Türkiye ittifaksızlık çemberinde mi? Ne yapmalı?
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Türkiye NATO’dan çıkabilir mi, çıkmalı mı, İslam aksanlı iktidar bunu yapabilir mi, tartışması çok boyutludur ve hemen beklenti içine girmek gerçekçi olmaz. Ama öncelikle yapılması gereken, Türkiye üzerindeki Amerikan sultasını ve dayatmasını bertaraf etmek.. Türkiye, ABD’nin uluslararası çıkar ve stratejik politikalarının uygulayıcısı değildir ve olamaz. Bu konuda herkes fikir birliğinde olmak zorundadır.
Türkiye özellikle küresel stratejilerde eşit çıkarlar ilişkisinde olmalıdır. ABD’nin, Suudi Arabistan, İsrail ve PKK ile birlikte İran ve Ortadoğu’ya yönelik saldırı politikaları, İslam dünyasına yönelik yeni bir parçalama girişimidir ve Amerikan savaş ve silah sanayisinin küresel çıkarlarına uygundur. PKK, tam da yeni emperyalist saldırı mihverinin aracı ve silahı derekesine düşmüştür.
Trump’ın İran ile yapılan anlaşmayı beğenmeyerek iptal etme girişimi kabul edilemez. Bu anlaşmanın altında Avrupa’nın da imzası vardır ve gelişmeyi Almanlar dehşetle izlemektedir.
Trump demek savaş demektir, bu net olarak ortaya giderek daha çok çıkıyor. Amerikan yerleşik demokrasisi ve hukuk sistemi de adım adım Trump’ı saf dışı bırakmak için ağlarını örüyor.
Trump’ın yanı başımızdaki bu savaş politikasını boşa çıkarmanın tek yolu, İran, Suriye,Rusya ve bölgedeki diğer ülkelerle ittifakı güçlendirmektir, ki Trump belası bir savaşa heves edemesin.
Dahası, Avrupa’yı da bu ittifaka kazanmaktır.
Avrupa ile ittifak önem kazanıyor
Avrupa’nın, artık Trump Amerikası’na güveni alt düzeye inmiştir. Avrupa ordusunun kurulması ve kendi savunmasına hedefler koyması, dünyanın geleceği açısından yeni bir oyun planının sahneye çıkması demektir.
Türkiye, dengeli bir yerel politikaya özen göstermekle birlikte, Batı’dan Doğu’ya keskin bir savrulma yaşayamaz ve yaşamamalıdır. “Dengeli politika” bunu da içerir. Avrupa - AB ilişkilerimizin bu bağlamda güçlendirilmesi gündeme geliyor.
Rus savunma füzelerinin alınması konusunda, Avrupa ile ABD’nin tavrı birbirine zıttır. Avrupalı NATO yetkilileri bunu Türkiye’nin özgür bir tercihi olarak görürken, Amerikalılar, Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı’na bir açıklama yaptırarak, Türkiye’nin F-35 uçaklarına ve başka silahlara ulaşamayacağını ve Rus savunma sistemi ile NATO sistemleri arasında bir ilişki kurulamayacağını adeta bir tehdit olarak söylettiler.
Bu bağlamda, Türkiye’nin NATO çerçevesinde Avrupa ile ilişkilere ağırlık vermesi beklenir ve bu doğaldır.
Yeni saflaşmada görevler
AB ile ilişkileri iyileştirmenin ve geleceğe yönelik yeni saflaşma ile ciddi ve saygın ilişkiler kurmanın koşulu olarak, Türkiye’nin hukuk ülkesi olması, demokratik kurallara ve insan hak ve özgürlüklerine saygı birinci sıradadır.
Ama ne yazık ki, ülkemiz bunlardan çok uzaktır ve keyfi bir hukuk sistemi yürürlüktedir.
Bir “yerli ve milli” gürültüsü sürüyor. Bu gürültü, ülkemizin yakın geleceği konusundaki karamsar bulutları dağıtmıyor, tam tersine yoğunlaştırıyor. Geleceğimizi öngöremiyoruz, çünkü bu sis bulutu içindeki günlük politikalar her şeyi karartıyor.
İlkeler yok, keyfi hukuk, baskılanan hak ve özgürlükler, zaten yukarıda belirttiğimiz ilkesizliklerin ve keyfi yönetimin doğal bir ürünü...
Türkiye tek liderin değil, demokratik ve kolektif aklın eleştirileri yolunda ilerlerse doğru yolu bulur.
Askeri vesayet, tek liderin ülke çapında tüm faaliyetler üzerindeki vesayetiyle yer değiştirmiştir. Zaten askeri vesayete karşıyız kampanyasını sürdürenlerin niteliğinin gelip dayanacağı nokta budur. Üstelik kendi partisi üzerinde de tam bir total egemenlik ve vesayet söz konusudur.
Demokrasiye geri dönüşün yollarını nasıl açacağız?