Tanıklığıyla, ifadesiyle ve taktikleriyle Reza Zarrab
Elif Key-New York 01 Ocak 1970
Sekiz gün sürdü. Reza Zarrab'ın mesaisi her sabah 9.15'te başladı, akşamüstü 5'te bitti.
Verilen mecburi yemek molalarını, avukatların yargıçla yaptıkları mini toplantıları, Zarrab'ın aldığı taktik molalarını saymazsak aşağı yukarı 48 saat boyunca kendisine sorulan sorulara cevaplar verdi. Görevi de buydu.
O koltuğa doğruyu, sadece doğruyu söylemek için oturmuştu. Sık sık tekrarladı durdu:
'Söylediklerini hatırlamıyorum ama buraya yüzde 100 doğruları söylemek için oturduğum için kimseyi yanıltmak istemiyorum efendim!'
12 jüri üyesi, yedek üyeler, savcılık makamı, avukatlar, yargıç ve kendisinin itiraflarını dinlemek için akın akın gelen, salonlar dolusu insana yüksek reytingli şovunu yaptı ve her sabah girdiği kapıdan sekizinci günün sonunda kendisine teşekkür edilmesinin ardından çıktı gitti.
Mahkeme bitmese de Zarrab'ın kısmı bitti.
Zarrab; kendi çekip kendi oynadığı, post-prodüksiyonu Amerikalılara kalan 'Being Reza'yı seyredenlerin ruhunda enkaz bırakarak sahneyi terk etti.
Sorgusuna günlerce, belki aylarca çalıştırılan Zarrab kendisine sık sık 'evet veya hayır diye cevap verin' dense de kısa cevapların insanı değil besbelli, öyle uzun konuştu ki ne defter ne kalem yetişti.
'Bir vakitler ben de gazeteciydim, şimdi meraktan seyrediyorum' kamuflajı altında mahkemeyi seyreden, Zarrab'ın ağzından çıkan her şeyi not alanlar dahi pes etti.
Her gün mahkemeyi Queens'ten seyretmeye gelen bir grup ev hanımı da harıl harıl her gün not aldılar. Türkiye'deki akrabalarına anlatıyorlarmış eve dönünce!
Zarrab'ın son gününde bir daha görüşemeyiz diye hanımlardan biri portakallı kek yapıp getirmiş, tarifini isteyince tepesinde Zarrab ve Happani yazan sayfalardan birine yazıverdi: Üç yumurta, 1 su bardağı şeker... 'İnsan ne oldum değil ne olacağım demeli değil mi efendim? Portakallı kekle aynı sayfadalar şimdi' diye gülüştük hanımefendiyle.
Zarrab sorgusunun son gününe kadar kendisine verilen taktikleri hiç aksatmadı. Bir öğrettilerse beş sergiledi.
Belli ki kafası çok çalışıyor. Sorulara soruyla yanıt verdi, hem vakitlerinden hem de morallerinden çaldı.
Yılların avukatı Cathy Fleming bile en iyi hamlelerinden birini yaptığını sanarken, Zarrab'ın düzeltmesine maruz kaldı: 'Sanıyorum yanlış okudunuz hanımefendi, lütfen bir daha okursanız!' Fleming döndü, bir daha okudu, döndü ve 'Özür dilerim' dedi, 'Sorumu geri alıyorum!'
Ne direkt sorgu, ne çapraz sorgu ne de savunmanın ardından savcılığın tekrarladığı ve sadece savunmanın iddialarının üzerinden geçme izninin olduğu ekstra sorgusu esnasında Zarrab'ın ses tonu hiç değişmedi.
Gerektiğinde herkese rüşvet verilebileceğini, başkaları için fuhuş ayarladığını, Türkiye'de ödediği rüşvetleri, herkesin bir fiyatı olduğunu, rüşvete meyilli insanları satın aldığını, Türkiye'de rüşvet vererek cezaevinden çıktığını, Brooklyn'deki cezaevinde de suça karıştığını, cezaevine içki soktuğunu, uyuşturucu kullandığını, FBI'a mülakat esnasında yalan beyanda bulunduğunu, Türkiye'de kesinlikle vergi kaçırdığını, kesinlikle hayali ihracat yaptığını büyük bir ferahlık içinde anlattı.
Ne mail, ne whatsapp mesajları, ne tapeler, hiçbirini inkar etmediği gibi, 'Evet efendim' dedi, 'Hatırlıyorum!'
Telefon tapelerinden birinde Halkbank çalışanlarından Levent Balkan'ı işinden ettiğini, kovdurduğunu yardımcısı Abdullah Happani'yle konuşurken, bir sonraki tapede yine Zarrab'ın sesi duyuldu salonda, bu kez aradığı insan Levent Balkan'dı:
'Alo, Levent Beyciğim, merhaba, helalleşmek için aradım. Yaptıklarınızdan ötürü ve verdiğiniz kıymet için teşekkür ederim. Elbette görüşeceğiz Levent Bey, hayırlı akşamlar!' Bu iki görüşme arasındaki fikri uçurum sorulduğunda, 'Levent Balkan benim şirketlerime ait bilgileri rakiplerime veriyordu ama İran işlerimdeki emeklerini nasıl görmezden geleyim? O ayrı, o ayrı' diye anlattı. Her şey hayaliyken kurduğu ilişkiler niye gerçek olsun ki?
7 Aralık 2017, Zarrab saat 16:15'te 17B numaralı salondan federal katipler eşliğinde çıktı gitti.
O gidince etraf boşaldı.
Her sabahın köründe evlerinden çıkıp gelen karı koca da o bir grup ev hanımı da gelmiyor artık.
Jüri de yorgun ama mecburi bir görev, sonuna kadar gelecekler çaresi yok.
Cuma günü bir tanesini adliye çıkışında telefonda konuşurken duyuyorum: 'Hayatımdan iki hafta gitti inanabiliyor musun?'
İki hafta da bir şey mi?