« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Nis

2008

TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ 3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ BİLDİRİSİ

01 Ocak 1970

Hüseyin Nihal Atsız dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na 2 açık mektup yazar ve başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere devlet kadrosu içerisine sızmış olan komünistlere dikkat çeker. Bunun üzerine Atsız "vatan haini" dediği Sabahattin Ali tarafından mahkemeye verilir. İkinci duruşma günü olan 3 Mayıs 1944 günü Ankara'da Atsız'a destek olmak üzere binlerce öğrenci gösteri yapar, aralarından bir çoğu yaralanır, bir çoğu da gözaltına alınır.

Nihal Atsız bir yazısında 3 Mayıs gününü "Türkçülerin Günü" olarak isimlendirip, Türkçüler tarafından bir başına veya toplu olarak daima kutlanmasını istiyor. Bu yazıda Atsız, 3 mayıs 1944'e kadar Türkçülüğün hissi, fikri ve fiili planda kaldığını, edebi ve ilmi sınırları pek de aşmamış olduğunu söylüyor. Türkçülük o gün hareket haline geçmiştir. Atsız'a göre o bir bayram da değil, matem de değil, ama binlerce isimsiz gencin milli varlığa yönelik tehditlere karşı direniş hareketidir. O yüzden de yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri bu anlamlı gün, Türk Milliyetçileri tarafından, her geçen gün artan bir coşkuyla "Türkçüler Günü" olarak kutlanmaktadır.

O yılların tek parti yönetimi, bitmek üzere olan 2. Dünya savaşının kazananları arasında olan Rusya'nın da baskısıyla, Türkçülere karşı sert uygulamalara başvurur. Dönemin Cumhurbaşkanı merhum İsmet İnönü'nün 19 mayıs 1944 törenlerinde yapmış olduğu meşhur konuşmada, Türkçüler ağır ifadelerle suçlanır. Akabinde Atsız ve 22 arkadaşı tutuklanır, işkence görürler, bir - bir buçuk yıl tabutluklarda yatırılırlar.

1947 yılında sonuçlanan davada Türkçüler beraat eder. Ama, o günlerde temelleri atılan husumet, 1992 başlarında Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını elde ettiği zaman, hazırlıksız yakalanmış olmamızın da önemli sebeplerinden birisi olur.

Günümüzde de Türkiye'nin üzerinde içeride ve dışarıda çeşitli projeler, oyunlar düzenleniyor. Bu tertip ve tehditlere karşı bilinçli bir direniş sergileyen Türk Milliyetçileri "entellektüel terör" uygulanarak susturulmak isteniyor. Türk Ocakları olarak 3 Mayıs Türkçüler Günü dolayısıyla, aşağıdaki metni kamuoyunun dikkatine sunuyoruz:

GÜNÜMÜZDE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra geçen on beş yıl içinde Dünya'da birçok değişiklikler oldu. Bu değişikliklerin toplu ifadesi, batı düşüncesinin ürettiği iki ekonomik sistemden birinin diğerine galip gelmesidir. İki kutuplu dünya dengesi yerine sadece kendi kontrolünde yeni bir küresel yapı ikame etmeye çalışan başat güç, artık, okyanusun öbür tarafındaki batıdır.

Bu uzak batı medeniyetinin kaynakları, şüphesiz Avrupa'daki batıdır. Bir yanda bilgi-işlem teknolojisinin sunmuş olduğu siber ortamda insanı sanal bir figüre indirgeyen post modern pozitivizm, öbür yanda liberal kapitalizmin zaferiyle tarihin sonuna gelindiğini ilan ederek evangelist yeni muhafazakâr anlayışa servis yapan küreselci yaklaşım, batının hiç değişmeyen yüzüne yeni maskelerdir. Türk aydını öncelikle, bu maskeleri kaldırarak batının bu değişmeyen yüzünü, batı düşünce tarihinin kırılma noktalarını ve ara dönemlerdeki uygulamaları inceleyerek kavramak durumundadır.

Batının yönetim anlayışını biçimlendiren zihni muhteva, köklerini eski Yunan'dan alır. O dönemde, insanı yarı tanrı haline getiren pagan inanış Roma'yı ve egemenlik alanını, "yarı insan yarı tanrı" ilahların ahlâki tahditleri olmayan yaşayış biçimine özenilen, uhreviden uzak bir uca savurdu. Hazreti İsa'nın gelişi gibi bir kurtuluş ümidini batı, bu defa skolâstik uca savrularak heba etti. Kilise uhrevi olan adına batı insanını tarihte eşi görülmedik işkencelere maruz bıraktı; Yahudi veya Müslüman olmak, "öteki" Hıristiyan mezheplerden olmak suç sayıldı, dinin konusu olmayan en masum davranışlar günah telâkki edildi, hemen her bilimsel ifade Kilise dogmalarına itiraz addedildi.

Kilisenin bu aşırı uygulamalarına tepki, aydınlanma dönemiyle birlikte kendini ve aklını ilahi olanın yerine koyan Pozitivist düşünceyi doğurdu ve batılı bu defa Seküler uca savruldu. Yeni paganizmin ilâhları, insanın hırsı, sonsuz haz arayışı, bilginin (ve bilmenin) verdiği cesaretle tanrının yerine geçme iddiasındaki insanın kendisidir. Şimdi artık Zeus akıl, Paris sermayedir. Bu anlayış, tarihin iki büyük yıkımını (İki Dünya Savaşını) getirmiştir.

20. yüzyılın ikinci yarısı, insanlık tarihine soğuk savaş dönemi ve iki kutuplu dünya olarak geçti. Dönemin galibi kendine küreselleşme adını verdi. Ve 21. asır başında pozitivist düşünce yerini post modern bir halefe, baba tanrı-Zeus'un akıl yerine bilgi olduğu bir anlayışa terk ediyor.

Avrupa düşünce tarihi boyunca gözlenen bu gelgitler, aslında insanın yaradılışına en uygun mutedil ölçüyü bulma, maddeyle mana arasında dengeyi kurma melekesinden yoksun bir zihni birikimin aşırı uçlarda tezahürüdür. İşte bu nedenle Batı uygarlığı insanlığın geleceğini bugün de tehdit etmektedir.

Tarih batıdan, insanlık batılıdan ibaret değildir. Batının kuramadığı dengeyi kurma yönünde başarıya adım atmış toplumlar da vardır. Batı bunlara, oryantalist gözlükle bakmıştır. Bu algılama, anlamaya ve benimsemeye değil, yok etmeye ve yerine batıyı ikame etmeye yöneliktir. Toplumların tarih, siyaset, ekonomi, hukuk, sosyoloji zaviyelerinden incelenmesinde, Batının teorileri adeta yegâne anahtar haline gelmiş, her toplumun aynı yönde değiştiği varsayılmıştır.

Türkiye'de yabancılaşmış aydın çevreler Türk Milliyetçiliğini işte bu anahtar ile tanımlamaya çalışıyorlar. Türk Milliyetçiliği, bu anahtarın açamadığı kapıları açma teşebbüsüdür. Batı medeniyetinde olmayan madde-mana dengesini kuran, insanı bir kül olarak "Allah'ın yöneticilere" bir emaneti olarak gören, dolayısıyla ötekinin de öteki kalarak yaşama hakkı olduğunu dikkate alan Türk değerler manzumesinin çağımıza anlatılmasıdır. Her toplum kendi özgün yolunda hayatını sürdürür. Her milliyetçilik, kendi milletinin değerlerine göre şekillenir; o değerleri ve milletin hususiyetlerini yaşatmaya ve geliştirmeye çalışır.

Osmanlıyı oluşturan etnik unsurların Osmanlı'dan birer ikişer kopmasının asli sebebi olarak görülen "nasyonalizm", Türklerin de kendi benliğine dönmesi, kendi şanlı mazisini hatırlaması, devletini ve istiklâlini koruması için lâzım olunca "milliyetçilik" olarak tercüme edildi. Batıdaki milliyetçilik, batı toplumlarının kültürlerindeki zihni muhtevaya uygun olarak şekillendiği gibi, Türk Milliyetçiliği de Türk'ün dünya görüşüne uygun oluşacaktı. Nitekim öyle oldu. Dolayısıyla Türk Milliyetçiliğinin batıdaki nasyonalizmle kavramsal ve kuramsal bir benzerliği yoktur.

Gerçekten de yakın düşünce tarihimizde "milliyetçi" sayılan aydınlarımızın oluşturduğu fikir yelpazesi dikkate alındığı zaman Türk Milliyetçiliğinin kendi içinde, oryantalist bakış açısıyla biçilmek istenen kalıplara sığmayacak kadar zengin bir muhtevaya sahip olduğu görülür.

Türk Milliyetçiliği, Türklerin tarih içerisindeki hayatı anlama tarzının, insana ve insanlığa bakış açısının, kurmuş olduğu uygarlıkların temel değerlerinin bir hülasası olarak, çağın idrakine çağın anlayabileceği dille ifade biçimidir. Bu değerlerin çağdaş anlamda kültürel, sosyal ve siyasal bir model olarak ortaya çıkmış halidir. Tarihin akışı içinde olgunlaşmış olan Türk anlayışının güncel ifadesidir.

Türk Milliyetçiliği, Mete'den bu yana, kavrayıcı, kapsayıcı ve birleştirici bir millet anlayışının varlığını kabul eder. Türk tarihi içinde bu anlayışın tezahürlerini VII. Yüzyılda yazılmış olan Orhun Abideleri'nden itibaren görmek mümkündür.

Orhun Abidelerinde, Türk devlet anlayışında devlet başkanı'nın ve devletin meşruiyet şartlarını da bulmaktayız. Buna göre devlet başkanı (kağan); milli birliği sağlayacak, aç milleti tok, yoksul milleti zengin kılacak; töreyi, yani nizamı koruyacaktır. Eğer bir devlet başkanı bunları sağlayamıyorsa meşru olamayacaktır. Türklerin devleti; milleti zengin, birliği tam, düzeni âdil ve güçlü olan bir devlettir. Devlet ve düzen, Batı'da olduğu gibi kilise, kral, aristokrasi, feodalite ve burjuvalar arasında kıyasıya savaşların yapıldığı bir ekonomik çıkar ve hükümranlık alanı değildir. Paylaşma, dayanışma ve ahlâkın hâkim olduğu ortak alandır.

Bunun için Türkiye Cumhuriyeti Devletini, milletin tarihî hafızasında yaşayan millî devlet anlayışının, içinde bulunulan çağın şartlarına uygun olarak bir defa daha ortaya çıkmış hali olarak anlamak gerekir. Bir başka deyişle Türkiye Cumhuriyeti, millî hafızanın ve tecrübenin, 20'nci yüzyılın başında devleti kuran irade ve anlayış olarak ortaya çıkmasıdır.

Türk Milliyetçiliği, bu irade ve anlayışın dibacesindeki fikir olarak, Türklerin, tarihin akışı içerisinde her biri bir öncekinin tecrübesinden süzülerek oluşmuş insan, millet, devlet ve insanlık tasavvurlarının ve medeniyet anlayışlarının ifadesi olup, çağına şunları vaat eder:

Türk milleti, kendi benliğinin farkında olduğu günden beri doğruluğuna iman ettiği inanç esaslarıyla yoğrulmuş, bu esaslar doğrultusunda hayatına yön vermiş ve kültür-medeniyet yaratmıştır. Son olarak, cihana en son peygamber olarak gönderilen yüce insan Hz. Muhammed (SAV) in çağrısına kulak vererek İslam'ı din olarak benimseyen Türk milleti, bin yıldır bu ışıkla dünya sahnesinde önemli roller üstlenmiştir. Türk milliyetçileri bunun idrakinde yollarını çizerler.

Bizim inancımızda "insan", yaratılmışların en şereflisidir. İnsanların farklılığı, Allah'ın tercihi ve takdiridir. Dolayısıyla, din, dil, ırk, renk, cinsiyet, meslek, gelir, eğitim farkı gözetilmeksizin insanlık bir bütün olarak tabiatın insanlara sunmuş olduğu tüm imkânlardan adalet üzere yararlanmak hakkına sahiptir. Keza, hangi coğrafyada veya hangi kültürün içinde üretilirse üretilsin, insan aklının ürettiği veya yarattığı tüm değerler insanlığın ortak malıdır.

İnsanlık, tüm dünyayı adalet üzere yönetecek bir ya da birkaç güç merkezine ihtiyaç duyar. Felsefî, romantik ya da ütopik olarak istenir olmakla birlikte, insanlığın kendiliğinden paylaşımcı, dayanışmacı ve adil bir nizam içerisinde yaşaması mümkün olamamaktadır. Onun için güç merkez ya da merkezlerinin varlığı, gerçekliklere uygun olandır. Tarihi tecrübelerimiz ve şu anda yaşanmakta olan fiilî duruma bakıldığında, bu görevi layıkıyla yerine getiren sadece Türk Milleti ve onun devletleri olmuştur. İşte bu nedenle dünya şimdi de böyle bir güç merkezine, Türkçe konuşan devletlerin oluşturacağı güçlü birliğe muhtaç haldedir. Türk Milliyetçiliği böyle bir güç merkezini oluşturma iddiasıdır.

Çevre, Allah'ın "O bir nizam va'z etti, tâ ki siz o nizamı bozmayasınız" çağlar üstü ikazıyla emanetimize tevdi edilen, âhenk içinde yararlanılması gereken kutsal bir mekandır. Hiçbir ihtiyaç, bilimsel hiçbir tecessüs çevrenin (tabiatın) hoyratça kullanılmasını mazur gösteremez. İşte bu nedenle, bilimsel bilgi üretiminin ahlâki bir denetim altına girmesi gerekmektedir. Türk Milliyetçiliği, böyle bir denetimi sağlayacak ve insanlığı mutlu kılacak olan dünya görüşünün adıdır.

Görülüyor ki Türk Milliyetçiliği, çağa söyleyecek sözleri ve çözümleri olan bir dünya görüşüdür. Türk Milliyetçiliği, kendisini Türkiye Cumhuriyeti sınırları ile sınırlayan tepkici, içe kapanmacı bir siyasal tavır değildir. Tersine bütün dünyayı ve insanlığı kavrayan ve kapsayan bir insanlık projesidir. İşte bunun için Türk Milliyetçiliği, güçlü Millî Devleti, yukarıdaki hedeflere ulaşmak için zaruri bir başlangıç noktası olmak nedeniyle gerekli görür. Yine bunun için Milli Devleti parçalamaya yönelik tehditleri bölge ve dünya insanlığının mutlu geleceğine dair süreçte meydana getirilmek istenen kırılmalar olacağı için şiddetle reddeder.

Türk milliyetçiliği güçlü, âdil, demokratik millî devleti tanımlayan üniter kimlik değerleri dışında kalan tüm alanlarda, her türlü farklılığı tabiî kabul eder ve korur. Ancak, bu farklılıkların doğurduğu sosyal dinamiklerin millî devleti zayıflatacak veya parçalayacak etkilerine izin vermez, tersine bu dinamikleri daha yüksek bir forma, millet formuna yükselterek medeniyetini zenginleştirir.

Türk Milliyetçileri olarak, Aziz Türk Milleti'nin bütün bunları yapabilecek yetenek ve beceriye, tarihi tecrübeye sahip olduğuna inanıyoruz.

Ziyaret -> Toplam : 125,36 M - Bugn : 116719

ulkucudunya@ulkucudunya.com