Kemâlist Bir Bakış Açısıyla Atsız ve Atsız’ın Bakış Açısıyla Kemâlizm
Erhan Sandıkçı 01 Ocak 1970
Hüseyin Nihâl Atsız’dan bahsederken en başta onun katıksız bir ırkçı olduğunu söylemek gerekir. Onun takipçileri ile karşıtlarının, Atsız’ı araştırıp Atsız üzerine söz söyleyenlerin uzlaştığı ilk nokta ve yadsınamayacak açıklıkta olan en büyük özelliği budur. Atsız’ın “millet” anlayışı, “kusurlarına rağmen” büyük bir Türkçü saydığı Ziya Gökâlp’in ortaya koyduğu anlayıştan çok farklıydı. Gökâlp, Türkçülüğün Esasları’nda meseleyi şöyle târif etmiştir: “İnsanlarda ise ırkın toplumsal huylara hiçbir etkisi olmadığı için şecere aramak doğru değildir. Bunun tersini ele alırsak, memleketimizdeki aydınların ve savaşçıların birçoğunu feda etmek gerekecektir. Bu durum geçerli olmadığından ‘Türküm’ diyen her bireyi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe ihaneti görülenler varsa cezalandırmaktan başka çare yoktur.” Atsız ise “Türklüğe kabûl” için ırk, kan, soy arar…
Nihâl Atsız’a kısaca bir değindikten sonra Kemâlizmin ne olduğu konusunda da birkaç şey söylemek gerekir. Ne yazık ki pek çok insan hâlâ Atatürk’ün dünya görüşü, yaptıkları ile Kemâlizmi birbiriyle ilgisiz şeyler zannediyor. Kemâlizm, bilmeyenlerin veya saptırıcıların iddia ettiği gibi Atatürk’ten sonra ortaya çıkmış, Atatürk’ün hiçbir zaman sahiplenmediği bir şey değildir.
Böyle bir şey iddia etmek için;
· CHP’nin 1935 Mayıs’ındaki 4. Kurultayı’nda parti programına “Kemâlizm” kavramının eklendiğini,Atatürk’ün el yazısı ile “Kamâlizm”
· 1934’ten itibaren Türkiye’yi yabancı ülkelere tanıtmak amacıyla Matbuat Umum Müdürlüğü yani devlet tarafından çıkarılan “La Turquie Kemâliste” yani “Kemâlist Türkiye” dergisinde açıkça “Kemâlizm, Kemâlist Türkiye” gibi kavramların kullanıldığını,
· Edirne Milletvekili Şeref Aykut’un ve yazar Munis Tekinâlp’in 1936 yılında “Kemâlizm” adında iki ayrı kitap yazdıklarını,
· TBMM tutanaklarında görülebileceği gibi Meclis’te 10 Kasım 1938’den önce defalarca “Kemâlizm, Kemâlist”Devlet Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından 1934'ten itibaren çıkarılan "La Tuquie Kemâliste" dergisiDevlet Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından 1934’ten itibaren çıkarılan “La Tuquie Kemâliste” dergisinin açıklaması
gibi kavramların kullanıldığını,
· Atatürk’ün sağlığında dönemin gazetelerinde Kemâlizm, Kemâlist gibi ifadelerden bahsedildiğini,
· Dönemin dergilerinde adında Kemâlizm geçen makaleler yayınlandığını
ve bunlar gibi pek çok tarihî belgeyi bilmemek, bu gerçeklerden haberdar olmamak gerek.
Nihâl Atsız da o dönem İstanbul Üniversitesi’nde bulunan, daha sonra Süleymaniye Kütüphanesi’nde çalışmış, yaşından dolayı 1923-1938 arasında Kemâlizmin var olup olmayacağını bilmesi gereken, tarihle uğraşan birisi olduğu için de mutlaka bilen birisiydi. Dolayısıyla Kemâlizm demenin Atatürk demek olduğu Atsız’ca da bilinirdi. Anlaşılacağı üzere şunu demek istiyoruz ki Atsız’ın düşüncelerini açıkladığı yazılarında, kitaplarında, söylevlerinde, mektuplarında Kemâlizme yönelik bir ifade geçiyorsa, bu bilinçli olarak Atatürk’e, Türk Devrimi’ne, 1923-1938 arasındaki Kemâlist dönemle örtüşen bir zaman diliminde yapılanlara yönelik bir sözdür.
Bahsettiğimiz gibi Atsız, Kemâlizm ifadesini kullanmış ve yazmıştır. 1951’de Orkundergisinin 21. sayısında “Millî Birlik” başlığını attığı yazıya bir göz atalım. Bu yazıyı daha önce okumamış olanlar derin bir nefes alsınlar:
“Halk Partisi istibdadı zamanında ‘milli birlik’ diye Halk Partisi diktatoryasına ad takılmıştı. Onun tayinle gelmiş kukla mebuslarının hep birden el kaldırma maskaralığı milli birliğin tezahürü idi. Milli Birlik Milli Şefte şahıslanıyordu; bundan dolayı Milli Şef’in sözleri ve arzuları milli birliği sağlayan kanundu. (…) Acaba ırkçılık milli birliği bozan bir düşüncedir de Kemalizm milli birliği sağlayan bir fikir midir? Bugün ırkçılar da, Kemalistler de Türk milleti için de birer küçük zümredir. Irkçılık Kemalistlerin hoşuna gitmiyorsa, Kemalizm de ırkçıların hoşuna gitmiyor. Mevcut zümreler içinde, diğerleri gibi düşünmeyenleri milli birliği bozanlar diye ayırınca bütün partileri ve dernekleri topyekûn sigaya çekmek ve bunların başına da otuz yıl bu milletin başına zorla bela olan Kemalistleri getirmek icap eder.
(…)
Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa kısmen de İtalya ve Rusya’dan alınmak suretiyle dış alemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir.
Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: İnkılâp yobazları… Kendilerinden başka türlü düşünenlere tahammül edemeyen Kemalist ve mason yobazlar… Irkçılıkla Kemalizm arasında bir ölçüştürme yapmak gerekirse şöyle denebilir: Irkçılık, bizden olmayanların bize hep ihanet ettiklerini bilmekten doğan tarihi bir gerçeğe, Kemalizm ise otuz yılın yalan-dolan propagandasına dayanmaktadır.
(…)
Nerde o mukaddesata saldıran Kemalist inkılâpları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi? (…) Biz onların Kemalist rejimlerinin her marifetini, tehdidini, iftirasını, hapsini, işkencesini, tabutluğunu ve mezarlığını 1944’te gördük ve şatafatlı Kemalizm’in ne olduğunu anladık.” (Vurgular bize, yazım yanlışları yazara ait.)
Burada Nihâl Atsız’ın, Atatürk’ün dünya görüşü olan Kemâlizmi bir “safsata” olarak değerlendirdiğini, dışarıya bağlı bir “ucube” olarak nitelediğini, Kemâlistlerin Türk milletinin başına zorla bela olduğunu söylediğini görüyoruz. Çok fazla tartışma isteyen şeyler değil. Türkiye’nin tam bağımsız, çağdaş, kendi ayaklarının üzerinde duran, geçmiş devirlerde unutulan ve ezilen Türklüğü yeniden el üstünde tutan bir ülke hâline gelmesini sağlayan Kemâlizm, Atsız’a göre böyle hakaret ifadelerinden ibaret…
Alıntının son cümlesinden dolayı “Atsız ‘Kemâlizm’ derken İsmet İnönü dönemini kast ediyor. Bu yüzden 1944’ten bahsetmiş.” diye düşünecek olanlar olabilir. Onlar için de şunu söyleyelim: Öyle olsa “otuz yılın yalan dolan propagandası” demezdi, yazının tarihi olan 1951’den itibaren 30 yıllık geçmişi ele aldığımız zaman buna Atatürk dönemi de dâhil oluyor. Kaldı ki Kemâlizm denen ideolojinin Atatürk döneminde oluştuğunu ve Atatürk döneminin resmî ideolojisi olduğunu, Atsız’ın da bundan haberdar olmamasının mümkün olmadığını yazının başında belirttik.
Atsız’ın Kemâlizme saldırıları bu sözlerden ibaret değil elbette. 21 Ocak 1947 tarihli Altın Işık’ta (Gökâlp, yazdığı kitabın adının böyle bir dergide kullanılacağını bilse kahrından ölürdü!) “Millî Mukaddesat Düşmanları” başlıklı bir yazı yazan Atsız, “Kemalist” adlı bir dergide çıkan bir yazıdan söz ediyor ve Fatih’e, Osmanlı büyüklerine hakaret edildiğini iddia ettiği yazının yazarını eleştirirken derginin adı olan “Kemalist” sözcüğünü tam 18 kez zamir olarak kullanıyor. Bu yazıyı eleştirirken yazarın yazdıklarının Kemâlizme aykırı olduğuna ve kendiyle çelişki içinde olduğuna ilişkin herhangi bir şey yazmayan Atsız, yazarı eleştirme niyetiyle aynı zamanda Kemâlizmi de bir güzel yerin dibine sokmaya çalışıyor!
Yukarıda aktardığımız gibi Atsız, sıkı bir Kemâlizm karşıtıdır. Bunu ifade etmekten çekinmemiştir. Kemâlizmin “otuz yılın yalan dolan propagandasına dayandığı”nı iddia ettiği gibi, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Kemâlist Devrim’e yönelik sözleri bunlarla sınırlı değildir: “Cumhuriyet çağının birinci ve sonuncu Millet Meclisleri milletin isteği ile namuslu seçimlerle seçilmiş kanunî meclislerdir. Diğerleri (yani Atatürk dönemi de dâhil olmak üzere 1923-1950 arasındaki meclis dönemleri – E.S.) ise (…) diktatörlerin tâyini ile (…) kurulmuş gayrimeşru meclislerdi. (…) Türkiye’nin on yılda asırları aştığını, bütün milletleri geçtiğini söyleyerek millî mazimize mukaddesatımıza söverlerdi. (…) 1923-1950 çağı gayrimeşru ve müstebit bir diktatörlük zamanıdır. Diktatörlüğü yapan Halk Partisi, bilhassa onun ileri gelenleridir. (…) Bu partinin yaptığı kanunlar kanun olmak vasfına haiz değildir. (…) Yeni hükümet ihtilâlsiz iş başına geldiği için gayrimeşru kanunları da ihtilâlsiz bir şekilde değiştirecektir. Bunun da başlangıcı yeni anayasayı hazırlamak olmalı, bu anayasayı hazırlamak için de Kurucular Meclisi faaliyete geçmelidir.” (Orkun, 1.12.1950, sayı 9)
Yine başka örnekler verilebilir. Örneğin Atsız’ın “Yurtta sulh, cihanda sulh!” anlayışını “sefilâne” ve “milletin mânevî enerjisini söndürmek” olarak gördüğünü (Orkun, 17.11.1950, sayı 7), Lozan Antlaşması’nı yerin dibine soktuğunu (Çanakkale’ye Yürüyüş), “Türkçüler bu memlekette hiçbir zaman iktidara geçmedi” diyerek Atatürk’ü Türkçü saymadığını gösterdiğini (Ötüken, 1973, sayı 5), Atatürk döneminde 13 yıl dışişleri bakanlığı yapan Tevfik Rüştü Aras’ı “gayrimillî” bulduğunu (Ötüken, 17.7.1965, sayı 19) ekleyebiliriz.
Tutarlı bir Kemâlistin Atsız’da kabûl edemeyeceği fikirler çoktur. Belki Atsız’ın yobazlığa, Said Nursi, Necip Fâzıl gibilerine karşı sert bir tavır takınması, Kemâlistler ve Atsız arasında laiklik üzerinden bir bağ kurulmasına yol açabilir. Ancak aynı Atsız, kız ve erkek çocuklarının bir arada eğitim görmesinin yanlış olduğunu söyleyen, erkek öğrencilere yalnızca erkek öğretmenlerin ders vermesini öneren biriydi (Çınaraltı, 1942, sayı 35). Bir Deist olarak Türk-İslâm sentezcisi anlayışın dışındadır ama Türkçülük için onun da tanrıya inanma şartı vardır (Ötüken, 1970, sayı 11). Sultan Vahdettin’in asla hain olmayıp vatansever bir adam olduğunu öne sürmesi (Türk Tarihinde Meseleler), 2. Abdülhamit’i “Göksultan” diyecek kadar kusursuz görmesi (a.g.e.), Alevî Türkmenler için katliam, yağma, tecavüz fetvası veren Şeyhülislâm Ebussuud’u “müsamahalı ve akıllı” bulması (Ötüken, 1970, sayı 75), Atatürk’e ve Cumhuriyet’in kurucularına aşağılık, âdice, bel altı iftiralarda bulunan Rıza Nur’u her zaman övüp en büyük Türkçülerden sayması Atsız konusunda üçüncü, dördüncü dereceden konulardır. Geçmeden eklemek lâzım; Atsız aynı zamanda NATO’yu savunmakla (Gözlem, 19.12.1968 ve 6.3.1969) da Kemâlizme ters düşmektedir ancak şöyle geçmişten bugüne baktığımızda kendisine Kemâlist veya Atatürkçü deyip de NATO’yu savunanların çokluğu, Atsız’ı NATO’culukta yalnız bırakmamaktadır.
Bir de Dalkavuklar Gecesi var. Bu romanda Atsız, karakterlere gerçek adlar vermese de Atatürk’ü konu edinmiş ve Gâzi’yi ayyaş bir zorba gibi anlatmıştır. Tabiî Atsız’ın Atatürk’ü övdüğü, şükran dolu yazıları, şiirleri de var. Ancak genele baktığımızda bunlar istisna veya kendisiyle çelişme olarak değerlendirilebilir.
Her şeyden önemlisi, Atsız bir ırkçıdır, Türkçülüğü/Türk milliyetçiliğini ırk, soy ayrımcısı bir çizgiye getirmiştir; Kemâlizmin Türk milliyetçiliği ise ırkçılığa karşıdır ve Ziya Gökâlp, Yusuf Akçura gibi düşünce adamlarından beslenmiş bir milliyetçiliktir. Bugün bazı kişiler “İnsaniyetperverlik köpekliktir.” diyen (Çanakkale’ye Yürüyüş) Atsız ile “İnsan, bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve rahatlığını da düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmetçi olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır.” diyen Atatürk’ü aynı anlayışta göstermeye çalışıyor. Bu ister bilerek olsun ister bilmeyerek olsun, safsatadır. Her fikir adamı gibi Atsız’ın da doğru düşünceleri, yanlış düşünceleri olabilir. Bunlardan yararlanılabilir, bunlar eleştirilebilir. Örneğin Türk tarihiyle ilgili bilgi edinmek için Atsız’ın kitaplarına başvurulabilir. Ancak Atsız bir bütün olarak değerlendirildiğinde ideolojik olarak Atatürk’le, Kemâlizmle aynı yerde buluşamayacak, dünyaya bakışı itibariyle anti-Kemâlist diyebileceğimiz, zaten bunu kendisi de ifade etmiş olan bir aydındır. Atsız’ın dediği gibi: Irkçılık Kemâlistlerin hoşuna gitmiyor… Kemâlizm de ırkçıların hoşuna gitmiyor…