Washington’da Türkiye Konferansı
Mehmet Toroğlu 01 Ocak 1970
WASHINGTON —
Amerika’nın başkenti Washington’da Middle East Institute adlı düşünce kuruluşunun 8’inci yıllık Türkiye konferansı düzenlendi.
Konferansta ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşleri Müsteşar Yardımcısı Jonathan Cohen, Alman Federal Meclis milletvekili ve Dışişleri Komisyonu üyesi Michelle Müntefering ve Avrupa Parlamentosu’ndan bazı milletvekilleri de konuşmacı olarak yer aldı.
Konferansın öğleden sonraki “Rusya ve Batı Arasında Türkiye” başlıklı panelinde konuşan ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Cohen, Türk-Amerikan ilişkilerinin her zaman derin ve kompleks bir yapıda olduğuna işaret ederek, aradaki yoğun diyalog ve diplomasinin devam ettirilmesinin önemini vurguladı.
Cohen, "Türkiye, NATO'daki ikinci en büyük orduya sahip ülke, 80 milyon nüfuslu dinamik bir ekonomi, kritik bir coğrafi konuma ve bölgesel nüfuza sahip. Bu, bizim önemsememiz ve birlikte çalışmamız gereken bir nüfuz ve öyle de yapıyoruz" diye konuştu.
Türkiye’nin bir NATO müttefiki olarak geçmişten bu yana Irak, Afganistan, IŞİD’e karşı savaş gibi küresel sorunlara karşı verilen çabalara katkı sağladığına ve IŞİD karşıtı koalisyonun önemli bir ortağı olduğuna dikkati çeken Cohen, Suriyeli mültecilere kapılarını açmasından dolayı Türk hükümeti ve halkının her türlü övgüyü hak ettiğini belirtti.
Cohen, Türkiye ve ABD'nin birçok hedef ve endişeyi de paylaştığını ifade ederek, "Türkiye de, belirli konularda spesifik işbirliğine rağmen bizim gibi Rusya ve İran'ın bölgedeki etkisini sınırlandırmak istiyor. Bizim gibi Türkiye de birleşik, egemen bir Irak'ı destekliyor, birleşik bir Suriye'yi destekliyor ve oradaki savaşa bir çözüm bulmaya çalışıyor" dedi.
“YPG’yle ilişkimiz taktiksel, Türkiye’yle ise stratejik”
Bununla birlikte Cohen, şu anda ilişkilerde iki ana zorluğun bulunduğuna değinerek, bunları Türkiye’de Amerikan vatandaşları ve Amerikan diplomatik misyonlarındaki bazı yerel çalışanların tutuklanması vakaları ve bunu takip eden vize kriziyle ABD’nin YPG’yle ilişkileri olarak sıraladı.
Cohen, YPG konusunda, “YPG'ye ilişkilerimiz var çünkü Suriye'de bir alternatifimizin olmadığını hissettik. IŞİD'i Rakka'dan çıkarmak için acilen bir ortak güce ihtiyacımız vardı ve mevcut güç YPG'ydi" dedi.
Jonathan Cohen, Amerika’nın YPG’yle ilişkilerini “geçici, al-ver ilişkisi şeklinde ve taktiksel” olarak nitelerken, Türkiye’yle ittifakın ise “stratejik ve kalıcı” olduğuna vurgu yaptı.
“İlişkiler dönüşüme uğrayacak”
ABD'nin Suriye'de YPG'yle ortaklığının sahadaki gelişmelere bağlı olarak şekilleneceğini belirten Cohen, "YPG'yle ilişkiler, biz savaş sahası durumundan istikrarı sağlama durumuna geçerken zaman içerisinde dönüşüme uğrayacak. Bu, şu anda görmekte olduğumuz bir dönüşüm. Bu nasıl olacak bu konuda tam bir tahminde bulunamam ama zaman içerisinde değişecek" diye konuştu.
“Adalet Bakanlığı Türkiye’nin talebine eşi görülmemiş düzeyde kaynak ayırdı”
Türkiye'nin ABD'den Fethullah Gülen'i iade talebine ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Cohen, hem Dışişleri hem de Adalet Bakanlıkları'nın Türkiye'nin talebini ciddiyetle ele aldıklarını vurguladı. Hatta Cohen, ABD Adalet Bakanlığı'nın Türkiye'nin Gülen'le alakalı talebini gözden geçirme sürecinde bugüne kadar eşi görülmemiş düzeyde kaynak ayırdığını, Türkiye'nin gönderdiği materyallerin incelenmeye devam edildiğini aktardı.
Türkiye’ye “S-400” uyarısı
Cohen, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi satın alma planlarına dair bir soru üzerine, NATO içerisinde, üyelerin mümkün olduğunca NATO'yla uyumlu silah sistemlerini kullanmaları yönünde anlaşmalar olduğuna işaret etti. Dışişleri yetkilisi, "Türkiye'yi de, özellikle ulusal savunma sistemi gibi önemli bir alanda NATO dışı bir sistemi satın alma konusunu yeniden gözden geçirmeye çağırıyoruz" dedi.
NATO'yla uyum sorununun yanı sıra, böyle bir adımın başka potansiyel etkileri hakkında da Türk yetkililerle konuştuklarını dile getiren Cohen, bunun sadece ABD değil diğer tüm NATO ülkelerinden savunma sanayilerinin teknoloji transferi ve ortak üretim alanlarındaki yetenekleri üzerinde olumsuz etki yaratacağını söyledi. Cohen ayrıca, Türkiye'nin bu planlarının Amerikan Kongresi'nde de endişelere neden olduğuna, bazı Kongre üyelerinin yaptırım seçeneğini gündeme getirdiklerine dikkati çekti. Cohen, Kongre üyelerinin ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan, bu satışın Türkiye'nin ABD'den güvenlik yardımı alma yeteneğini nasıl etkileyeceği üzerinde bir değerlendirme raporu istediğini söyledi.
Cohen, bu konuyu çok ciddiye aldıklarını ve Türkiye'nin bu satın alma işlemini hayata geçirmeyeceğini umduklarını kaydetti.
Türk hükümeti Sarraf için takas önerdi mi?
Jonathan Cohen, Türk hükümetinin New York'ta davası devam eden Rıza Sarraf'la Türkiye'deki Amerikalı tutuklular arasında bir takas önerisinde bulunup bulunmadığı sorusunu da yanıtladı. Cohen, kendisinin bulunduğu görüşmelerde böyle bir talebe tanıklık etmediğini, ancak Türkiye'de Amerikalılar ve Amerikan hükümet çalışanlarının hapiste olmasını gündeme getirdiklerinde Türklerin de sıkça Amerika'da hapiste olan Türkler'den söz açtıklarını aktardı.
AP üyesi Piri: “Türkiye iç politika meselesi oldu”
Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Kati Piri de, Türkiye’yle Avrupa Birliği (AB) arasındaki ilişkilerin dibe vurduğu görüşünü dile getirdi. Türkiye’nin Almanya, Hollanda gibi ülkelerle yaşadığı krizleri hatırlatan Piri, Türkiye konusunun birçok Avrupa ülkesinde artık dış politikadan çıkıp iç politika meselesi haline geldiğini kaydetti.
Piri, Türkiye’yle AB arasındaki ekonomik ilişkilere işaret ederek, AB’nin Türkiye’ye karşı hala elinde bir baskı gücü varsa onun da ekonomi olduğunu söyledi.
Türkiye’de 2019 yılı için planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle yeni anayasanın devreye gireceğine dikkat çeken Piri, bunun tek adam kontrolünün artık resmen devreye gireceği ve güçler ayrılığının artık geçerli olmayacağı anlamına geldiğini savundu.
Bu süreçte Türkiye’yle AB arasındaki ilişkilerde keskin değişimlerin görülebileceği uyarısında bulunan Piri, Türk hükümetinin çok sert söylemlerinin arada sağlıklı bir diyalog yürütülmesini zorlaştırdığını belirtti.
Müntefering: “Türkiye Avrupa’dan giderek uzaklaşıyor”
Alman parlamenter Michelle Müntefering de, Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan zorluklara işaret ederek, Ankara’nın giderek Avrupa’dan uzaklaştığı görüşünü dile getirdi.
Almanya’daki Türk toplumunun entegrasyon sorunlarına değinen Müntefering, Türk hükümetinin de izlediği diyaspora politikalarıyla bu sorunu daha da derinleştirdiğini savundu.
Müntefering, Türkiye’de siyasette yaşanan gerilimin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın otoriter uygulamalarının Almanya’daki Türklere de yansıdığını belirtti.
Türkiye’de Avrupa’yla köprülerin yıkılmasını istemeyenlerin ve sivil toplumun desteklenmesinin önemini vurgulayan Müntefering, “Diplomasi ve diyalog sadece iktidar partisi değil, muhalefet ve sivil toplumu da kapsamalı” dedi. Müntefering, Türkiye’nin AB’yle ticaret ilişkilerine dikkat çekerek, Rusya, Çin gibi ülkelerin ticaret ortaklığında alternatif olamayacağı görüşünü dile getirdi.
Aykan Erdemir: “Baskı ortamı daha da artacak”
Türkiye’de bir süre önce hakkında yakalama kararı çıkarılan eski CHP milletvekili, Demokrasileri Savunma Vakfı adlı düşünce kuruluşundan Aykan Erdemir de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhalefete suçlu muamelesi yapma stratejisi izlediğini ve şimdi bu stratejinin yeni aşamasının CHP’yi de kapsadığını savundu.
Bununla birlikte, Erdoğan’ın iktidarını meşru göstermek adına bir çeşit muhalefet gibi görünen aktörlere de ihtiyaç duyduğunu savunan Erdemir, ancak 2019’da öngörülen cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar bu baskı ortamının ve kırılgan kesimlerin hedef alınmasının tahmin edilenin de ötesine ulaşabileceği öngörüsünde bulundu.
Erdemir, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en iyi yılların, yüzlerin AB kriterlerine döndüğü, yüksek ölçütlerin kıstas alındığı zamanlar olduğunu belirterek, İran, Rusya, Çin gibi ülkelerin ölçüt olarak kıstas alınamayacağını sözlerine ekledi.