NATO’ya ‘hadi eyvallah’ kapıda mı?
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli ikinci bir aşamasına geldi dayandı. ABD ve NATO ile yaşanan sorunlar bir ayrılık eşiğine getirdi ülkeyi. Kapıyı açıp hadi eyvallah denecek mi?
İkinci bir aşama dedim, çünkü tarihimizin önemli ilk kilometre taşı NATO’ya girmekle döşendi. Ülkemizin İkinci Dünya Savaşı sonrası en önemli kararıydı bu ve bugüne kadarki kaderimizi belirledi.
Şimdi ise yine tarihi bir an daha göründü sanki: çıkış...
Giriş-çıkış arasındaki yaşadıklarımızın tümü, büyük ölçüde, NATO üyeliğinin ve üstlendiğimiz görevlerin sırtına bindirilebilir. Evet, öyle.
65 yılın bağımlılığı
Bu dönemi belirleyen 65 yıldan bahsediyoruz.
Ve soğuk savaş ve ileri cephe ülkesi olmaktan.
Pek çoğunuz, eee üye olduksa neden kaderimiz belirlenmiş olsun ki, diye soruyorsunuz biliyorum.
Türkiye normal, doğal gelişiminin dışında yaşadı.
Bize yüklenen ana görev “cephe ülkesi” olmaktı. Yani o zamanki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı Batı’nın caydırıcı gücü, atom füzeleriyle donatılı ileri cephe ülkesi olmaktı.
Bu ülkemizin siyasi ve askeri yönetim kurgusunu da belirledi.
1) Ordu NATO’laştırıldı. Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak ve varlığını savunmak amacından çıktı ve hemen hemen tümüyle NATO hedef ve amaçları doğrultusunda örgütlenmiş bir ordu karakterine sahip oldu.
Siyasal yapı olarak sapına kadar antikomünist ve ABD’nin hedefleri doğrultusunda davranan ordu.. Sözde işgal durumuna göre şekillenmiş, ama tamamen iç siyasette ABD’nin öngördüğü şekilde davranan kontr-gerilla yapılanması...
Siyasal ve askeri vesayet
2) Siyasal yönetim yapısı da buna göre biçimlendi. ABD ve ordunun vesayeti doğrultusunda bir siyasal yapı. Büyük ölçüde ABD’den icazet alarak iktidar olunabilen bir aşağılık durum. ABD’yi ziyaret ederek iktidar olunabilen bir ülke.. Bazı ayrık durumlar olmasına rağmen, bu temel yazgı oldu...
3) Askeri vesayet esas bu sürecin ürünüdür. Ve ABD’nin ülkede esas dayanak olarak orduyu temel almasıyla oluşmuştur ve ABD tarafından oluşturulmuş bir yapıdır.
Nitekim 1971 ve 1980 darbeleri, tamamen Amerikancı askeri vesayet yapısının sonuçlarıydı.. 1960 askeri darbesi ve 1997 postmodern müdahale, diğer ikisinden biraz ayrılırlar.
İradeyi teslim etmek
Çok daha önemli bir noktanın altını çizeyim, bunu sık sık dile getiriyorum:
NATO üyeliği ve kapağı “Batı’ya atmak”, yani Batı himayesine girmek ve Batı’nın askeri vurucu gücü olmak, ülkeyi Atatürk’ün hedeflerinden uzaklaştırdı.
Atatürk’ün bu ülkeye en büyük mirası, kendi ülkeni kalkındırmak ve bu amaca uygun insan kaynaklarını, eğitimini, çok önemli ileriye yönelik projelerini bizzat geliştirme ve gerçekleştirme kararıydı.
NATO ve Batı bize, ne gerek var, her şeyini ben veriyorum ve vereceğim dedi. Mala, traktöre, makineye, silaha vb. ihtiyacın mı var, al sana para bizden satın al.. Basitleştirerek özetliyorum...
Türkiye’nin çöküşü böyle başladı.
Bunun sonuçları feci oldu
Ağır bir bedel ödedi Türkiye.
Ülke kendi bilimsel, ekonomik, kültürel güçlerini gerektiği gibi geliştiremedi.
Çağdaşlığın en büyük ölçütlerinden demokrasi ve hukuk devleti olmak süreçlerini yarım yamalak yaşadık, ortaya ucube bir yapı çıktı.
Ve hâlâ bu süreci yaşıyoruz.
Tüm siyasal partiler ve şüphesiz ki AKP, dünkü ve bugünkü çalkalanmaların ürünüdür. Yakın geçmişin siyasal - askeri vesayet kültürünün... Kendi demokratik gelişmesi yarım kalmış bir ülkenin ürünleri.
Geçmişin siyasal ve ekonomik başarısızlıkları, AKP’yi iktidara getiren güçleri besledi. çÇn oldu.
Bilimsel düşünme, davranma, inşa ve demokratik ortak akıl hak getire...
***
Peki çok ağır bedeller ödediğimiz NATO üyeliğine eyvallah mı denecek?
İki yazı ile inceleyeceğiz.