Karatepe: Vatandaş bunun hesabını sormalı
Hilal Köylü 01 Ocak 1970
İran ambargosunun delindiği iddiasıyla ABD’de başlayan davada Rıza Sarraf’ın itiraflarının Türk siyasetine, seçmenine nasıl etki edeceği merak konusu. Prof. Dr. Yalçın Karatepe DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde dekanlık da yapmış olan siyaset bilimci ve iktisatçı Prof. Yalçın Karatepe hükümetin davayla ilgili gelişmeleri halka ‘çarpıtarak’ anlattığını söylüyor. Karatepe, yolsuzluk konusunun Türk seçmeninde doğrudan bir tavır değişikliği yaratmadığından yakınsa da “Halk bunun hesabını sormalı” mesajı veriyor. Karatepe, davanın Türk siyasetine etkileri konusunda DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
DW Türkçe: Bu dava AKP hükümeti açısından ne anlama geliyor?
Yalçın Karatepe: Hükümet bu davayı kurgulamaya çalışıyor. Öyle ki; hükümetin davayla ilgili kendi bildikleri var ancak davayla ilgili konuları kamuoyuna farklı yansıtmaya çalışıyor, çarpıtıyor. Yani hükümet; ambargonun delinmesi sürecini, bu süreçte rol alan işadamları, bürokratlar, siyasetçilerin neler yaptığını biliyor. Ve Sarraf itiraf ettikçe bunların hükümete doğrudan yansıması olacağını da gördü. Ama halkta şöyle bir hükümet algısı yaratmaya çalışılıyor. “Hükümetimiz milli duruşu olan, bölgesinde söz sahibi, özgür kararlar alan, komşularıyla ticaret de yapabilen bir hükümet. Bu durumdan rahatsız olan dış güçler Türkiye’nin önünü kesmeye çalışıyor. Sarraf’ın tanık olduğu davada da bunu yapmak istiyorlar. Biz ticaret yapmak için kimseden izin almayız. ABD’nin dış politikası varsa bizim de var. Komşumuzla nasıl ticaret yapacağımızı biz biliriz”. Yani “Biz istediğimizle ticaret yaparız” algısının kamuoyunda bir karşılığı var. Zaten muhalefet de bu yüzden konuyu burdan ele almıyor. Kamuoyu, 17-25 Aralık 2013’te hükümetteki yolsuzluk operasyonunun bir şekilde yeniden belgelenmesi olarak izliyor ABD’deki davayı. Türkiye’nin İran’la ticareti değil de, hükümetin içindeki, bürokrasideki rüşvet çarkını merak ediyor. Hükümetin kamuoyunda algıyı kurgulamak için nasıl çaba harcayacağını açıkça göreceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
DW Türkçe: Peki, davanın Türk siyaseti üzerinde etkileri nasıl olur?
Karatepe: Hükümetin bu davanın sonuçlarından yara alıp almayacağını, işlerin nereye evrileceğini zaman gösterecek bize. Toplumun yüzde 50’sini elinde tuttuğunu iddia eden bir hükümet var. Ama karşısında da bir yüzde 50 var. Türkiye’nin deneyimleri, yolsuzluk durumlarının seçmen davranışına pek yansımadığını gösterdi. Bu sefer neler yaşanacak, yine beraber izleyeceğiz. Ama Erdoğan’ın son dönemde muhalefeti bir blok haline dönüştürme çabası dikkat çekiyor. Bu da sürecektir. Yani CHP’yle HDP’yi aynı kefeye koyma, ikisini de PKK yanlısı gibi gösterme ve dahası kendisini tüm kişi ile kurumlardan ayrı bir yere koyması. Belediye başkanlarını tasfiye ediyor, 'Metal yorgunluğu olanlar gitsin' diyor, kendisi adına iş yapanları toplum nezdinde dışlıyor. Yani Erdoğan topluma 'Sadece beni konuşun' diyor. Ve bu söylem de seçmende karşılık buluyor. Seçmen, Erdoğan’ın dediğini yapmaya çalışıyor.
DW Türkçe: Muhalefetle ilgili dokunulmazlık fezlekeleri de gündeme getiriliyor bu süreçte. Bunun anlamı nedir?
Karatepe: Her yerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dahil birçok CHP’linin dokunulmazlığının kaldırılacağı, muhalefet üstündeki baskıların artacağı söyleniyor. Ancak ben CHP gibi köklü bir partinin liderinin dokunulmazlığının kaldırılacağına ihmal vermiyorum. Burada yapılmak istenen kamuoyunun genelini tereddütte bırakmak. Yani, kamuoyunu konuşurken, yazarken, hareket ederken tereddüte, paniğe, korkuya sürüklemek. Yine kamuoyunun eleştiri kapasitesine dönük bir hükümet hamlesi. Çünkü hükümet en çok kamuoyu eleştirirse, rahatsızlığını yüksek sesle dile getirirse zarar görecek. İşte, bunu istemiyor hükümet.
DW Türkçe: Sarraf’ın dile getirdiği iddiaların Türkiye’de soruşturulması mümkün mü sizce?
Karatepe: 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonundan sonra da rüşvet iddialarında adı geçen bakanların Yüce Divan’a sevkedilmesi isteği hükümet tarafından reddedilmişti. O dönem de Sarraf’ın dosyası kapatıldı. Yargı ve siyaset kurumu 2013’te kapattığı bu konuyu yeni deliller varsa, ki davadan böyle sonuçlar çıkıyor, yeniden soruşturabilir. Türk yargısı için de gerekli malzeme ve zemin hazır görünüyor. Çünkü ortada elle tutulur bir hukuki gerekçe var. Ancak Türkiye’de herkesin bildiği bir durum var artık: Siyaset kurumu yargının önünü kapatıyor, yargı çalışmıyor. Bu yüzden, yeni bir soruşturma beklemek ne yazık ki zor görünüyor.
DW Türkçe: Dava, Türk halkının siyasete yaklaşımını nasıl etkiler? Türkiye’de şeffaflaşmanın önünü açabilir mi?
Karatepe: Türkiye’de şeffaflaşmanın önünün açılması mümkün görünmüyor. Çünkü şeffaflaşma demek siyasetin ekonomi boyutunun doğrudan 'hesap verebilir' niteliğe bürünmesi demek. Türkiye’de vatandaş baskın bir şekilde, siyaset kurumuna ne kadar parayı, nereye harcadığını sormuyor. Vatandaşı ekonomik olarak iktidarla ilişkilendirmek lazım ki değişiklik olsun. Biz, ekonomik refahımızın önemli bir kısmını devlete aktarıyoruz. Ancak devlete 'Bizden kestiğiniz paraları ne yapıyorsunuz' diye sormuyoruz. Vatandaş bu ilişkiyi net bir şekilde kurmadığı için hesap sormayı da çok fazla umursamıyor. İşte en kritik nokta: Vatandaşın yaşanan gelişmeleri, dava sonuçlarını, ABD’deki davaya da bakıp, tek tek ortaya koyup hükümete baskın bir şekilde hesap sorması gerekiyor. İşte ancak o zaman üzerinde yaratılmış olan algıyı da, baskıyı da kırmış olabilir. Hesap sorulmadığı sürece seçmen davranışında da pek bir değişiklik olmayacak. Vatandaşın bilgiye erişimi kısıtlanıyor olabilir, öğrenmesi engelleniyor olabilir ama ne zaman vatandaş hesap sormayı refleks haline getirirse bu kısır döngünün de son bulduğunu göreceğiz. Türkiye’de acilen vatandaşın hesap sorması gerekiyor. Sarraf’ın iddialarının çok hızlı ve net bir şekilde araştırılmasını istemesi gerekiyor.
DW Türkçe: ABD’deki dava sonrasında Türk bankalarına ceza kesilirse, bu durum Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarını nasıl etkiler?
Karatepe: Hükümet bu cezaların geleceğini öngördü ki Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek hükümetin bankaların arkasında olacağını söyledi. Yani, hükümet bu cezaları ödeyecek. Bu da demektir ki o rüşvet çarkının bedelini Türk halkı ödeyecek. Öte yandan Türkiye’nin tüm ekonomik göstergeleri istikrarsız ve sorunlu. Bu dava sonucunda uluslararası yatırımcılar, büyük kurumlar Türkiye’ye kaynak kullandıracaklar mı, Türkiye’yle ekonomik işbirliği yapacaklar mı şüpheli. Yani Türkiye onlar için bundan böyle cazip bir ülke olmayacak. Ama gelin görün ki hükümetin önünde bir seçim süreci var. Hükümet, mevcut ekonomik sorunları da ABD’deki dava sürecine bağlayıp, sorumluluklardan kurtulmaya çalışacak. İşte yine kritik nokta: Halkın bunun hesabını sorması lazım. ABD’deki davanın ve hükümetin yarattığı kurgunun sandığa yansıması gerekiyor.
©Deutsche Welle Türkçe