EBÛ RÎDE
Faysal Bedir Avn 01 Ocak 1970
Muhammed Abdülhâdî Ebû Rîde (1909-1991)
İslâm felsefesi ve kelâmı hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Mısırlı âlim.
23 Kasım 1909’da Sînâ yarımadasının kuzeyinde bulunan Arîş’te doğdu. Babası Şeyh İbrâhim Ebû Rîde, Şarkıye muhafazasının Bilbîs merkezine bağlı Adliye kasabasındandır. Ebû Rîde Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten sonra ilkokula girdi. 1930’da orta öğrenimini tamamladı; ardından Kahire’ye gidip Câmiatü Fuâdi’l-evvel Külliyyetü’l-âdâb Kısmü’l-felsefe’ye girdi. 1934’te buradan mezun oldu. Kısa bir süre üniversite idaresinde çalışan Ebû Rîde 1936 yılında felsefe bölümüne asistan tayin edildi. 1937’de doktora yapması için Fransa’ya gönderildiyse de ertesi yıl ülkesine döndü. Mustafa Abdürrâzık’ın danışmanlığında hazırladığı İbrâhîm b. Seyyâr en-Nazzâm ve ârâ?ühü’l-kelâmiyye el-felsefiyye başlıklı yüksek lisans tezini tamamladıktan sonra 1939’da doktora için tekrar Paris’e gitti. Ancak II. Dünya Savaşı’nın gerginlikleri orada kalmasına imkân vermedi. 1940’ta İsviçre’nin Basel şehrine geçti; Gazzâlî’nin Yunan kaynaklı felsefeye yönelttiği eleştirileri inceleyen doktora çalışmasını 1945 yılında Almanca olarak burada tamamladı.
Ebû Rîde 1946-1949 yılları arasında mezun olduğu fakültede felsefe hocalığı yaptı; burada başarılı çalışmalarıyla kendini gösterdi. Tâhâ Hüseyin’in tavsiyesiyle İspanya’ya Mısır kültür müsteşarı olarak gönderildi. 1949’da Madrid’de kurulan el-Ma‘hedü’l-Mısrî li’d-dirâsâti’l-İslâmiyye’nin ilk müdürü oldu. Kahire Üniversitesi’ndeki görevini sürdürürken 1957’de üniversite tarafından ilmî çalışmalarda bulunmak üzere Libya’ya gönderildi. Bingazi Üniversitesi’nin felsefe bölümünü kurdu; 1957-1962 yılları arasında bu bölümün başkanlığını yaptı. Daha sonra Mısır’a dönen Ebû Rîde, İslâm felsefesi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Abdurrahman Bedevî ile birlikte Aynişems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe profesörü olarak çalışmaya başladı. 1963-1966 yıllarında aynı fakültede idarî görevlerde bulundu. Ardından Küveyt Üniversitesi’ne gidip burada kurulmasına yardımcı olduğu felsefe bölümünde yirmi yılı aşkın bir süre hocalık yaptı. Emekliye ayrılınca Mısır’ın Zekazik muhafazasına dönerek eğitim faaliyetlerine devam eden Ebû Rîde, 10 Kasım 1991 tarihinde İsviçre’de katıldığı bir toplantı sırasında öldü.
Ebû Rîde’nin yetişmesinde müslüman ve Batılı meşhur ilim adamlarının önemli rolü olmuştur. Üniversite yıllarında Mansûr Fehmî, Tantâvî Cevherî, Mustafa Abdürrâzık, André Lalande, Paul Eliezer Kraus gibi âlimlerden ders okumuş; Fransa’da Emile Bréhier, Etiénne Gilson, Louis Massignon, Van den Bergh gibi ünlü kişiler kendisine hocalık etmiştir. İyi derecede Almanca, İngilizce, Fransızca, Farsça, İspanyolca, Latince ve Türkçe bilen Ebû Rîde Grekçe ve İbrânîce’yi de anlıyordu. Bu özelliğiyle Arapça konuşulan ülkelerde İslâm felsefesi ve kelâm araştırmalarının ciddi mânada öncülüğünü yapmıştır. Endonezya’dan Japonya’ya kadar doğu ve batıdaki birçok ilim merkezinde konferans, sempozyum vb. ilmî faaliyetlere katıldı; misafir profesör olarak ders verdi.
Ferdî hayatında tasavvuf ve zühd yolunu benimseyen Ebû Rîde’nin araştırmalarına yön veren ana fikirler, onun kısmen Mu‘tezilî yaklaşımları da benimseme eğiliminde olan Eş‘arî kişiliğinden neşet etmiştir. Çok sayıdaki makalesinden, telif kitaplarından, tercüme ve tahkik çalışmalarına yazdığı önsözlerden, tercüme ettiği eserlerde şarkiyatçıların fikirlerine düştüğü dipnotlarından onun benimsediği ana fikirleri derlemek mümkündür.
Temel yaklaşımı, aklın diliyle vahyin dilini tek bir alanda uzlaştırma gayesine yönelik olan Ebû Rîde’ye göre aklın mantığı ile vahyin mantığı arasında bir iç barış vardır. Nitekim vahiy aklı muhatap almakta; imanın sağlamlaşması, akîdelerin savunulması ve dine ait müphem kalmış fikirlerin açıklanması da akılla mümkün olmaktadır.
Ebû Rîde İslâm’ın kendisiyle, İslâm hakkında ileri sürülen ve onun özüne uygunluğu yeterince ispatlanmamış olan fikirleri İslâm’la özdeşleştirmenin yanlış olduğu görüşündedir. Dolayısıyla İslâm’ın kendisini, İslâm kültürü ile gayri İslâmî kültürden ayırt etmek gerekir. Ebû Rîde, müslüman düşünürlerin kendilerinden önceki kültürlerden etkilendiklerini inkâr etmemekle birlikte tevarüs edilen birikimin İslâm’a has bir kültür potasında eritilerek yepyeni bir şekil aldığını ve müslümanların malı haline geldiğini savunmuştur. Zira İslâm devleti çeşitli kültür, ilim, din ve felsefelere sahip toplulukları bünyesinde barındırmaktaydı; müslümanlar da bu kesimlerle tabii olarak ilişki kurmuşlardır. Felsefî düşünce, İslâm’ın kendisiyle onun coğrafyasında yer alan öteki kültür unsurlarının çatışma ve uzlaşmasının bir sonucudur. Ancak Ebû Rîde, dış etkiler konusunun abartılarak müslümanların her şeyi dışarıdan aldıkları, kendilerine has hiçbir şeyi başaramadıkları şeklindeki yaklaşıma şiddetle karşı çıkmıştır.
Ona göre Kur’ân-ı Kerîm, ilimlerin ve felsefî düşüncenin alanına giren her şey hakkında işaretler sunmaktadır. Kur’an metnini tarihî kıssalardan ibaret görmek veya bu metnin tarihî olduğunu ileri sürmek yanlıştır. Genel kavram ve hükümler ihtiva eden Kur’an metni her devirde objektif realiteye uygulanmak için mevcuttur. Böylece gelişmekte olan ilmin objektif verileriyle uygunluk sağlandığı gibi ilmin önüne yeni ufuklar da açılmış olacaktır. Bilgi teorisi konusunda, duyu ve akla dayalı kesbî bilgi ile ledünnî bilgi (vahiy, ilham, keşf gibi) ayırımına giden Ebû Rîde, sadece akla ve duyulara dayanılarak eşyanın gerçeğine ulaşılamayacağını, nebevî hakikatlerle tasavvufî ilhamların kılavuzluğunun gerekli olduğunu vurgulamıştır.
Allah’ın her şeyi yaratmış olması ve her şeye kadir bulunması mutlak anlamda bir cebir fikrine götürmez. Çünkü Kur’an’daki birçok ifadeden Allah’ın eşyada çeşitli tabiat, meleke, kudret ve kuvvetler yarattığı anlaşılmaktadır; insan da düşünme melekesini, seçme gücünü ve yapma kuvvetini haiz bir fıtrata sahip kılınmıştır. Fıtrat ve tabiata dayalı güçler ilâhî tedbirin kapsamı dışında değildir; zira onlar bu tedbir sayesinde mevcuttur.
Ebû Rîde, ahlâk ve siyasetin Kur’an’ın ilkeleriyle temellendirilmesi gerektiği düşüncesindedir. Gerek eski Yunan ahlâkının iffet, şecaat, hikmet ve adaletten oluşan dört temel fazilet sistemi, gerekse sevgi motifini esas alan hıristiyan ahlâkı, bütün bu değerleri kuşatan İslâm’ın ortaya koyduğu zengin muhtevalı nazarî ve amelî ahlâk anlayışı yanında sönük kalır. Öte yandan siyaset hayatı da Kur’an’ın öngördüğü eşitlik, adalet ve şûra ilkelerine dayanmalıdır. Kur’an’ın toplum ve siyaset hayatını düzenleyen ilkeleri hayata geçirildiğinde yalnızca müslümanların değil bütün insanlığın yararına olacak evrensel ölçülere ulaşılacaktır. Çünkü hak ve adaletin kaynağı ilâhîdir ve bütün insanlar içindir.
Eserleri. A) Telif Eserleri. 1. Min Şüyûhi’l-Mu?tezile İbrâhîm b. Seyyâr en-Nazzâm ve ârâ?ühü’l-kelâmiyye el-felsefiyye (Kahire 1946, 1989). Müellif, kitabın ilk neşrinden sonra geçen kırk üç yıl içinde yapılan yeni araştırmaları, yayımlanan eserleri dikkate alarak çalışmasını gözden geçirmiş ve kitabını geliştirerek ikinci baskısını yapmıştır. 2. el-?İlm ve’l-ma?rife (Kahire, ts.). İslâm düşüncesinin temel meseleleriyle ilgili kavram ve tariflerin yer aldığı makalelerden oluşan bir eserdir. 3. Mazmûnü’l-Kur?âni’l-Kerîm fî kadâya’l-îmân ve’n-nübüvve ve’l-ahlâk ve’l-kevn (Küveyt 1992).
Ebû Rîde’nin, Ağustos 1988’de Cezayir’de XXII. İslâm Düşüncesi Sempozyumu’na tebliğ olarak sunulan “el-Ümmetü’l-İslâmiyye: vahdetühâ ve vasatıyyetühâ”, el-Cem‘iyyetü’l-felsefiyyetü’l-Mısriyye’nin Haziran 1991’de Ezher Üniversitesi Usûlüddin Fakültesi’nde düzenlediği kongreye sunulan “Hıtatün mukteraha li-tecdîdi ?ilmi’l-kelâm” ve yayımlanmamış bir araştırma olan “Terbiyetü’l-?akl ve’l-hulk fi’l-Kur?âni’l-Kerîm” gibi çalışmalarından başka İslâm düşüncesi, medeniyeti ve kültürüyle ilgili birçok tebliği ve çeşitli gazetelerde yayımlanmış seri makaleleri bulunmaktadır.
B) Tahkikleri. 1. Resâ?ilü’l-Kindî el-felsefiyye (I-II, Kahire 1950-1953). Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan (Ayasofya, nr. 4832) Kindî’ye ait risâlelerden, doğrudan felsefeyle ilgili olan on dört risâleyi I. cilt olarak bir arada yayımlayan Ebû Rîde metne gerekli müdahalelerde bulunmuş, açıklayıcı dipnotlar koymuş, her risâleye yazdığı mukaddimede o risâlenin mahiyet ve muhtevasıyla ilgili özet bilgi vermiştir. Ayrıca risâlelerin baş tarafına Kindî’nin felsefî sistemini içeren bir çalışma eklemiştir. Ebû Rîde’nin bu çalışması Kindî hakkında yapılan en kapsamlı ve en başarılı çalışma sayılır. Mahmut Kaya bu on dört risâleyi Türkçeye çevirerek Felsefî Risaleler adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1994). Daha çok tabiat ilimleri alanına giren on bir risâleyi II. cilt olarak yayımlayan Ebû Rîde, I. ciltteki gibi metne yaptığı gerekli müdahalelerle, dipnotu ve mukaddimelerle okuyucunun metinlere daha kolay nüfuz etmesini sağlamıştır. 2. Ebû Reşîd en-Nîsâbûrî, Dîvânü’l-usûl (Kahire 1969). 3. İbnü’l-Heysem, Makale ?an-Semerâti’l-hikme (Kahire 1991). 4. Bâkıllânî, et-Temhîd (Kahire 1366/1947, Muhammed Mahmûd el-Hudayrî ile birlikte).
C) Tercümeleri. 1. Târîhu’l-felsefe fi’l-İslâm (Beyrut 1981). Hollandalı şarkiyatçı T. J. de Boer’e ait eserin geniş dipnotlarla bir tercümesidir. Kitabın günümüze kadar beş baskısı yapılmıştır. 2. Mezhebü’z-zerre ?inde’l-müslimîn (Kahire 1946). Salomon Pinès’in İslâm bilim ve düşüncesinde atom fikrinin kaynakları üzerine bir araştırmasının tercümesidir. 3. el-Hadâretü’l-İslâmiyye fi’l-karni’r-râbi? el-hicrî (Kahire 1957). Adam Mez’in İslâm bilim ve medeniyeti üzerine yazdığı eserin tercümesi olup günümüze kadar üç baskısı yapılmıştır. 4. Târîhu’d-düveli’l-?Arabiyye min zuhûri’l-İslâm ilâ nihâyeti’d-devleti’l-Ümeviyye (Kahire 1958). J. Wellhausen’dan tercümedir. 5. Vichetü’l-İslâm, nazaruhû fi’l-harekâti’l-hadîse fi’l-?âlemi’l-İslâmî (Kahire, ts.). H. A. R. Gibb, L. Massignon ve diğer bazı şarkiyatçıların İslâm dünyasında yeni ortaya çıkan olayların yorumuna dayanan makalelerinin tercümesinden ibarettir.