Açılan her kutu başlarına bela oldu
Ayşe Yıldırım 01 Ocak 1970
Daha belgelerin ne olduğu ortaya çıkmadan yandaşı, yanaşması koro halinde “sahte olduğunu” söylemeye başladılar.
Hani rahmetli Demirel’in deyimiyle doğmamış çocuğa don biçtiler.
Korktukları kutuyu Kılıçdaroğlu önceki gün açtı. Kutunun içinden bu kez paralar çıkmadı. Ama paraların nasıl kaçırıldığını anlatan belgeler ortalığa saçıldı. Hem de isim isim, tarih tarih, rakam rakam.
Bu kez “iddia” demeye bile dilleri varmadı, AKP’li yöneticilerle birlikte “iftira”, “sahte”, “yalan” derken bocaladılar “ama onlar resmi evrak”, “suç bireyseldir” gibi belgelerin gerçekliğini kabul eden lakırdılar ağızlarından kaçıverdi.
Belli ki belgeler çalışmadıkları yerden gelmişti. Hazırlıksız yakalanmışlardı.
Sanki suçlananlar Erdoğan’ın kardeşi, dünürü, oğlu değil de kendileriydi. O milyon dolarların peşine düşmek yerine, işlerini yani gazetecilik yapmak, doğru soru sormak yerine Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi hedef aldılar. Ve tabii her zamanki gibi söz konusu iddiaları yazmak yerine sadece AKP’nin yalanlama haberini büyük büyük puntolarla verdiler.
Eğer belgeler gerçek olsaymış basına verilirmiş, eğer belgeler gerçekse Kılıçdaroğlu savcılığa versinmiş... Yani yalanladıkları, “sahte” dedikleri belgeye elleri bile değmemişti. Kılıçdaroğlu’nun kürsüden belgeleri sallamasından anlamışlardı sanki sahte olduğunu!
Hangi savcılığa? Bir zahmet doğrudan isim verin. Çünkü sonucu geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz, bari yorulmayalım. O belgeleri suç duyurusu olarak kabul edip soruşturma başlatacak savcı da başına geleceği biliyor. Onu da tecrübelerimizden biliyoruz.
Panama belgeleri açıklandı ne oldu?
Malta belgeleri açıklandı ne oldu?
İddiaları araştırmak yerine yazan gazetecilere, gazetelere dava açıldı.
6 Aralık’ta ikinci kez hâkim karşısına çıkacak olan Tunca Öğreten, Mahir Kanaat, Metin Yoksu, Derya Okatan, Eray Sargın, Ömer Çelik ne için yargılanıyor? RedHack’in sızdırdığı damat bakan Berat Albayrak’ın e-postaları nedeniyle değil mi? Hayır birçoğu zaten söz konusu e-postalarda yer alan bilgileri yayımlamamıştı bile. Yayımlayanlar da gerçekten haber değeri taşıyan bölümleri almıştı. Ama fark etmez onlar gazeteciydi ve RedHack’in haberleşme ağında isimleri vardı. Yazma potansiyeli taşıyorlardı. Dolayısıyla tehlikeliydiler.
Şimdi Man belgeleri niye basına verilmedi diye yırtınan gazeteci müsveddelerine soruyorum. O belgeleri alsanız yazma cesaretini gösterebilecek misiniz?
İnkâr etmeyin, böyle daha mutlusunuz. Hiç değilse iddiaları ortaya atanları, onları yazanları hedef göstermek gibi “yerli ve milli” bir görevinizi yerine getiriyorsunuz.
Ama siz ille de “kutu”ları yazmak istiyorsanız yönünüzü ABD’deki davaya çevirin. Yazacak çok şey var. Ve sanırım daha yeni başlıyor.
Açılan her kutu AKP’nin ve yandaşlarının başına bela oluyor.
17/25 Aralık’ta ayakkabı kutularından para çıkıyor, yandaşlar hep beraber yalanlıyor:
“Paraları ayakkabı kutularına FETÖ’cü polisler koydu.”
Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın yakınlarının vergi cennetlerine para gönderdiğine ilişkin belgelerin olduğu kutuyu kürsüden açıyor, yandaşlar daha kutu açılmadan koro halinde başlıyor:
“İftira, ihanet, yalan, sahte...”
Türkiye’de yalanlanan para dolu ayakkabı kutularını, burada akladığınız “vatansever işadamı” Rıza Sarraf ABD’de “Paraları içine ben koydum” diye doğruluyor.
Açılan her kutuyu önce yalanlayıp sonra yalayıp yutuyor yandaşlar.