde 33,9 düzeyine yükseldi. Hazine Müsteşarlığı'nın verilerine göre, Türkiye, milli gelirinin yarısını aşan dış borçları için toplam 84,5 milyar dolar faiz ödeyecek. Yeni alınacak dış borçlar hariç olmak kaydıyla, Haziran sonu itibarıyla açıklanan dış borç stokuyla ilgili verilere göre;
AKP'nin 2023 vizyonu!..
*Bu yılsonuna kadar; 4 milyar 354 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 46 milyar 67 milyon dolar, *2018 yılında 9 milyar 438 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 64 milyar 787 milyon dolar, *2019 yılında 9 milyar 395 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 51 milyar 36 milyon dolar, *2020 yılında 8 milyar 241 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 39 milyar 622 milyon dolar, *2021 yılında 7 milyar 18 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 37 milyar 778 milyon dolar, *2022 yılı ve sonrasında 46 milyar 144 milyon doları faiz olmak üzere, toplam 187 milyar 222 milyon dolar, dış borç ödeyecek.
Böylece yeni alınacak dış borçların dışında, mevcut borç profiline göre Türkiye önümüzdeki beş yıllık dönemde, faiz ve anapara olmak üzere 245 milyar dolar dış borç ödeyecek. 2023 yılından sonrasında ise yeni borç alınmadığı takdirde 187,4 milyar dolar borç ve faiz daha ödenecek. Meydanlarda Türkiye'nin IMF'ye olan borçlarını sıfırlamakla övünen, IMF'ye borç verecek konuma gelindiğini öne süren AKP hükümetlerinin 2003'teki kriz dönemi dış borç tablosundaki konuma getirdikleri Türkiye ekonomisi,
Milli gelir toplamının yarısından fazla tutarı, ülke insanlarının refahına, yaşam düzeyinin yükseltilmesine, kişi başına düşen milli gelirin artırılmasına değil borç ve faiz ödemelerine ayırmak zorunda.
Her geçen gün, Hazine garantileri, devlet kefaletleri, TVF ve KGF taahhütleriyle daha da artan borç yükümlülükleriyle içinden çıkılmaz hale getirilen bu borç sarmalından ülke ekonomisinin çıkması olanaksız hale getirilirken, bugünden gelecek nesiller de ağır borç yükü altına sokulmuş durumda."