HORASAN ERENLERİ
Turgut KOCA 01 Ocak 1970
TURGUT KOCA HAKKA YÜRÜDÜ (15 Ekim 1997)
1071 yılında, Malazgirt’ten açılan gedikten, Orta Asya’dan Küçük Asya’ya TÜRK göçü başladı.
Bu göçmenler Anadolu içlerinde, önce OBA kurumlarını geliştirerek, göçer evli bir yerleşim biçimini oluşturdular.
İnsan göçüne paralel olarak, HORASAN ERENLERİ denen çeşitli adlardaki tasvvufçular, HORASAN okulunu Anadolu'ya taşıdılar.
Hacı Bektaş-i Veli, Anadolu'nun tam orta yerinde, YESEVİ ocağını canlandırdı. Böylece bu ocak, artık biçim ve mana bakımından yenilenmiş bir durumda idi. Biz buna BEKTAŞİLİK diyoruz.
Hacı Bektaş-i Veli'nin öğretisi ile dil, din, kültür birliği kuruldu. Göçerli TÜRKMEN’ler, yerleşmeye ve kentler oluşturmaya başlamıstı .
Artık Anadolu'da sosyal bir halk tabanı vardı. Bu halk tabanı, kendisine ULUSAL bir devlet arıyordu .
Böylece Fars'laşma eyliminde olan Selçuklu Devleti’nin enkazından, bir OSMAN OĞULLARI beyliği kuruldu.
Askerler kurumlaştı, Akıncılar örgütleşti. Sonuçta Türkler, Küçük Asya’dan, Hıristıyan Avrupaya taşmaya başladılar... Bir FÜTÜHAT dönemi başlıyordu.. Bu fütühatı destekleyecek bir din kurumuna ihtiyaç duyuluyordu. Bu kurum, Horasan okulunun düşünce sisteminden çıkış yapmalıydı. Ve böyle de oldu.
Hacı Bektaş-i Veli'nin öğretisinin etkisiyle ALP ERENLER, GAZİ ERENLER, askeri destekliyorlardı. Fütühatın kolaylaşması için odaklar kurmaları icabediyordu. Bu bilinçli odaklara TEKYE, DERĞAH, HANİĞAH deniliyordu.
Anadolu ve Avrupa yakasında bir çok tekyeler kuruldu. Bu tekyeler, bir bakıma öncu karakollarıydı.
Hacı Bektaş-iVeli'nin feyzli pınarından fışkıran, ULUSAL KÜLTÜRÜRÜN halka anlatılabilmesi için, eğitilimiş ozanlar çıkarıldı. Bunlar çoğu kez, elde saz, başta külah, köy köy, kent kent dolaşıp, halkı eğitip bilinçlendiriyorlardı.
Halk da kendi konuştuğu dille, dinsel ve sosyal sorunlarını dile getiren, bu dervişleri, Arap ve Fars dilleriyle konuşan zahiri bilginlerin öğretim biçimine tercİh etmeye başladı.
İlk önce Türkçe dinsel şiirlerle halkın karşısına Yunus Emre çıktı. Yunus'un içten ve duygusal sözleri, Türk insanını mest etti.
Yunus'un ardından Şeyyad Hamza'lar, Kaygusuz'lar, Sait Emre’ler birbirini düzenli bir şekilde izlmeye başladı. Bunlar, ulusal vezni kullanıyorlar, oldukça sade bir dille şiirler söylüyorlardı.
Halkın diliyle söylenen bu şiirleri halk, candan benimsiyordu. Araştırmacılar, din dıŞı edebiyattan önce, dinsel edebiyatın oluştuğunda birleşmekte idiler. Bu bir tasavvuf okulu idi ki, buna BEKTAŞİLİK de diyebiliriz. Bu edebiyat ile birlikte, bir şiir tipi oluştu ve bu şiirlere NEFES denmeye başladı..
Nefes deyimi, (Enfas'ül Şuara miftah'ül cenne- Şairlerin nefesleri Cennet’in anahtarıdır) anlamındakı onurlu hadisin ruhuna ve özüne çok uygundu.
Bu nefeslerdeki işlenen konuların başlıcaları şunlardı :
-- Tanrı sevgisi ve Tanrı'nın özunden özüne olan kutsal sevgi ,.
-- Bu kutsal sevgiden (Hubb-i Zati) evrenin yaratılmış olması ,
-- Kutsal sevgi gereği ile Muhammed-Ali'nin oluşması ,
-- Allah - Muhammed- Ali sevgisinin, bir bütün olma gereği ,
-- Bu sevgiden birinin eksiği ile insanın bayağılaşması, bu sevgi bölünmediği sürece, insanın yücelmesi,
-- Kutsala yaklaşmak için, insan oğlunun, bütün kirlerden ve lekelerden arınması gerektiğini,
-- Ehl-i Beyt'in, arı ve arıtıcı olması nedeniyle, insanın masum olan oniki imama bağlanma gereği,
-- İnsanın Tanrısal gerçeği bulabilmesi ancak, Kâmil İnsan'ın eğitimiyle olabileceği ,
-- Üçler, beşler, kırklar diye tanımlanan Gaip Erenlerin Tanrısal tasarruf için görevlendirilmiş olduğunun bilinci,
--Şehitler katarının başbuğu, İmam-ı Hüseyn ve O’nun kişiliğinde bütün şehitler için yas tutma, ağıtlarla anma, gözyaşlaşrıyla yasını yenileme, kan dökücü zalimleri lanetleme, yalancı ve çıkarcıları kınama,
-- Vahdeti Vücut, yani varlığın birliğini anlama nokta ve harflerindeki sırları cözme,
-- Tanrı dostları olan Evliyalara saygı göstermenın müslümanlığın gereği olduğu, bu velilerin olağanüstü hayat hikayelerini dile getirme,
-- Hacı Bekatş-i Veli’nin İmam Ali ile özdeşleşmesi,
-- Peygamber ailesi Al-i Muhamed'in Kur’ân ile ikiz tev'aman olması, dolayısile, Peygamber ailesinin, Kur’ân ailesi oldugu,
-- Özün zatın, niteliklerin, sıfatın ve efalin birliğini akılsal ve duygusal alemde idrak etme,
-- Her canlının tekrar Tanrı’ya döneceğini, Tanrı’nın gerçek sevgili olduğunu, kavrayan bir aşığın, o gerçek sevgiliye naz ve niyaz ile manada söyleşide bulunma, Tanrı’ya yaklaşmak korku ile değil, ancak sevgiyle olacağından teklif ve tekalüften kurtulma.
--Tarikatın yol, yöntem, töre ve aktörlerinin tanıtılması ve ögretilmesi.