ALEMDAR MUSTAFA PAŞA (1765-1808)
Kemal Beydilli 01 Ocak 1970
Rusçuk âyanı, sadrazam.
Hotin’de doğdu. Babası Rusçuk yeniçerilerinden Hacı Hasan Ağa’dır. Önce Yeniçeri Ocağı’na intisap etti. Daha sonra Rusçuk’ta hayvancılık ve ziraatla uğraşmaya başladı. Bu sırada yörenin en güçlü âyanı olan Tirsinikli İsmâil Ağa’nın hizmetine girdi. Kabiliyeti sayesinde kısa zamanda yükseldi. Kethüdâsı sıfatı ile onun bütün faaliyetlerinde başlıca yardımcısı oldu. Lakabı, Tirsinikli’nin bayraktarlığını yapmış olmasından gelmektedir.
Rumeli âyanlarından âsi Pazvandoğlu’na karşı verilen mücadelede gösterdiği başarılar üzerine çeşitli rütbeler alarak ismini duyurmaya başlayan Alemdar, Pazvandoğlu’nun önde gelen adamlarını ele geçirmesi üzerine, önce kapıcıbaşılık rütbesiyle taltif edildi. Bir müddet sonra da Hezargrad âyanlığına tayin edildi. Tirsinikli İsmâil Ağa’nın âni ölümü (12 Ağustos 1806) Alemdar’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. Bu hadise üzerine süratle Rusçuk’a gelerek duruma hâkim olan Alemdar, Tirsinikli’nin kontrolünde bulunan topraklardaki âyanlarla kendisine tâbi diğer bütün âyanların ittifakıyla “âyanlar âyanı” seçildi. Bu kadar geniş bir saha üzerinde hâkimiyet kurmasını hoş karşılamayan merkezî hükümet, kendisini önce yalnızca Rusçuk âyanı olarak kabul ettiyse de bir süre sonra Tirsinikli’nin kontrolündekinden çok daha geniş bir bölge üzerinde hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. Aynı yıl başlayan Osmanlı - Rus savaşında kendisinden faydalanılması düşünülen Alemdar’a, III. Selim tarafından vezirlik rütbesi ile ömür boyu Silistre valiliği ve Tuna seraskerliği verildi (4 Şubat 1807). Bu savaşta gerçekten büyük hizmetler gören Alemdar, İsmâil Kalesi’ni Ruslar’ın eline düşmekten kurtardığı gibi bizzat kendi kuvvetleriyle Tuna’yı geçerek Rus generali Michelson’a karşı savaştı ve düşmanı bozguna uğrattı.
Osmanlı - Rus savaşı devam ederken İstanbul’da Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlarının faaliyetleri neticesinde Kabakçı Mustafa İsyanı patlak verdi ve III. Selim hal‘ edilerek yerine IV. Mustafa tahta geçirildi (19 Mayıs 1807). İsyan Nizâm-ı Cedîd adı altında yapılmış olan bütün yeniliklere son verirken bu hususta faaliyet gösteren önde gelen devlet adamlarının katil ve takibini de beraberinde getirdi. Nizâm-ı Cedîd’e taraftar bazı devlet adamları, o zamana kadar bu harekete yakınlık duymayan Alemdar’a sığındılar ve ona yapılan reformların zaruretini, bu hususta III. Selim’in gösterdiği gayret ve hizmeti anlatarak bundan sonraki hayatına yeni bir mâna kazandıracak tarihî bir görev yüklediler. Tarihlere “Rusçuk yâranı” adıyla geçen ve Alemdar Paşa’yı yönlendiren Abdullah Râmiz, Mehmed Tahsin, Mustafa Refik, Mehmed Said Galib ve Mehmed Emin Behiç efendilerin hazırladıkları plana göre, yeni padişah IV. Mustafa ve yakın çevresine hoş görünerek Nizâm-ı Cedîd ihya edilecek ve III. Selim tekrar tahta çıkarılacaktı. Bu arada, mütareke sebebiyle ordu ile birlikte Edirne’de bulunan Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa’yı da İstanbul’daki yeni devlet ricâli gibi elde etmeyi başaran Alemdar ve ekibi, IV. Mustafa’nın yakın çevresinin III. Selim’i öldürmeye hazırlandıklarını duyunca, bir an önce İstanbul’a gitmek için çalışmalarını hızlandırdılar. Nihayet, Alemdar’ın nüfuzu ile tekrar önemli devlet hizmetlerine getirilen Rusçuk yâranının faaliyetleri sonucu İstanbul’a gitmeye ikna edilen sadrazamın maiyetinde Edirne’den yola çıkıldı. Alemdar, daha henüz yolda iken, kendisine tâbi Pınarhisar âyanı Ali Ağa’yı Boğaz’da Rumelifeneri’ne yolladı ve elebaşılığını yaptığı isyandan sonra Boğaz nâzırlığını elde eden Kabakçı Mustafa’yı öldürttü.
İstanbul’da Davutpaşa Sahrası’na varıldığında ordu ve sancak-ı şerif bizzat IV. Mustafa tarafından karşılandı (19 Temmuz 1808) ve Alemdar huzura kabul edildi. Bu arada Alemdar, padişahın tevkif edilerek saltanat değişikliğinin kolayca gerçekleştirilebileceği yolunda yârandan Râmiz Efendi’nin teklifini, IV. Mustafa’nın orduyu ve sancak-ı şerifi karşılamakta olduğu bir anda böyle bir harekete kalkışmanın yakışık almayacağını söyleyerek reddetmişti. Alemdar, ilk iş olarak III. Selim’in tahttan indirilmesinde rol oynayan ulemânın ve bazı zorbaların cezalandırılması ile meşgul oldu. Rumeli askerinin aldığı tedbirler yeniçerileri sindirirken şehir de bir süre huzura kavuştu. Alemdar, 28 Temmuz’da yanındaki kuvvetlerle erkenden hareket ederek şehrin önemli yerlerini tuttu ve Topkapı Sarayı’na yürüdü. Bu âni ve erken davranışının sebebi, III. Selim’i tekrar tahta çıkarma niyetinin duyulmasıdır. Bâbıâli’yi ele geçirip sadrazamdan mührü zorla alan Alemdar, Şeyhülislâm Arapzâde Ârif Efendi vasıtasıyla, IV. Mustafa’ya tahttan çekilmesi ve III. Selim’in tahta çıkarılması yolunda haber yollamış, kızlar ağasını da III. Selim’in hazırlanması için görevlendirmişti. Bu gelişmeler karşısında IV. Mustafa saray kapılarının kapatılmasını emrederek amcası III. Selim ile kardeşi şehzade Mahmud’un öldürülmelerine izin verdi. Alemdar’ın saray kapılarını zorladığı ve damlara çıkarak içeriye girmeye çalıştığı sıralarda III. Selim şehid edilmiş bulunuyordu. Bu sırada ancak şehzade Mahmud kurtarılabildi ve zorla tahttan indirilen IV. Mustafa’nın yerine geçirildi.
İlk anlardaki karışıklık ve telâşın geçmesi üzerine önce sadâret kaymakamı, sonra da özellikle “yâran”ın uyarısı ve bizzat kendisinin yeni padişaha müracaatı ile bilfiil sadrazam tayin edilen Alemdar, ilk iş olarak III. Selim’in katillerinin yakalanıp cezalandırılmalarını sağladı; bu arada Selim’in tahttan indirilmesinde önemli rol oynamış olan Köse Mûsâ Paşa ve yine Selim’in icraatının düşmanlarından Tayyar Paşa idam edildi. Alemdar’ın dört ay süren sadrazamlığı sırasındaki icraatı içinde en önemlisi, Anadolu ve Rumeli’deki âyanları İstanbul’a davet ederek, tarihlerimize Sened-i İttifak* adıyla geçen bir mukavelenâme akdetmiş olmasıdır (Ekim 1808). Ayrıca, Sekbân-ı Cedîd adı altında, Nizâm-ı Cedîd askerinin devamı mahiyetinde yeni bir askerî ocak kurularak idaresi Nizâm-ı Cedîd taraftarlarından Kadı Abdurrahman Paşa’ya verildi.
İstanbul’da her şeye hâkim görünen Alemdar ve “yâran”ının büyük bir gaflet göstererek her türlü tedbiri elden bırakmaları ve yeniçerilerle diğer muhaliflerden gelebilecek tehditleri küçümsemeleri, kendilerini âniden patlayan ve umulmadık bir şekilde gelişen büyük bir ayaklanmanın şaşkınlığı içinde bıraktı. 15 Kasım 1808 gecesi başlayan ayaklanma neticesinde Alemdar Bâbıâli’de basıldı ve konağı kuşatıldı. Kendisine yardıma gelineceğini düşünen Alemdar buradaki direnmesini büyük bir cesaret ve metanetle sürdürdüyse de beklediği yardım vaktinde yetişmeyince, yeniçerilerin içeriye girmek üzere oldukları bir anda cephaneliği ateşe vererek yüzlerce yeniçeri zorbasıyla birlikte kendisi de öldü (16 Kasım 1808). Alemdar’ın ölümünden sonra da süren isyan sırasında “yâran”dan Refik, Tahsin ve Galib efendiler öldürüldü, hatta bizzat padişah ve saray da muhasara altına alındı. Elinde âsilere karşı kullanılabilecek yeterli kuvveti bulunmayan saray, şaşkınlık ve tereddütlerin kaybolmasından sonra Râmiz ve Kadı Abdurrahman paşalar tarafından müdafaaya alındığı için Alemdar’a yardım gecikmişti. Öldüğünde kırk üç yaşında bulunan Alemdar cesur ve hamiyetli, cahil olmakla beraber gayet zeki ve kavrayışlı, iyi sevkedilebildiğinde iş görüp devlete faydalı olabilecek bir şahsiyetti. Bununla birlikte, birkaç ay içinde yaşadığı İstanbul havası karakteri üzerinde şaşırtıcı bir değişiklik yapmış ve kendisini büyük bir gaflete düşürmüştü. Cesedi zorbalar tarafından Yedikule dışında kör bir kuyuya atılan Alemdar’ın kemikleri Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra oradan çıkartılarak Yedikule surları civarına gömülmüş, II. Meşrutiyet’in ilânından sonra da Zeynep Sultan Camii hazîresine nakledilmiştir.