Bu defa geçermiş... Geçirmezseniz...
HASAN ÜNAL 20 Şubat 2007
AMERİKA’DAN gelen bilgiler Ermeni soykırımı tasarısının bu defa Kongre’den geçeceğine işaret ediyor. Abdullah Gül’ün Amerika’daki görüşmelerinin tasarıyı durdurmaya yetmediği anlaşılıyor. Hatta Ermeni lobisi Gül’ün temaslarını aksine kullanmaya özen gösteriyor. Amerika’da, Türkiye araştırmaları yapanların hemen hepsi ‘bu defa geçer’ demeye başladılar. Türkiye’de Amerika’nın sesi gibi faaliyet gösteren ve yazan gazeteci takımı da aynı şekilde ‘bu defa geçecek; aman bir şeyler yapmalıyız’ havasında.
Neler yapmalıyız sorusunun cevabını kendileri veriyorlar. Başka bir şey yapamıyorsak bile hiç olmazsa Ermenistan sınırını açmalıymışız. Ermeni tasarısı Amerikan Kongresi’ne gelmeden evvel de Ermenistan sınırını açmalıyız teraneleri dillendiriyorlardı. O cephede değişen bir şey yok. Bu defa İsrail lobisi de pek bir şey yapamayacakmış; çünkü, onlar da evvelki sene Hamas’ın burada ağırlanmasından rahatsızlarmış. Ayrıca yükselen milliyetçiliğe karşı hükümet yeterince karşı çıkmıyormuş vs...
Bütün bunları duydukça insanın iğrenmesi geliyor. Bu, ne yalancılıktır Allah’ım? Adamlar Irak’a girdiler; yüzbinlerce insanı öldürdüler; binlerce kadına tecavüz ettiler; milyonlarca insanı kolsuz bacaksız bıraktılar; Iraklıların ellerindeki petrole el koydular; adamları açlığa mahkûm ettiler; Afganistan’da da aynı rezaleti defalarca yaptılar; sonra da karşımıza geçip yükselen milliyetçilikten rahatsız olduklarını söyleyebiliyorlar.
Kardeşim, siz, adamla dalga mı geçiyorsunuz yaaaaav? Bu ortamda milliyetçilik yükselmez ve Amerikan karşıtı bir boyut kazanmaz da ne zaman olur? Soğuk Savaş sırasında da halk arasında milliyeçiliğin boyutu yüksekti. Ama o zaman Sovyet Rusya karşıtı ve dolayısıyla Amerika yanlısıydı. Ama şimdi miiliyetçilik Amerika’nın şirretinden dolayı Amerikan karşıtı bir hâl alınca, milliyetçilik kötü oldu, öyle mi? Siz herkesi karşınızda diz çöken gazetecilerden mi sanıyorsunuz?
Gelelim Ermeni tasarısına. Ben kırklı yaşların sonlarındayım. Otuz yıldır Amerikan Kongresi’nde bu rezaletin ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirildiğini hatırlıyorum. Geçecekse lütfen geçirin. Biz de Kızılderililere Amerika’nın soykırımı uyguladığına dair bir kanun yapalım. Irak’ı da ekleyelim. Ardından bunları ders kitaplarına zorunlu konu olarak koyalım. Bu arada Ortadoğu’daki kirli işlerinize de başka taşeron bulun. Çünkü sizin politikalarınızdan dolayı biz Seküler İran olma yolunda hızla ilerliyoruz. Sizin gibi dost ve müttefik de olmaz olsun!..
Neden mi böyle düşünüyoruz? Hemen izah edelim. Amerikan yönetimleri bugüne kadar ve halen Ermeni tasarıları konusunda bize karşı hep iki yüzlü davrandılar. Çünkü aslında Ermeni soykırımı olmadığını belge ve analizlerle Kongre’ye götürüp, ‘ne soykırımı kardeşim, saçmalamayın’ demek yerine, ‘biz de size katılıyoruz; ama Türkiye stratejik açıdan işlerimize lazım; dolayısıyla şimdilik bu işi erteleyin’ dedi.
Oysa Kongre’ye gidip, 1948 Soykırımı Sözleşmesi’ni göstermeli; bu sözleşmeye göre 1915 yılında Ermenilere yapılanların katiyen soykırımı olamayacağını; Ermeniler ile Türkler arasında cereyan edenlerin, belirli bir toprak parçası üzerindeki hakimiyet mücadelesi olduğunu; bunlara da politik mücadeleler denildiğini; soykırımı sözleşmesinin politik mücadelelerin doğası gereği soykırımı kapsamında sayılamayacağını karara bağladığını; aksi taktirde dünya tarihinin soykırımlar tarihine dönüşeceğini anlatmalıydı.
Ayrıca 1920 yılında İstanbul’u işgal eden İngilizlerin soykırımı veya o zamanki tâbirle ‘katliamları’ ispat etmek için belge ve insan avına giriştiğini; yakaladığı herkesi Malta Adası’na götürdüğünü; bütün belgelere el koyduğunu; görgü tanıklarını dinlediğini; bu arada Ermenilerin yaptıklarını gayet iyi anladığını ve belgelere bu hususları koyduğunu; sonunda hiçbir şey bulamadığı için Malta’ya gönderdiği kişileri birer birer serbest bırakmak zorunda kaldığını da anlatmalıydı.
İlaveten o yıllarda bölgeye gönderilen Amerikalı General Harbord’un raporlarının tümünün incelenmesi halinde soykırım fiilini destekleyecek hiç bir hususun bulunmadığını; İstanbul’daki, Ameirkan Yüksek Temsilcisi Amiral Bristol’un raporlarının da bu durumu teyit ettiğini; durup dururken soykırımı suçlaması yapılamayacağını; 19. Yüzyıl’ın sonlarından 1920’lere kadar geçen dönemde Türklerle Ermenilerin aynı toprak parçası üzerinde hakimiyet kurmak için birbirleriyle mücadele ettiklerini; Ermenilerin, Türklerin düşmanı ülkelerle bu uğurda işbirliği yapmaktan çekinmediği gibi, savaş sonrasında bu işbirliğini böbürlene böbürlene anlattıklarını ve bütün bunların arşiv belgelerinde bulunduğunu; bu durumun tipik bir politik mücadele olması hasebiyle soykırımı olarak değerlendirilemeyeceğini de söylemeliydi.
Soykırımı sözleşmesine göre bir mahkeme kararı olmadan hiç kimsenin soykırımcı olarak suçlanamayacağını; Hitler’e atfedilen ‘Ermeni soykırımını şimdi kim hatırlıyor ki’ lafının tamamen hayal mahsulü olduğunu; Ermeni soykırımı kabul edilmediği için Yahudi soykırımının gerçekleştiğini söylemenin tam bir cehalet örneği oluşturduğunu; çünkü Yahudi soykırımı en ağır biçimde cezalandırıldığı halde Ruanda ve Bosna’da yaşaşanların engellenemediğini; Fransa’nın Cezayir’de 1952 ile 1962 arasında yaptıklarının da caba olduğunu ifade etmeliydi.
Ama ABD yönetimleri bunu yapmadılar. Hâlâ da yapmıyorlar. Ve Türkiye’yi bu soykırımı hikâyesiyle tehdit ediyorlar. Artık sabrımız bitti. Çıkarın şu tasarıyı da bütün Ortadoğu’da sizinle iyi bir hesaplaşalım. Bizi Seküler İran yapmak için bir yandan Kürdistan kurup, öte yandan da Ermeni soykırımı tasarılarıyla zorluyorsunuz. Fazla zorlamanıza gerek kalmayacak. Kavağı kökünden budamak üzereyiz... Bizden söylemesi...