‘Gergedanlaşmak’ üzerinde gezintiler...
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
Bugün her şey 20, 30 ya da 40 yıl öncesinden çok farklı. Gülerken bile dünkü Kemal Sunal ve Hababam Sınıfı’ndan bugünkü “İvedik” gülmecesine nasıl geldik?
İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit üslubundan bugüne nasıl dönüştük? Atatürk devrimlerinden, kadın-erkek eşitliğinden, Köy Enstitülerinden kadına şiddete, imamların nikâhına, Diyanet İşleri’nin “boş oluna”, imam hatip okullarının eğitim egemenliğine, Meclis Başkanı’nın bile laikliğe karşıtlığına nasıl savrulduk?
Ortaokul çağlarımda Sarıyer’de Sevim adında bir kız kaçırılmıştı. Yılın olayı oldu, herkes onu konuştu, yazdı, çizdi çünkü yılda bir ya da iki defa yaşanırdı. Beyoğlu’nda adı Frangoli olan bir mücevherci soyuldu, o da aylarca konuşuldu, herkes çok şaşkındı, çünkü “alışılmadık” bir olaydı.
Ya bugün! Kadına şiddet, vahşet, soygun olağan hale geldi. Günlük ve saatlik oldular.
Cumhuriyet’in koskoca Atatürkçü ordusunun içine FETÖ denen örgüt iliklerine kadar yerleşebildi. FETÖ’nün “imamları” Atatürk devrimlerinin ordusuna darbe girişiminde bulunabildi; nasıl oldu, nasıl bugünlere geldik, getirildik?
Hitler faşizmi Avrupa’yı işgal ettikten sonra Romen yazar Ionesco, 1958’de Gergedanlar’ı yazmıştı. İnsanların Hitler yönetiminin baskıları sonucu nasıl “gergedanlaştığını” gözler önüne sermişti.
Toplumların “toplum olmaktan koparılıp topluluklaştırılması”: hele hele gergedan topluluğu misali baskı, saldırı ve şiddet ortamını “benimseyerek” insanlıktan çıkmalarını Ionesco çarpıcı bir biçimde sergilemişti.
Acaba biz de mi?
Türkiye içinde ve yaşadığımız coğrafyada FETÖ, IŞİD, PKK, YPG ve diğer dinci örgütler yüzünden toplumların yaşadıkları ve yaşattıkları ortam, Hitler işgali altındaki “Avrupa gergedanlaşmasından” ne kadar farklı ki? Ölüm, şiddet ve baskı yarış halinde: toplumlar topluluk (sürü) haline dönüşmüşler. Sürü olunca da “gergedanlaşmak” alışılan, kabul edilen, olağan sayılan hale geliyor. Sarraf ile ilişkisi olan “güruha” bir bakın, gergedanları görürsünüz.
Hukuk dışılık, baskı, şiddet, kadın-erkek eşitsizliği, uygarlıktan ve çağdaşlıktan kopuş, radikal dinci örgütleri ve inancı istismar eden emperyalizmin ve dahili uşaklarının gergedanlaştırdığı “topluluklar, kalabalıklar ”aynen Hitler Avrupa’sındaki gergedan sürüleri gibi.
Geçen yaz tatil yaparken bir dağın yamacında, bir zeytin ağacının altında ülkedeki gergedanlaşmaktan nasıl koktuğumu karalamaya çalıştım. Aynen bana, 1987 yılında, 1933’te gergedanlaşmaktan korktuğu için Atatürk Türkiye’sine sığınan Prof. Fritz Neumark’ın dediği gibi: “Erol Bey, Hitler Almanya’sında birçok arkadaşım Hitlerleşmeye (gergedanlaşmaya) başlamışlardı. Onlardan biri olmamak için Türkiye’ye sığındım.”
Zeytinin gölgesinde bunları düşündüm ve inatla gergedanlaşmaya karşı koymaktan başka yol olmadığına inandım. Her şeyin aynı zamanda hiçbir şey olduğunu düşünerek “Gergedanlaşmak” kitabımı yazdım.
Sanatta, kültürde, ekonomide ve siyasette “gergedanlaşmak” bir bütündür. Birleşik kaplar misali birbirlerine “dışsallıklar” sağlarlar. Sanatçıların, siyasetçilerin, işadamlarının, güvenlikçilerin birçoğu da gergedanlaşmaya başlarlar.
“Her şeyin, hiçbir şey haline dönüştüğü” bir ortamdır bu, ortalığı gergedan sürüleri kaplamıştır artık. Atatürk devrimleri ve Türkiye’si, ülkemizin Hitler Avrupa’sı gibi gergedanlaşmasına karşı bir direnişti.
Ya “toplum” olacağız ya da gergedan sürüleri misali topluluk ve kalabalık olup birbirimize saldırmayı sürdüreceğiz.
Herkes aynaya bakıp şu soruyu sormalı: “Acaba ben de gergedanlaşmaya mı başladım?”